Anasayfa / MANŞET / NE TALEPLERİMİZDEN NE DE MÜCADELEMİZDEN VAZGEÇMEDİK, VAZGEÇMEYECEĞİZ!

NE TALEPLERİMİZDEN NE DE MÜCADELEMİZDEN VAZGEÇMEDİK, VAZGEÇMEYECEĞİZ!

20 Temmuz 2016 tarihinde sivil darbeye zemin olarak kullanılan OHAL’in ikinci yıldönümüne bir ay kala, 24 Haziran tarihinde, bağımsız ve adil olmayan bir şekilde Cumhurbaşkanlığı ve milletvekilliği seçimleri gerçekleştirildi. Yine seçimlerden kısa süre önce Doğan medya satışı bir yandan kaynak aktarımı ve ideolojik hegemonyanın sağlanması bir yandan da seçimlerde tek yanlı propaganda yapılması, muhalefete yönelik karalama kampanyaları yürütülmesi, algı operasyonları yapılması amacını taşımaktaydı.

Muhalefetin ve demokrasi güçlerinin tüm ısrarlı çağrılarına rağmen AKP+MHP iktidar bloğu seçimlerin OHAL koşullarında yapılmasını dayattı, çağrılara kulaklarını kapattı. Seçimin OHAL koşullarında yapılması seçim sonuçlarının iktidar lehine garantiye alınması için bir araç olarak açıkça kullanıldı.

Seçim sürecinde ve oy kullanma günü 24 Haziran’da yaşananlara bakıldığında AKP’nin OHAL’i niçin kaldırmadığı bir kez daha görüldü.

Seçimlerin OHAL koşullarında yapılması bile tek başına seçimlerin antidemokratik olduğu ve meşruiyet sorunu taşıdığı anlamına gelmektedir.

Nitekim seçim boyunca muhalefetin birçok eylem ve etkinliği yasaklanırken iktidarın tek bir eylemi, mitingi, stant çalışması vb. engellenmedi. Aksine kamunun tüm gücü, olanakları ve araçları AKP için devreye sokuldu.

Seçim sürecinde de son iki yıldır yoğunlaşan gözaltılar, tutuklamalar, sosyal medya operasyonları hızından hiçbir şey kaybetmeden devam etti. Urfa’nın Suruç ilçesinde AKP milletvekili adayının silahlı adamları tarafından başlatılan olaylarda dört kişinin yaşamını yitirmesi, 24 Haziran’da Urfa’da yaşanan çok sayıda ihlal ve şaibenin de habercisi durumundaydı. Erzurum’da yaşanan olay ile birlikte kısa seçim sürecinde toplam beş kişi yaşamını yitirdi.

Muhalefet partilerinin stantlarına saldırılar sonucu ağır yaralanmalar oldu. Parti binaları basıldı, yakıldı.

Seçim sürecinde yaşanan tüm olaylarda aynı zamanda milletvekili olan, diğer tüm seçimlerin aksine bu seçimlerde istifa ettirilmeyen İçişleri Bakanı Süleyman Soylu sürekli kışkırtıcı bir rol oynadı, iktidar tarafını mağdur, muhalefeti ise saldırgan taraf olarak lanse etti. Yine istifa etmeyen Adalet ve ulaştırma Bakanları kamunun gücünü Cumhur ittifakı lehine kullandılar.

Yaşamın her alanında yaratılan gerilim, kutuplaşma ve şiddet seçim sürecinde iyice tırmandırıldı. Cenazeler, tabutlar ve sınır ötesi operasyonlar seçim malzemesi haline getirildi. Milliyetçilik ve şovenizm yükseltilerek muhalif cephe yıpratılmaya, zayıflatılmaya ve savunma pozisyonuna çekilmeye çalışıldı.

Seçimlerden iki gün önce dahi muhalefet partilerinin sandıklarda görevli üyelerinin kaynağı belirsiz ihbarlar gerekçe gösterilerek gözaltına alınması hangi koşullarda seçimlerin gerçekleştirildiğini göstermektedir.

Sandık görevlisi görevlendirmelerinde Konfederasyonumuza bağlı sendikalarımız üyesi çok sayıda kamu emekçisinin başvurusu reddedildi, yandaşlığı ILO tarafından da tescil edilen çoğunlukla Cumhur İttifakına yakın sendika üyeleri görevlendirildi.

Tüm olumsuzluklara, baskılara, yandaş medya üzerinden yapılan karalama ve algı operasyonlarına, hazineden yapılan seçim yatırımlarına vb. rağmen seçim sürecinde iktidarın bu kez gidici olduğuna dair bir hava yakalandı. Son yıllardaki baskı cenderesinin yarattığı boğucu hava biraz olsun dağıldı ve korku duvarları aşıldı. İki kişinin yan yana gelmesine izin verilmeyen meydanlarda, yüzbinlerle, milyonlarla mitingler düzenlendi.

