“KRİZİN BEDELİNİ ÖDEMEYECEĞİZ; İŞSİZLİĞE VE YOKSULLUĞA KARŞI BİRLEŞİK MÜCADELE! EMEK VE DEMOKRASİ Mitingi”nde 100000’i aşan emekçi Kadıköy Meydanına Sığmadı. Hükümetin kriz karşısında sergilediği sermaye yanlısı tutumun protesto edildiği mitingte “Krizin Bedelini Ödemeyeceğiz”, “Krizin Faturası Patronlara”, “Kurtuluş Yok Tek Başına, Ya Hep Beraber, Ya Hiç Birimiz” sloganları atıldı. Mitingte sergilenen kimi provokatif tutumlar emekçilerin sağduyusu ile bertaraf edildi. Mitingte Türk İş, DİSK ve KESK Genel Başkanları birer konuşma yaptılar. Birleşik mücadele vurgusunun öne çıktığı konuşmalarda, hükümet emekçi taleplerine duyarlı olması için uyarıldı.
Genel Başkanımız Sami EVREN’in Konuşması: Hayatı var edenler, dünü bugüne, bugünü yarına taşıyanlar,
Saygıyı, sevgiyi, umudu, insanlık onurunu, emeğin namusunu yaşatanlar,
Dünyanın ağır yükünü omuzlayanlar, üretenler, sağaltanlar, okutanlar, yazanlar, inşa edenler, toprağı yeşerten, ateşi dizginleyen, çeliğe su verenler pankartlarımızla sloganlarımızla omuz omuza yan yana bir kez daha birleşik mücadele için buradayız…
Hepinizi KESK Yönetim Kurulu adına selamlıyorum.Hoş geldiniz, sefalar getirdiniz!
Sevgili Dostlar,
Krizin asıl tetikleyicisi, kontrolsüz sermaye hareketleridir. Yapılması gereken, sermaye hareketlerinin kontrol edilmesidir. Paranın rantını yiyenlerden alınan vergilerin arttırılmasıdır. Peki, hükümet ne yaptı? Sermaye hareketlerinden alınan stopaj vergisini kaldırdı. Büyük şirketlerin vergi borçlarını erteledi.
Peki, Hükümet Ne Yapmak İstiyor?
Bankaların yurt dışı borçlarının ve kredi risklerini garanti altına alınarak hortumculara para akıtılmasının yollarını arıyor. “Yeşil sermayeyi” çekmek adına, rantiyeciye, para pazarlayıcılarına servet aktarılmak istiyor. Yurt dışındaki kara paraların devlet eliyle aklanmasını kolaylaştırmayı hedefliyor.2B orman arazilerinin ve kamu mallarını satarak sermayeye sıcak para girişini sağlamaya çalışıyor. İşsizlik fonunu amacı dışında kullanmak istiyor. Bunlarda yetmiyor. Sigortasız işçi çalıştırmayı meşrulaştırmak istiyor.
Krizi bahane ederek kayıt dışı ekonomiyi teşvik etmektedir. Kıdem tazminatlarını ödememenin yollarını aramaktadırlar. Toplu sözleşmeleri “sıfır” zamla kapatmak istemektedirler. İşten attıkları işçileri işten atacakları işçilere karşı tehdit olarak kullanmaktadırlar. Sendikalı işçileri hedeflerine koydular. Kim örgütlenirse krizi gerekçe göstererek işten attılar. Bütün bunlar hükümetin bilgisi dâhilinde olmaktadır. Bu da yetmiyor. Sermaye örgütleri hükümetten ekonomik paket açıklamasını istemektedirler.
Bizler yıllardır onların istikrar paketi dedikleri paketleri biliyoruz içinde ağır dolaylı vergiler vardır. Yeni zamlar vardır. İşçinin işten çıkarılmasını kolaylaştırmak vardır. İşveren istediğinde işçiyi tazminat ödemeden hemen işten çıkartmak vardır. Doğu’da, fakir illerde insanları daha düşük ücretle çalıştırılması vardır. Fakirlere, güçsüzlere yapılan sağlık yardımları ve diğer yardımların azaltılması vardır. Sosyal güvenlik kurulu üyelerinin ilaç ve hastane ödemelerine sınırlama getirilmesi vardır.
Sayın Başbakan,
Kriz, patronların kasasına para aktarılarak aşılamaz., Krizin, yegâne çözümü vardı:.herkesten ekonomik gücüne ve gelirine göre vergi alırsanız. Üretime dayalı planlı bir ekonomik yapı kurarsanız Kamu hizmetlerini herkes için ücretsiz ve ulaşılabilir hale getirirseniz, istihdamı büyütürsünüz. Çalışma yaşamını demokratikleştirip sendikal hakları güçlendirirseniz, kayıt dışı ekonomiyi kayıt altına alırsınız. Aksi halde daha öncekilerde olduğu gibi, bu krizin çözümü olan önlemler, bir sonrakinin nedeni haline gelir.
