Anasayfa / KADIN / Kadın ve Kültür

Kadın ve Kültür

Kültür;  tarihî, toplumsal gelişme süreci içinde yaratılan bütün maddî ve manevî değerler ile bunları yaratmada, sonraki nesillere iletmede kullanılan, insanın doğal ve toplumsal çevresine egemenliğinin ölçüsünü gösteren araçların bütünü olarak tanımlanmaktadır. Edebiyattan sanata, medyadan kullanılan dile, gelenek ve göreneklerden dinsel yargılara, bir dizi alan kültür kavramı içinde değerlendirilmektedir.

Kültür, toplumların gelişim süreci içerisinde yaşamsal etkileşimleri soncunda ürettikleri değerlerin tümüdür. Kültür tarih içerisinde oluşur ve zaman içerisinde yaşayan insanların duygu, düşünce, öğreti ve yaşantılarıyla şekillenen sosyal süreçlerin bileşkesidir. Bu sosyal süreçte gelişime paralel olarak bazı yaşantılar, söylemler, düşünceler değişir. Kültür bir toplumun yaşama biçimini düşünme kalıplarını barındırır.

Kültür, sınıfsız, cinsiyetsiz, milliyetsiz bir bütün gibi sunuluyor. Oysa sınıflı, baskıcı “emperyalist” toplumların doğası gereği egemen olanlar, kendi çıkarlarına hizmet eden değerlerin bütününü “norm” “normal” olarak dayatır. Ülkemiz veya diğer kapitalist ülkelerin gelişim süreçlerini incelediğimizde siyasal sistemler, ekonomik sistemler, sınırlar ve yaşam biçimleri değiştiği halde, kadına dair politikalar veya söylemler inatla ve değişim talebine rağmen değişmemiş, hatta korunmaya çalışılmıştır.
İnsanlık tarihi üretiminin sonucu olan kültür, kuşaklar boyu çeşitli yollarla aktarılarak değişim ve dönüşümü yaratmaktadır.

Kültür, yaşayan, nefes alan, değişen ve biçimlenen aynı zamanda biçimlendiren bir kavramdır. İletişim, paylaşılan simgesel aygıtlarla (dil, değer yargıları) toplumsal ilişkileri belirler ve biçimlendirir. Kültürü dolayısıyla tarihi anlamak ve açıklamak için ahlaki değerler, yazı, dil, din, mit, bilim, edebiyat ve sanat, devletin bütün kurum ve kuruluşları; siyasal kurumlar, yargı organları, eğitim kurumları, ordu üretim biçimi, ekonomik ilişkiler ve toplumsal yapıları incelemek gerekir.

Bütün emekçiler emperyalizmin politik, ideolojik, ekonomik ve kültürel kuşatma ve saldırısı altındadır. Her türlü (dinsel, dilsel, sınıfsal, cinsiyetçi) ideoloji kültür alanı üzerinde kurulan baskı, rıza ve alıştırma mekanizmalarının ürünü olarak ortaya çıkmaktadır.

Küresel kapitalizm yaratılmış kıtlık ve üretilmiş talepler üzerinden kendi devamını tesis etmeye çalışmaktadır. Bunu gerçekleyebilmek noktasında elindeki en önemli araç kültür endüstrisidir.

Kültür endüstrisi, kitle iletişim araçları yolu ile toplumsal yaşamın bütününü  tüketim temelli olarak yeniden üretmektedir. Tüketim ideolojisi, kolay üretilip kolayca tüketilecek ve toplum tarafından benimsenmesi kolay bir kültürel zemin aramaktadır. Toplumun benimsemesi kolay olan kültürel biçimlerin genellikle egemen  ve yerleşik olanlar olduğu göz önüne alındığında, dilsel, dinsel, cinsel ve sınıfsal anlamda egemen fikirlerin ve davranış biçimlerinin yeniden üretildiği tespitine varılabilir.

Ancak 21. yüzyılda egemen fikirler yolu ile üretilen kültür endüstrisinin ürünlerinin karşısında egemen kültürün tahakkümünü kıramaya çalışan karşı kültür hareketleri mevcuttur. Dolayısıyla kültür alanı ideolojik mücadelenin en şiddetli çatışmalarının yaşandığı alan olarak tariflenmelidir.

