Laik Eğitim, Laik Yaşam ve İş Güvencemizden Vazgeçmeyeceğiz! Baskı, Sürgün ve İşten Atmalara Karşı Alanlardayız!” şiarı ile 28-29 Mayıs tarihlerinde gerçekleştireceğimiz bölgesel mitingler için bugün Mülkiyeliler Birliğinde Konfederasyonumuz ve üye sendikalarımızın Eş/Genel Başkan ve MYK üyelerinin katılımıyla basın toplantısı gerçekleştirildi.
Basın açıklmasını Eş Genel Başkanımız Şaziye Köse okudu. Üye sendikamız Eğitim Sen Genel Başkanı Kamuran Karaca da kısa bir açıklamada bulunarak şu sözleri sarfetti: “Dünyada ve özellikle Türkiye’de sömürü düzenini genişletmek için uygulanan baskı politikaları artık yetmiyor, yeni araçlara ihtiyaç duyuluyor, toplumun inanç üzerinden dinselleştirilmesi ve yeniden dizayn edilmesi öngörülüyor. Bu doğrultuda laik eğitimin de çeşitli uygulamalarla ortadan kaldırılmaya çalışıldığına tanık oluyoruz. Bunun için bir siyasal hedefin olduğunu görüyoruz. Bu hedef, dindar ve kindar bir nesil hedefidir. Bu hedef amacına ulaşırsa, böyle bir toplum sormayan, sorgulamayan, hakkını aramayan ve inanç üzerinden sömürülen bir toplum olacaktır. Bunun için çocuklarının ve ülkenin geleceğinden endişe eden herkesi, 28-29 Mayıs’ta Ankara, İstanbul, İzmir, Adana, Diyarbakır, Antalya, Samsun ve Van’da yapacağımız bölge mitinglerine katılmaya, ülkemizin ve çocuklarımızın geleceğine hep birlikte sahip çıkmaya çağırıyoruz.” dedi.
LAİK EĞİTİM, LAİK YAŞAM VE İŞ GÜVENCEMİZDEN VAZGEÇMEYECEĞİZ!
BASKI, SÜRGÜN VE İŞTEN ATMALARA KARŞI ALANLARDAYIZ!
Türkiye, benzer örneklerini ancak faşist rejimlerde görebileceğimiz baskıcı, otoriter ve anti demokratik politika ve uygulamalara giderek daha fazla sahne oluyor. Kendi içerisindeki farklı seslere dahi tahammül edemeyen AKP, yaşamlarımızı tek adam diktasıyla kuşatmanın yollarını arıyor.
Muhalif, eleştirel en demokratik tepkiler dahi şiddetle bastırılıyor. İktidarını kaybetme korkusu içinde olanlar, hukukun ve demokrasinin en temel ilkelerini ayaklar altına alıyor. Anayasayı askıya alan, bürokratlara mevzuata uymama çağrısı yapan bir kişinin aklı, arzuları ve hırsı Türkiye’yi ateşin içine sürüklüyor.
Türkiye tarihinde, eşi benzeri görülmemiş bir savaş politikası izleniyor. Hukuksuzca ilan edilen ve ayları bulan sokağa çıkma yasaklarıyla yaşam hakkı yok sayılıyor, sağlık ve eğitim gibi en temel kamu hizmetleri fiilen askıya alınıyor. Okulları ve hastaneleri karargahlara çevirenler, on binlerce öğrencinin eğitim hakkını gasp ediyor, sağlık hizmetine ulaşımı engelliyor. Sınır bölgesinde yaşayan ve her gün düşen IŞİD füzeleriyle can güvenliği ortadan kalkanların yaşamları, AKP’nin siyasi hesaplarında en küçük bir etki dahi yaratmıyor!