12 Eylül’ün tüm kurum ve uygulamalarını devam ettiren AKP’nin; halkın iradesini gasp ederek dünyanın hiçbir yerinde olmayan, temsilde adaleti engelleyen anti demokratik %10 barajına sıkı sıkıya sarılmasına karşı halklarımız ve emekçiler tabanda dayanışma, barış ve demokrasi talebi etrafında birleşme ile karşılık verdi. Toplumun en az %50’si değişim talebinin etrafında kenetlendi. 24 Haziran seçimlerinin en önemli ve anlamlı sonucu da bu durum olmuştur. Umudumuzu diri tutan, mücadele azmimizde motivasyon sağlayan da bu gerçekliğin kendisidir. Tüm ayrıştırıcı, kutuplaştırıcı, düşman siyasetine rağmen ezilenler, emekçiler parlamenter demokrasinin dahi ortadan kaldırılması tehdidine karşı birlikte mücadele etmenin farkında olarak hareket etmişlerdir.

Ancak, baskın seçim kararı alarak muhalefeti hazırlıksız yakalamak isteyen AKP+MHP iktidar bloğu kamunun tüm gücünü 24 Haziran gecesi de kullandı, YSK’dan önce seçim sonuçlarını açıkladı, zaferini ilan etti! İkinci tura kalması beklenen, öngörülen Cumhurbaşkanlığı seçimi Anadolu Ajansı’nın 3 gün önce teknik arıza sonucu ekranlara yansıyan sonucun neredeyse aynısına yakın bir oranla ilk turda Recep Tayyip Erdoğan lehine sonuçlandı. Ancak AKP 16 yıldır ilk kez mecliste azınlık pozisyonuna düşmüştür.

Seçim ve sandık güvenliği için şimdiye kadar hiçbir seçimde yapılamayanlar yapılmış, muazzam bir seferberlik yaşanmış, yüzbinlerce sandık görevlisi, müşahit seçim güvenliği için olağanüstü bir emek harcamış ve mücadele göstermiştir, Adil Seçim Platformu bu seferberliğin en önemli parçası olmuş, seçim takip sisteminin yanı sıra 24 Haziran günü için müşabir sistemi kurmuş olmasına, başta Urfa olmak üzere birçok ilde yaşanan ihlallere karşı hukuki girişimlerde bulunmasına rağmen siyasi partilerin bilişim uzmanları tarafından kurulan sistemin 24 Haziran gecesi tıkanması, işlememesi nedeniyle bir kez daha şaibeli durumlar netleştirilememiş, beklentiler karşılanamamıştır.

24 Haziran seçimleri her boyutuyla daha uzun süre değerlendirmeye ve kafalardaki soru işaretleri açıklığa kavuşturulmaya muhtaç niteliktedir.

Bu seçim sıradan bir seçim olmanın ötesinde, ya son yıllarda fiilen uygulanan tek adam rejimini kurumsallaştıracak, parlamenter rejimini sona erdirerek yeni rejimin yasal dayanağı olacak ya da demokratik gelişmelerin önünü açacaktı.

Gerçekleşen ilk durum olmuştur.

“Reis”e göre uyarlanmış, Türkiye tipi başkanlık rejimi yürürlüğe girmiş olup, 1923’te ilan edilen rejim sona ermiştir. Artık Meclis üyelerinden oluşan ve seçimle gelen Hükümet değil, Başkanın atadığı kişilerden oluşan, biçimsel de olsa güven oylamasına dahi sunulmayan Hükümetlerle yönetilen bir ülke gerçekliği ile karşı karşıyayız.

AKP 1 Kasım seçimlerine oranla oy kaybetmiş ve Mecliste çoğunluğu yitirmiş olmasına rağmen, MHP’nin açık desteği ve muhtemelen İYİ Partinin de dâhil olmasıyla yeni rejimde icraatlarını ciddi bir zorlama yaşanmadan hayata geçirebilecek. Kaldı ki, fiilen işlevsiz hale getirdikleri meclis yeni rejimde neredeyse tümüyle noter durumunda olacaktır. Nitekim yandaş medya şimdiden “bütçe ve zorunlu düzenlemeler dışında Meclise ağırlık vermeyen bir yönetim şekli” gibi yazılar yazmaya başladı.

Fiilen ortadan kaldırılan kuvvetler ayrılığı yeni rejimde tüm gücün, kuvvetlerin tek adamda toplanması ile resmi bir hal alacak.

OHAL kaldırılsa dahi yeni rejimde OHAL’de kullanılan yetkiler bir şekilde kullanılabilecek, muhalefete yönelik saldırılar, baskılar “terör faaliyeti, terör propagandası” adı altında süreklileştirilmeye çalışılacak.

Gericilik, milliyetçilik ve tek mezhebe dayalı dini referanslar devletin resmi ideolojisi haline getirilerek eğitim sistemi buna uygun olarak daha da katı hale getirilecek.