Yerleşik, otoriter, baskıcı ve ayrımcı her türlü anlayışın karşısında özgürlükçü ve eşitlikçi yaklaşımın üretilmesi, kapitalist sistemin mevcudu yeniden üreten yapısı karşısında bir mücadeleyi zorunlu kılmaktadır.

Yabancılaşma olgusunun yaşamımızın bütününü esir aldığı, emperyalist paylaşım mücadelesinin bir ürünü olan işgal, çatışma vs. politikalarının yarattığı atmosferde kadına yönelik şiddetin olağan hale geldiği, kadının kitle iletişim araçları yoluyla doğal, değişmez olduğu varsayılan bir takım özellikleri üzerinden tanımlanarak sunulan prototiplere hapsedildiği ve görsel tüketim araçları haline getirildiği bir dönemde kadın ve kültür olgusu tartışılmaya değer bir alan olarak ortaya çıkmaktadır.

Kadın ve Kimlik

Toplumsal yaşamda cinsel, ulusal, sınıfsal, dinsel, dilsel farklılıklar vardır.  Kadın kimlik olarak tüm baskı biçimlerinin dışında cinsiyetinden dolayı bir kat daha fazla ezilmektedir. Kadının sınıfsal, etnik ve dilsel kimliğinden dolayı yaşadığı problemlere ayrıca dikkat çekmek gerekir.

Kadın, kültürü yaşatan ve taşıyandır. Farklı kültür ve kimlikteki kadınlar, toplumsal ve kamusal alanda kültürlerini yaşama noktasında zorluklarla karşı karşıyadır. Kendine, diline ve cinsine yabancılaştırılmıştır. Cinsel ayrımcılığın yanında etnik ve sınıfsal kimliği ile de öteki durumuna düşürülmüştür. Her tür baskı, şiddet ve tacizin ilk kurbanı bu kadınlar olmuştur. Ulus devletlerin kültür ve kimlik üzerinde bilinçli bir imha ve asimilasyon çalışmaları vardır.

Farklı kültürlerin yaşadığı bir toplumda çeşitliliğin talepleri görmezden gelinemez. Üstelik insanlar kültür tarafından biçimlendirildikleri için kültürel topluluklara saygı duymakla yükümlüyüz. İnsanın köleleştirilmesi kültürleri yok etmekle başlar.

Kültürel yapıların kendini en belirgin varettiği yer kadındır. Kadının toplumsal yaşamdaki konumu, o topluma ait tüm bilgileri bize sunar. Giyim, kuşam, ahlak anlayışları, gelenek ve görenekler, kadın kimliğinde temsilini bulur. Kültürün en önemli besleyicisi olan ana dil, başlangıçta kadının çocukla kurdu ilişkiyle edinilmektedir. Kadın ve ana dil kavramı birbiriyle bütünleşmektedir.
Dünya’da önemli sayıda kadın kendi anadilini istediği gibi konuşamamakta, çocuklarına kendi dilini öğretme ve yaşatma konusunda sıkıntı çekmektedir. Kadınların eğitim olanaklarının sınırlı olduğu düşünülürse bu sorun daha yakıcı bir boyuttadır. Ülkemizde de bu sıkıntı önemli oranlarda yaşanmaktadır.