Bu gidişatı eleştirenler ise AKP’nin yürüttüğü cadı avının kurbanı yapılmak isteniyor. Hırsızlara dokunmayanlar, milletvekillerine dokunmanın derdine düşüyor. Milli iradeyi sadece kendisi için meşru görenler, kendisi gibi düşünmeyen milletvekillerini cezaevine göndermekle tehdit ediyor. Akademisyenler, gazeteciler, sendikacılar, sanatçılar, öğrenciler kısaca muhalif her ses, her düşünce susturulmak isteniyor.
Bir tarafta bunlar yaşanırken diğer taraftan AKP, patronların ve sermaye çevrelerinin gönlünü hoş tutmanın peşine düşüyor. Taşeron işçileri kadroya geçireceğiz yalanına sarılıp, işçilerin kıdem tazminatına göz dikiyor. İnsanlık tarihinin utanç sayfalarında yer alması gereken kiralık işçilik uygulamasını yasalaştırarak, işçilere kölelik koşullarını dayatıyor. Kamuda ise yüz binlerce emekçinin iş güvencesine saldırarak, esnek ve güvencesiz istihdamın kapsını aralıyor. Esnek ve güvencesiz istihdamın yaygınlaştırılmasında ve sermayeye ucuz iş gücü sağlanmasında ise kadını eve hapseden uygulamalara hız veriyor.
Demokrasinin ve hukukun askıya alındığı bu dönemde, toplumsal dokumuzdaki farklılıkları “tekçi” politikalarla boğmaya, kendi arzuları doğrultusunda yeni bir toplum yaratmaya çalışıyor! AKP, kamusal olan her alanı dini kural ve referanslara göre biçimlendirmek istiyor. Dinselleştirme politikaları her türlü sömürüye, zulme, talana ve yalana kalkan yapılmak isteniyor.
Ancak unutulmamalıdır ki hiçbir toplum tamamen aynı düşünen, aynı inancı paylaşan, aynı değerleri benimsemiş insanlardan oluşmamaktadır. Bu nedenle laikliğin varlığı, din ve mezhep farklılıkları üzerinden halkların, farklı inançtan ve mezhepten insanların birbiriyle çatışmalarına son vermek, her inancın kendisiyle ve diğer inançlarla eşit haklar temelinde ilişki kurmasını güvence altına almak açısından önemlidir. Değişik din, mezhep, inanç ve dünya görüşünden insanların gerçek anlamda “eşit yurttaş” olarak kabul edilmesi, devletin bütün inançlara eşit mesafede ve tarafsız olmasına, günlük yaşamın her alanında okulda, işyerinde, üniversitede, sokakta, farklı kimlik, inanç ve dünya görüşleri arasında ayırım yapılmamasına bağlıdır.
Ancak Türkiye’de inşa edilen hakim din kavrayışı ve “Türk-İslam” sentezi politikalar ile eşit yurttaşlık ilkesi daha ilk elden ortadan kaldırılmıştır. Türkiye’de yaşayan farklı inanç grupları ve bir dine inanmayanlar birçok politikada, fiilen ve resmi olarak yok sayılmış ve sayılmaya da devam edilmektedir.
Diyanet İşleri Başkanlığı ile Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı gibi birçok kurum arasında protokoller yapılarak, dinselleştirme politikalarının etkisi hızla yaygınlaştırılmaktadır. Öyle ki camilerden patronların çıkarlarını savunan, “greve çıkmanın caiz olmadığını” anlatan vaazların verilmesi sağlanmaktadır. İHH, TÜRGEV, ENSAR gibi çok sayıdaki vakıf ve dernek, eğitim ve yükseköğretimin temel bileşeni haline getirilmekte, kamu hizmetleri zayıflatılarak bu çevreler güçlendirilmek istenmektedir.