Bugünlerde sözlerinin güvenirliği iyiden iyiye sorgulanır hale gelen neo-liberal iktisatçıların iddialarının aksine, ekonomi ile siyaset arasında derin ve kurucu bir bağ vardır. Dolayısıyla siyasal alanda bir demokratikleşme programıyla desteklenmeyen bir ekonomik çözümün etkili ve kalıcı sonuçlar doğurması mümkün değildir. Ekonomik uygulamaların toplumsal bir destek ve zemin kazanabilmesi için, siyasal alanın da demokratik dönüşümü gerekmektedir. Türkiye’nin yıllardır ihtiyaç duyduğu bu demokratik dönüşüm programı, en az ekonomik tedbirler kadar önem ve aciliyet taşımaktadır
Sayın Başbakan,
Krizde temel öncelik, sermayenin değil, emekçi ve yoksul kesimlerin yaşam koşullarının iyileştirilmesi olursa sosyal politikaları uygulamış olursunuz. İşte o zaman sizde sosyal olursunuz. Kamusal alan genişletilirse iş güvencesi ve gelecek kaygısı ortadan kalkarsa eğitim ve sağlık parasız olursa ülkede sosyalleşmiş olur. O ülkenin başbakanı da demokrat olur.
Seçim öncesi valiler il başkanı gibi çalışır, yardımlar sadaka gibi dağıtılırsa, beş yüz binden fazla işçi atılırken ses çıkartılmaz ve binlerce işçi atılmayı beklerken seyredilirse, sağlık- eğitim paralı hale gelirse, sendikal örgütlenme engellenirse, düşünmek 301 kere suç olursa; işkencede insanlar öldürülürse, farklı kimlik ve kültürlere tahammül edilmezse, o ülke sosyal olamaz. Baskıcı faşizan politikaların uygulayıcısı olur. Başbakanı da asosyal olur.
12 Eylül Darbesinin ürünü olan mevcut anayasa ile isteseniz de sosyal bir Türkiye olamazsınız. Tüm toplumsal kesimlerin katılımıyla “eşitlikçi özgürlükçü ve demokratik bir barış anayasası” yapılmalıdır. Yeni anayasa, militarizme değil sivil siyasete, baskıya değil özgürlüklere, çoğunluk tahakkümüne değil çoğulculuğa, tek sesliliğe değil çeşitliliğe, rekabete değil dayanışmaya, cinsiyetçiliğe değil eşitliğe, kar hırsına değil sosyal adalete, piyasa güçlerine değil kamusal ihtiyaçlara, Sünni-İslamcılığa değil özgürlükçü laikliğe, muhafazakârlığa değil çağdaşlaşmaya, çatışmalara değil barışa dayanmalıdır. Faili belli olmayan cinayetler aydınlatılmadan,Kürt sorunu barış içinde çözülmeden, devlet içindeki özel kontra örgütlenmeler tasfiye edilmeden demokratikleşme olmaz..
Sözlerimi bitirirken siyasi iktidara bir kez daha altını çizerek söylüyoruz.
Emeğimizi yok saydınız Yurttaşlarımız arasında ayrım yaptınız. İnançlar arasında ayrım yaptınız. İşimizle aşımızla oynadınız. AHİM kararlarına uymadınız, Toplu sözleşme ve Grev hakkımızı gasp etmeye devam ediyorsunuz…
Yardım sadaka vs.. adı altındaki uygulamalarınızla seçimlere şimdiden gölge düşürdünüz.
Bizden kurtulamazsınız çünkü biz olmazsak hayat olmaz- yaşam olamaz- üretim olmaz… Biz sizin yarattığınız karanlık yolun sonunda,
Doğacak güneşi görüyoruz.
Fabrikalarda biz,
Tarlalarda biziz, biziz hayatı yaratan
Din farkı bilmeyiz,
Dil farkı bilmeyiz, sanki doğduk bir anadan
Bizi anlayın… Bizi dinleyin…
Bizi suskun sanmayın, çığlıklarımızı duyun, bizi uslu sanmayın öfkemizi bilin, bizi korkak sanmayın cesaretimizi görün diye buradayız.
Alkışlarımızla, ıslıklarımızla, sloganlarımızla, pankartlarımızla, yüreğimizle buradayız, 1 Mayısta alanlarda buluşmak üzere iktidarınıza meydan okumaya devam edeceğiz.
Kolay gelsin hoş çakalın…