• Sınıfsal olarak kadın çalışma yaşamında informel alana sıkıştırılmakta, ev içi emeği görmezden gelinmektedir. Kadın emekçi kimliğini bile edinme noktasında sıkıntı yaşamaktadır.
• Dilsel olarak erkek egemen kültürün ürünü olarak kadını ve cinselliğini aşağılayıcı her türlü ibare yaygın bir biçimde kullanılmaktadır.
• Yine kadınlar kendi tercihleri dışında toplumsal baskıyla dinsel gericiliğin ve şiddetin muhatabı olmaktadır.
Popüler Kültür, Kitle Kültürü ve Kadın
Kitle kültürü egemen ideolojinin üretim aracı olarak yukarıdan aşağıya dayatılan bir değerler bütünüdür. Kitle kültürünün ve kitle iletişim araçlarının elinde “kültür artık çözülmekte olan bir mitostan, teknolojinin üzerine giydirilmiş bir ideolojiden başka bir şey değildir”. Kitle kültürü egemen tüketim kültürünün popüler kılınmasının bir yoludur.
• Bu süreçte kadın tüketim kültürünün bir nesnesi bir aracı haline gelmiş, kadın bedeni bir ticari obje kılınmıştır. Kadın olmanın bu biçimiyle bir ticari nesne olarak algılanması, kadın varlığına yönelik bir saldırıdır.
• Popüler kültür, kitle kültürü olarak  yukarıdan aşağı belirlenmekte, insanların yaşam tarzını, beslenme alışkanlıklarını ve davranış kalıplarını biçimlendirmektedir.
• İnsanların gözünde popüler kılınan insanlara kitle iletişim araçları yolu ile benimsetilen değerler bütünüdür. Ve bu değerler bütünü ise kadının sömürüsünün bir aracı haline gelebilmektedir.
• Popüler kültür kitle kültürünün baskılanımı altında biçimlenmekte ancak aşağıdan yukarı gelişen mücadelelerle değişikliğe uğrayabilmektedir. Bu anlamıyla kadınların mücadele deneyimleri egemen kültüre karşı etkin bir güç haline getirilebilmelidir.
Dilde CinsiyetçilikDil ideolojinin en önemli aracı ve üretim yeridir. Her türlü ideoloji kendini dil üzerinden üretir. Bu erkek egemen kültür açısından da böyledir. Erkek egemen kültürde,• Dil içerik olarak cinsiyet ayrımcılığı yapan ve kadını aşağılayan, zorunlu rollere iten bir içeriğe sahiptir.  Dildeki cinsiyet ayrımcılığı ilk önce cinsiyet tanımlamalarından başlamaktadır. Örneğin bu mantığın devam olarak da bekaret-bakirelik gibi kavramlar yer almaktadır. Dilde bakire; kız olan, kız oğlan kız, bekaret; el değmemişlik, kızlık olarak tanımlanmaktadır.
• Dilde yeri büyük olan atasözleri ve deyimler kadını aşağılamaktadır
Atasözü kavram olarak “ata” kelimesinden türediği ve Türkçe’de “ata” sözcüğü erkek olan büyükler için kullanıldığı için söylenen sözler de içerik olarak erkek egemen bakış açısıyla olmaktadır. Bunlardan bazıları;
“Anasını babasını dinlemeyen evlat, kocasını saymayan avrat, üzengi ile yürüyen at, kapında tutma, durma sat”, “Babaya dayanma, kadına güvenme”, “Er kocarsa koç, karı kocarsa hiç olur”, “Erine göre bağla başını, tencereye göre kaynat aşını”,  • Dilin resmi eğitiminde cinsiyet ayrımcılığı vardır.
Eğitimin başlangıcından itibaren dilde cinsiyet ayrımcılığı yapılmaktadır. Öncelikle okuma fişleriyle kurulan ve kadının ev işlerini yaptığını ifade eden cümlelerle yapılan cinsiyet ayrımcılığı; öykülerle, okuma parçalarıyla devam etmektedir.
• Resmiyette kullanılan dilde ayrımcılık vardır
Kadın-kız ayrımı özellikle Türk Ceza Kanununda yapılmaktadır. Bu noktada taciz ve tecavüz vakaları kadın veya kız olmaya göre cezalandırmaya tabi tutulmakta, insana ve insanlığa yapılan bu saldırılar egemen kültürce korunmaktadır.
 Nüfus cüzdanlarında ortak dil olan renklerin diliyle bile cinsiyet ayrımcılığı yapılmaktadır.
• Toplumun kullandığı sokak jargonunu ve argoyu içeren dil ise kadına saldıran niteliktedir. Gündelik dile tamamıyla oturmuş olan sokak jargonu ve argo; kadına saldırı ve aşağılama üzerinden şekillenmektedir. Argo kültürdeki küfürlerin tamamının kadına fiziki saldırı içeren özelliğe sahip olmaları, “karı kılıklı, karı gibi kıvırtma vb.” gibi ifade şekilleri ve tanımlamalar kadını aşağılamaktadır.Medyada Cinsiyetçilik Medya konusunu irdelerken 2 boyutuyla durumu ele almak gerekmektedir. Birinci boyutu; bir organizasyon yapısı olarak medyada kadınların ne kadar yer aldığı ve cinsiyet ayrımcılığına tabi tutulduklarıdır. İkinci boyutu ise, medyanın kadınları kullanması ve çıkarları için kadınları aşağılamasıdır. Yaratılan söylem, medyada ve toplumsal hayatta kadına anne, eş, cinsel haz nesnesi gibi çeşitli kimlikler biçmekte ve dayatmaktadır. Reklamlarda, dizilerde ve haberlerde yer alan, hayatı çocuk, koca ve ev üçgeninde geçen, bakımlı, sabırlı, uysal ve koca, baba gibi bir başka erkeğin varlığıyla tanımlanmaya muhtaç kadın modelleri idealize edilerek sunulur. Bütün bunların kadının doğuştan getirdiği doğal değişmez özellikleri olduğu varsayımı üzerinden hareket edilir.Bu çerçevede;• Reklam ve tanıtımlarda kadın vücudu cinsel obje olarak kullanılmaktadır
• Reklamlarda hedef kitleye göre kadın vücudu yoğun olarak öne çıkartılmakta, tanıtımı yapılan ürünle hiçbir bağıntısı olmasa dahi fon malzemesi olarak kullanılmak suretiyle erkeklerin cinsel bakışları doğrultusunda  satış artırma hedeflenmektedir.• Yazılı medyada kadınların beğenilen-arzulanan modeller olmaları için yoğun bir bombardıman yapılmakta, kadınlar beğenilen-arzulanan olmaya ve idealize edilmiş prototiplere benzemeye  zorlanmaktadır.
• Tiraj arttırmak için kadın vücudu ve kadınlara yönelmiş şiddet hikayeleri kullanılmaktadır. Özellikle arka sayfa güzelleri tabir edilen fotoğraflar ve üçüncü sayfalarda yer alan hikayeler, medya tarafından dayatılan rollerin ve yapılan tanımların yetin üretilmesini sağlar.
• Televizyonlarda da kadın vücudu reyting artırmak amacıyla öne çıkartılmaktadır.
• Kadınlar televizyonlar aracılığıyla magazin kültürüne hapsedilmektedir
• Kadının erkek egemen toplumdaki rolünün pekiştirilmesi ve yeniden üretilmesi sağlanmaktadır.
 