AKP’nin 2023 vizyonuyla yürüttüğü politikalar işçilerin, kamu emekçilerinin, gençlerin ve kadınların sorunlarına çözüm olmamıştır. Aksine AKP, var olan sorunları daha fazla derinleştirmiştir. Bu politikaları eleştiren, AKP’nin eşitsiz ve ayrımcı politikalarına direnen, eşit, özgür, demokratik, barış içinde daha güzel yarınlar için mücadele eden biz kamu emekçileri ise bugün, mücadele tarihimizde hiç olmadığı kadar baskı altına alınmak isteniyoruz.
Özellikle sendikal faaliyetlerimizi suç kategorisine yerleştiren Başbakanlık Genelgesi’nin ardından, başta eğitim ve bilim emekçileri olmak üzere on binlerce kamu emekçisi hakkında hukuksuzca soruşturmalar açılmıştır.
Bilinmelidir ki kamu emekçilerinin emeğine, haklarına ve geleceğine sahip çıktığımız; savaş politikalarına karşı barışın, zalime karşı mazlumun, sömürüye karşı emeğin sesi olduğumuz için işten atılıyor, soruşturmalara maruz kalıyor, sürgün ediliyoruz.
Bu baskı, sürgün ve işten atma politikasının amacı açıktır! AKP, tüm kamu emekçilerini kendisine kapı kulu yapmayı arzulamaktadır. Kamu emekçilerinin kendisini insana, topluma ve doğaya karşı değil, sadece ama sadece AKP’ye karşı sorumlu görmesini istemekte, emekçileri hükümet memuru yapmayı hedeflemektedir!
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ifade ettiği üzere AKP, tıpkı patronlar gibi işine gelmeyen, itiraz eden, hakkını arayan, geleceğine sahip çıkan kamu emekçisini karşısında görmek istememektedir! AKP’nin en büyük hayali, devlet kadrolarının tamamıyla “AK kadrolardan” oluştuğu bir Türkiye yaratmaktır.
Özellikle belirtmek isteriz ki AKP’nin bu yaklaşımı tüm kamu emekçilerinin geleceğini ve kamu hizmetlerinin niteliğini doğrudan tehdit etmektedir. Hazırlanan yasa tasarılarında “siyasi olan ve siyasi olmayan grev” tanımları yapılarak grev hakkımıza saldırılması, bu durumun somut ifadesidir!
Ancak baskıyla, sindirme politikalarıyla, sendikal hak ve özgürlüklerimizi yok sayan düzenlemelerle amacına ulaşacağını sanan AKP’nin unuttuğu bir gerçek vardır! O da KESK’in mücadele kararlılığı ve azmidir!
Gerçek demokrasinin, eşit yurttaşlığın, temel hak ve özgürlüklerin, nitelikli kamu hizmetlerinin genişlemesinin en önemli yolunun laik eğitim, laik yaşam ve herkese güvenceli iş mücadelesini güçlendirmekten geçtiğini düşünüyoruz.
İktidarın kendi çıkarları için sürdürdüğü inanç istismarına yönelik girişimlerini boşa çıkarmak, gerçek anlamda laik ve demokratik bir ülkede barış içinde bir arada yaşamak için “Laik Eğitim, Laik Yaşam ve İş Güvencemizden Vazgeçmeyeceğiz! Baskı, Sürgün ve İşten Atmalara Karşı Alanlardayız!” şiarıyla 28-29 Mayıs tarihlerinde 8 ilde bölgesel mitingler düzenleme kararı almış bulunuyoruz.
Çağrımız sadece konfederasyonumuza bağlı sendikalarımızın üyelerine değil, çocuklara, öğrencilere ve ülkenin geleceğinden endişe eden herkesedir. Çocuklarının ve ülkenin geleceğinden endişe eden herkesi, 28-29 Mayıs’ta Ankara, İstanbul, İzmir, Adana, Diyarbakır, Antalya, Samsun ve Van’da yapacağımız bölge mitinglerine katılmaya, ülkemizin ve çocuklarımızın geleceğine hep birlikte sahip çıkmaya çağırıyoruz.