24 Haziran seçimleri bir kez daha göstermiştir ki, sermayenin demokrasi gibi bir derdi yoktur. Ulusal ve uluslararası sermaye daha fazla kar elde etmek uğruna iktidarı desteklemeye devam etmiştir. “OHAL’den istifade ederek grevleri yasaklıyoruz” diyenlerin kendilerinin gerçek temsilcisi olduğunun farkında olarak hareket etmişlerdir. Sermaye için esnek istihdam, taşeronlaşma ve kayıt dışı çalışma, güvencesiz çalışmanın kalıcı istihdam haline getirilmesi, ülkemizin “ucuz işgücü cenneti” olması her şeyden önemlidir. Yaşanan ekonomik kriz artarak devam ediyor. Krizin faturasını emekçilere, ezilenlere çıkarmak isteyeceklerdir. Bu da önümüzdeki dönemde emeğe ve emekçilere yönelik saldırıların artarak devam edeceği anlamına gelmektedir.

Mafya liderlerinin, yandaş medya ve MHP’nin ilanlarla, haberlerle açık isim verilerek muhalif isimleri, gazetecileri tehdit etmesi, hedef göstermesi, İçişleri Bakanının telefonlarla parti liderlerini ölümle tehdit etmesi ilk günlerin zafer sarhoşluğu olmayıp yeni düzenin, yeni rejimin yönetim biçimidir.

Tüm bunlar yeni durumlar olmayıp son yıllarda fiilen yaşadıklarımızın bundan sonra devletin resmi politikası olarak sürdürülmesidir.

Dolayısıyla şimdiye kadar nasıl mücadele ettiysek bundan sonra da emek, demokrasi ve barış için mücadele etmeye devam edeceğiz.

Yeni rejimin temel karakteri faşizmdir ve faşizme karşı mücadele Meclis ile sınırlandırılamaz. Faşizm esasen sokakta, işyerlerinde, alanlarda, yaşamın içinde geriletilebilir, yenilebilir. Biliyoruz ki, kazandıkları Pirus zaferinden öte değildir. En güçlü göründükleri anda bile zayıflar, güçsüzler. Çünkü haksızlar…

Karamsarlık, yılgınlık, umutsuzluk tam da yeni rejimin kendisini üzerinde yaşatabileceği zemindir. Asla ama asla bu tuzağa düşmeyeceğiz.

Kaldı ki, 24 Haziran’da tüm yetersizliklere, yanlışlara ve eksiklere rağmen en az nüfusun yarısının yeni rejimi onaylamadığı bir toplumsal gerçeklik ve irade açığa çıkmıştır. Tabanda birliktelik ve dayanışma ilişkileri yakalanmıştır. Her türlü engellemeye karşı birbirine yardım eden, dayanışma gösteren, alanlara akan, hiç tanımadığı insanlara elini uzatan, birbirinin yüzüne neşeyle gülen, dayanışmanın gücünü ve Gezi ruhunu bir kez daha gösteren insanlar bu toplumun umududur.

Bu umut, düşmanlaştırmaya, kutuplaştırmaya geçit vermemiştir. AKP’nin dayattığı tekçi, otoriter, dinci-gerici, mezhepçi ve etnik politikalar özünde onaylanmamıştır.

Tüm baskılara, gözaltı ve tutuklamalara, kayyum politikalarına rağmen birarada yaşam iradesi ve dayanışma içerisinde %10 barajı aşılmış, tekçi anlayış reddedilmiştir.

Bu dayanışmanın ve tabanda yakalanan birlikteliğin bundan sonra da genişletilerek devam ettirilmesi; emek, demokrasi, barış, laiklik gibi temel talepler etrafında ve faşizan saldırılar karşısında ortak mücadele yürütülmesi her zamankinden çok daha büyük önem taşımaktadır.

12 Eylül koşullarının devam ettiği bir süreçte, yasaklara rağmen fiilen kendi sendikalarını kuran emekçiler, yeni rejimin baskılarına ve dayatmalarına teslim olmayacak, ülkemizin aydınlığı ve çocuklarımızın geleceği için eşitlik, özgürlük, demokrasi ve laiklik mücadelesini sürdürecektir.

Ne taleplerimizden ne de mücadelemizden vazgeçmedik, vazgeçmeyeceğiz. 28 Mayıs 2018 tarihinde KESK Genel Merkezi’nde kamuoyu ile paylaştığımız taleplerimiz gerçekleşinceye kadar hiç bıkmadan, yorulmadan, yılmadan ve umutsuzluğa, karamsarlığa kapılmadan mücadeleye devam edeceğiz.

 

YÜRÜTME KURULU

Print Friendly, PDF & Email


İLİŞKİLİ YAZILAR

TRT BU HALİ İLE HALKIN DEĞİL, İKTİDARIN KANALIDIR.

KAMU HİZMETİ YAYINCILIĞI YAPMASI GEREKEN TRT YİNE BİLDİĞİNİZ GİBİ! TRT BU HALİ İLE HALKIN DEĞİL, ...

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

four × 3 =

Örnek Resim