ÖNERİLER :

1) Kitle iletişim araçları üzerinden yeniden üretilen başta erkek egemenliği olmak üzere her türlü ayrımcı egemenlik biçimine karşı demokratik kitle örgütleri ile mücadele etmelidir.

2) Kadını aşağılayan programlar (reklam, dizi vb.) kadın sekreterliği üzerinden teşhir ve protesto edilmeli (ürünün alınmaması, firmanın/bayiliğin protesto edilmesi vs.),  bu konuda kampanyalar düzenlenmelidir.

3) KESK bütünlüğü içinde MEDYA İZLEME KOMİTELERİ kurulmalıdır.

4) Resmi her türlü belgede ayrımcılık anlamına gelen uygulamaların ortadan kaldırılması için mücadele etmelidir.

5) Dilin ideolojinin en önemli aracı olduğundan hareketle, dilde cinsiyetçi ayrımcılığa karşı etkin bir program çıkartarak önce kamu emekçileri arasında daha sonra tüm toplumda dildeki ayrımcı ibarelerin kullanılmaması için mücadele yürütmelidir.

6) Sendikal eğitim çalışmalarında, sendika içinde ve yönetimlerde birlikte çalışma ve kadın-erkek birlikte yönetme kültürünün oluşturulması için toplumsal cinsiyet ile eşitlik konularında eğitimler yapılmalı ve bilince çıkartılması için çaba harcanmalıdır.

7) Sendika yayınlarında kadına yönelik sayfalar ayrılarak, kadın sayfası oluşturulmalıdır.

8) Kadınlar arasında dayanışmayı, birlik ve beraberliği geliştirici gezi, sosyal ve kültürel çalışmalara yer verilmelidir.

9) Sendikalarda kadınlarla ilgili arşiv ve kitaplık oluşturulmalıdır.

10) Fuhuş, töre, namus cinayetleri ile KESK araştırma komisyonları kurup, veriler toplanarak, istatistiki sonuçlar çıkartıp, bu sonuçlar toplumla paylaşılmalıdır.

