Bilindiği üzere Türkiye Varlık Fonu A.Ş. Kurulduğu Ağustos 2016 yılından beri amacının dışında faaliyetlerde bulundu ve bizler defalarca böyle kontrolsüz, denetimsiz ve soruşturulamayan dünyada sadece otokratik yönetimlerde olabileceğini ifade etmiştik. Doğal kaynak varlıkları veya gelir fazlası veren bir ülke olmadığımızdan dolayı bir Varlık Fonu kurulması hayalle iştikaldir.
Mesela Norveç Varlık fonu petrol gelirlerinin fazla vermesi sebebiyle bu doğal kaynak gelirinin de gelecek nesillerin hakkı olduğu düşüncesiyle gerçek anlamda bir varlık fonu kurmuştur. Oysa biz sürekli cari açık veren ve borç sarmalında olan bir ülkeyiz. Bizdeki fon olsa olsa kötü niyetli bir fondur. Akıl ve mantık dışı harcamalar, hukuk dışı anlaşma ve ortaklıklar yapmaktadır. Tıpkı Malezya örneği gibi; Malezya eski Başkanı Nakib Razak kendisini aklamak için yargıyı baştan ayağa temizlemiş, atadığı mahkeme üyeleri sayesinde de Malezya içinde aklanmıştı . 1MDB fonu (bizdeki adı Varlık Fonu) diye bir yapı kurmuş, böylelikle milyarlarca doları zimmetine ve çevresine geçirmişti. Ancak Razak geçtiğimiz ay başında fondaki yolsuzluktan dolayı tutuklandı.
TVF, Cumhurbaşkanlığına bağlandıktan sonra işler daha da karmaşıklaştı. Bu günlerde gündeme gelen McKinsey ise aylar önce TVF ile tanışmıştı. Örneğin TVF yönetim kurulu üyesi olan Arda Ermut aynı zamanda McKinsey ile Türkiye anlaşmaları için çalışmıştı. Halen çalışanımı bilinmez. Ekonomik olarak fena halde sıkışan Türkiye TVF’ndaki özellikle bankalar olmak üzere diğer kurum ve şirketleri satabilmek yada ipotek göstererek borç bulabilmek için uluslararası sermayeye rapor ve bir takım ekonomik veriler sunmak için McKinsey ile anlaşmıştır. Çünkü uluslararası sermaye özellikle batılı sermaye Türkiye’nin dediklerine değil yabancı ve bağımsız bir kuruluşun şeffaf olacak raporuna itibar ediyor. Bu da McKinsey olmuştu. McKinsey’in siciline bakıldığında ise dünyada batık ve sorunlu şirket ve hükümetlere reçeteler hazırladığını görüyoruz.
TVF değerleri hakkında McKinsey reçetesi beğenilmeyince ve çıkar sağlamadığı görülünce yırtıp atılmış ve uluslararası yatırım zora girdiğinden şimdi yine kurallar ve hukuk dışı uygulamalar başlamıştır. Zaten kontrolsüz bir şekilde yönetilen TVF elindeki değerleri eriyen rezervler için hiç pahasına satacak yada ortaklıklar ile heba edecektir. Çünkü TVF sorgulanamaz ve denetlenemez.
Bunlar,
1) İşsizlik Fonundan 11 milyon TL fondaki bankalara aktarılmıştır. Ve Cumhurbaşkanlığı sözcüsü bunu hiç çekinmeden ifade etmiştir. Daha başkaca nerelere ne kadar aktarılmıştır belirsizdir.
2) Fon Bireysel Emeklilik Sistemine el atarak BES in zorunluluğu ve uygulama mevzuatı ile ilgili çalışma yapmaktadır.
3) Türkiye tarihinde ilk defa fondaki bir kamu bankası 76,7 milyon TL sorunlu kredi portföyünü yine TMSF ile çalışan Birleşim Varlık Yönetimine 4,5 milyon TL ye devretmiştir.
4) Yeni TBMM açılır açılmaz fondaki 2 kamu bankası için BDDK denetimi dışında olması yönünde kanun teklifi verildi. Böylece ‘örtülü ödenek’ dışında bir de ‘diğer giderler’ adı altında milyarlarca liralık kamu harcamasının nereye yapıldığı belirsiz olacak. Bu fondaki kamu bankaları kamu kaynaklarını istediği gibi kullanabilecektir.