11) Kadın kültürün taşıyıcısıdır. Çok dilli ve çok kültürlü bu toplumda yaşadığımız göz önünde bulundurularak, herkesin ana dilde eğitim görmesinin, ana dilde kendisini ifade etmesinin önündeki engellerin kaldırılması için KESK mücadele etmeli, toplumsal duyarlılığı oluşturmalıdır.

12) Çeşitli kültürel ve sanatsal faaliyetler yapmak, projeler (sinema, tiyatro, söyleşi, panel vb.) üretmek üzere KESK bünyesinde bir “Kültür ve Sanat Komisyonu” oluşturulmalıdır.

13) Emperyalizmin kültürel kuşatması, yozlaştırma yönelimlerine ve kadın üzerindeki etkilerine karşı alternatif emek kültürü ve bilincinin yaygınlaştırılması için kültürel alanda üretimde bulunan ressam, yazar, sanatçı, aydın gazeteci vb. kadınlar ve meslek örgütleri ile KESK kadın sekreterliği ortak çalışmalar yapmalı, kültürel alanda sendikal politikalar geliştirilmelidir.

14)  Kimyasal kirlenme, doğayla birlikte insanların yaşam alanlarını da yok etmektedir. İnsanların yaşam alanlarının yok edilmesi ile göçler, dolayısıyla kültürel yok oluş da gerçekleşmektedir. Hasankeyf, Adana, Bergama, İskenderun, Munzur, Dersim ormanları; özellikle Ege ve Akdeniz’deki ormanlık alanlar bir çok SİT alanı (Pamukkale vb.) İstanbul’daki tarihi yalı ve mekanların faili meçhul bir şekilde kül olmakta, Karadeniz, Adana ve Hakkari’ye kimyasal atıklar atılmaktadır. KESK, eylem ve etkinliklerinde bu konuları gündemine almalı; bu tahribatların durdurulması ve hükümeti harekete geçirme konusunda duyarlı  olmalıdır.

KADIN VE KÜLTÜR ATÖLYE KOMİSYONU

1- Meral ERDOĞAN KELEŞ
2- Şermin GÜNEŞ
3- Sevgi YILMAZ
4- Sevim ATALAR
5- Eylem YILMAZ DÖNERTAŞ
6- Sebahat ARSLAN
7- Aygül GÜNER

KADIN VE KÜLTÜR ATÖLYESİNİN KATILIM LİSTESİ

1- Gönül DEMİRCİ    EĞİTİM SEN   İSTANBUL
2- Aytan TUTAM   SES     İSTANBUL
3- Deniz ŞENSES   SES    İSTANBUL
4- Rahime TOP   EĞİTİM SEN   İZMİR
5- Derya Tansu TEKİN  EĞİTİM SEN   VAN
6- Hacer ASLAN   EĞİTİM SEN   VAN
7- Birgül ÇİÇEK   EĞİTİM SEN   ŞANLIURFA
8- Güler YILMAZ   EĞİTİM SEN   BURSA
9- Melahat KUŞ   EĞİTİM SEN   SAMSUN
10- Necla GÜLER   SES    BURSA
11- Emine BULUT   ESM    ZONGULDAK
12- Aslı AKSOY   EĞİTİM SEN   ŞANLIURFA
13- Sıdıka ŞEN   HABER SEN   ANKARA
14- Kerime ATLI   HABER SEN   ANKARA
15- Hatica SÜZEN   EĞİTİM SEN   İSTANBUL
16- Nursel EYİ   EĞİTİM SEN   İSTANBUL
17- Ayşe DURMAZ   TÜM BEL SEN   İSTANBUL
18- Gülser AVCI   TÜM BEL SEN  MERSİN
19- Süreyya GENÇ   EĞİTİM SEN   SAKARYA
20- Fatma UZUNLAR  TÜMBEL SEN  ORDU
21- Ümmihan TÜRKYILMAZ TÜMBELSEN  ORDU
22- Selma PEKSÖZ  ESM    ZONGULDAK
23- Aysenem ALPTEKİN  TÜMBEL SEN  ANKARA
24- Derya YILCI   EĞİTİM SEN   DİYARBAKIR

25- Fındık UĞURLU  EĞİTİM SEN   İZMİR

Print Friendly, PDF & Email


İLİŞKİLİ YAZILAR

8 MART TALEPLERİMİZ

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

3 × 5 =

Örnek Resim