TVF çok gizli çalışmalar yaptığından bilgi almak çok zordu. Ancak sınırlı bilgi alabiliyorduk. Şimdi bunun gibi bazı bilgileri ise bizler yabancı Reuters ajansından edinebiliyoruz. Kriz gerçekten çok kötü durumda ve krizi idare edenler içersi haricinde uluslararası ekonomik ortamda da fena sıkıştı. McKinsey in gerçek rakamları ve raporları ortaya koyması ile anlaşmak istemeyen Cumhurbaşkanlığı, TVF’nun daha önce ön görüşmeler yaptığı Singapur, Çin, Rusya ve Katar varlık fonları ile kritik anlaşmalar yapıyor. Ülke içinde de TVF yaptığı ortaklıkları ve kurduğu şirketleri artık Türkiye Ticaret Sicil Gazetesinde yayımlamıyor.
TVF aynı zamanda ikinci hazine de oluşturduğundan Türkiye’nin geliride azalmıştır. TVF’nda bulunan bazı kurumlarımız Türkiye Kurumlar vergisinde ilk 20 de yer alıyordu. Gerçek hazinede Gelir düştükçe cari açık büyümekte ve böylece Merkez bankasının döviz rezervide ciddi oranda azalmaktadır.
Gözüken o ki, çok yakın zamanda öncelikle Fondaki bankalar ve şu an için yarı kalkınma bankası da olan PTT hiç pahasına peşkeş çekilecektir. Daha sonrada fondaki tüm değerlerimiz yok olacaktır. Bu aynı zamanda emekçiler içinde bir kıyım yaratacaktır. Çünkü Türkiye Varlık Fonu artık bir Mafya gibi yapılanıyor ve uygulamalar yapıyor. Şimdi de ülkenin ikinci en büyük bankası olan Türkiye İş Bankasına gözü diken TVF yakın zamanda hazır bir kaynağa daha en az %26’lık bir hisse ile sahip olacak.
TVF A.Ş. mevcut kurumlarına ve şirketlerine artık alışık olduğumuz devlet memuru almamaktadır. Örneğin PTT’de artık devlet memuru alımı yapılmamaktadır. PTT’ye has İdari Hizmet Sözleşmeli personel alınmaktadır. Kalan devlet memurlarının ise ne olacağı belirsizdir. Yine, Halkbank ve Ziraat Bankası’nda bir yapılanma yapılmış devlet memurları havuz, teşvik, emeklilik gibi yöntemlerle tasfiye edilmiş şimdi ise özel sözleşmeli yada taşeron personel alınmaktadır. Yine benzer kuruma yada şirkete özel yeni tip sözleşmeli personel ve taşeron alımı BOTAŞ, THY, ETİ Maden ve Türk Telekom gibi kuruluşlarda uygulanmaktadır. Ancak, TVF iştirakçisi olmamasına rağmen TRT’de de yapılan personel rejimi sonrası şimdi yeni yayınlanan yönetmelik ile artık devlet memuru alımı durdurulmuş ve artık TRT’ye has bir sözleşme ile personel alımı yapılacağı açıklanmıştır.
Bu tip çalışma hayatı emekçiler için güvencesiz ve çalışma hayatı açısından eşitsiz ve köleliktir. Bunun yanında da sendikal yaşamlarının da sonu demektir. Emekçilerin var olmadığı DİSK ve KESK için de yakın bir zamanda tehlike çanları çalabilir. Şu unutulmamalıdır. TVF, bir kara delik gibi tüm kurumlarımızı yutmaktadır. Bu günler de sıradaki İşBankası, yarın kim? Kara Delik yarınlarda sağlık hizmetini mi, yoksa eğitim sistemini mi, yada TRT’yi mi yutacak?
*KESK Haber-Sen MYK Üyesi
Kaynak:http://sendikalmucadele.org/bir-kara-delik-turkiye-varlik-fonu-a-s-ibrahim-damatoglu/?fbclid=IwAR1AHmorYYHCI4F31bsgqvAeQWDBTYQEMzMnPtLCl8hiGXRdaadndeSrrsc