Halklarımızın emperyalist işgale karşı ağır bedeller ödeyerek verdiği mücadele sürecinde 23 Nisan 1920’de Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin açıldığı gün vesilesiyle çocuklara armağan edilen “23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı” bu yıl 95. kez kutlanıyor.
Meclisin her gün biraz daha işlevsizleştirildiği, halk egemenliğinin değil tek parti ve tek adam egemenliğinin hakim kılındığı, ittifak ortaklarından birinin “demokrasi getirecekler, bunu engellememiz gerekir” dediği, halk egemenliğinin “iktidar partisini ya da ittifakını destekleyenlerden ibaret görüldüğü, diğerlerinin “hain” vb. adlarla tanımlanarak tehlikeli bir kamplaşmanın yaratıldığı, çocukların temel haklarının ayaklar altına alındığı, gericilik eliyle geleceklerinin karartılmak istendiği bu ortamda bir bayramdan bahsetmek mümkün görünmemektedir.
Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarına Dair Sözleşmeye göre 18 yaşın altındaki herkes çocuktur ve sözleşmedeki haklara sahiptir. Sözleşmeyi imzalayan ülkeler bu hakların gereğini yapmakla yükümlüdür.
Ancak ülkemizde gerek uygulamada ve gerekse de yasal alanda çok ciddi ihlallerle, sözleşmeye aykırılıklarla karşılaşmaktayız. Eğitimin, sağlığın adım adım özelleştirilmesi, anadilinde eğitim sorunlarının giderek büyümesi, 4+4+4 dayatmasının sonucu olarak çocuk işçiliğinin yaygınlaşması ve özellikle kız çocuklarının örgün eğitimden daha erken yaşlarda uzaklaşmaları nedeniyle çocuk yaşta zorla evlendirmelerin artması çocuk hakları ihlallerinde ilk sıralarda yer almaktadır. TÜİK verilerine göre, son 10 yılda 483 binden fazla kız çocuğu devletin izniyle evlendirilmiş, AKP’nin iktidarda olduğu 2002-2018 yılları arasında 18 yaşın altında 440 bin çocuk doğum yapmıştır. Bu çocukların büyük kısmı dini nikâh ile evlendirilmiştir. Bu sonuçların ortaya çıkmasının en önemli nedeni AKP’nin toplumsal ilişkileri dini referansla yeniden belirlemek istemesi, bunun için de eğitim sistemini sil baştan değiştirmesidir. Veriler de bunu doğrulamaktadır. İlkokuldan ortaöğretime geçişte kız öğrenci kaybı erkeklere göre yoğunlaşırken, yükseköğretime erişim oranı ise erkeklere göre düşüktür. Örneğin Açık öğretime devam eden ortaöğretim öğrencileri içerisinde kadın oranı % 62’ye yükselmiştir.
Öte yandan gerici eğitim yaygınlaşmakta, yargı kararlarına rağmen protokoller yapılarak çocuklarımız cemaatlere ya da kimi şehirlerde oluşan gettolardaki tarikat/cemaat kurslarına yönlendirilmektedir.
Çocuklara yönelik şiddet ve istismar artarak devam etmektedir. ECPAT 2015 yılı Türkiye Raporu’na göre; çocuklar, Türkiye’de cinsel şiddete en fazla maruz kalan grubu oluşturuyor. Türkiye’deki cinsel suçların yüzde 46’sı çocuklara karşı işleniyor.
Son birkaç yıldır ise KHK’lar ile ihraç edilenlerin sadece kendileri değil çocukları da açlığa mahkûm edilmek isteniyor.
Çocuklarımıza belirsiz bir geleceğin vaat edildiği bu koşullarda 23 Nisan’ın “çocuk bayramı” olarak kutlanması ironi olmanın ötesine geçmemektedir. Nitekim yıllardır kameralar önünde çocukların birkaç dakikalığına koltuklara oturtulmasını geçmeyen, samimiyetsiz, içi boş açıklamalarla geçiştirilen bir güne dönüşmüş durumdadır.
Ceza ve Tevkif Evleri Genel Müdürü’nün verdiği resmi bilgiye göre 31 Ekim 2018 itibariyle 743′ u annesiyle kalan bebekler de dâhil toplam 3 bin çocuk cezaevinde bulunuyor.
Son yıllarda ülkedeki baskılardan ve çeşitli nedenlerden dolayı kaçak yollarla sınırı geçmek isterken aileleriyle birlikte onlarca çocuk yaşamını yitirmiştir.
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), 2018 yılında Türkiye nüfusunun yüzde 28’ini oluşturan çocukların, aynı dönemde işgücüne katılım oranının yüzde 21,1’e yükseldiğini duyurdu. Buna göre 15-17 yaş aralığındaki her beş çocuktan biri çalışmaktadır.Sermayeye yeni sömürü alanları açılarak “çıraklık” adı altında çocuk işçilik yaygınlaştırılmıştır. 2015 yılında çırak işçi sayısı 260 bin iken teşviklerle beraber 2018 yılına gelindiğinde çırak işçi sayısı bir milyon 170 bini bulmuş, istihdam ise tam tersine düşmüştür. Öte yandan 2017 yılında 89, 2018 yılının ilk 10 ayında 62 çocuk işçi iş cinayetlerinde yaşamını yitirmiştir.
Milli eğitim istatistiklerine göre 2018 yılı ilkokul (1-4. sınıf), ortaokul (5-8. sınıf), ortaöğretim (9-12. sınıf) seviyesinde net okullaşma oranı sırasıyla 91.5, 94.4, 83.5 olmuştur. Oysa 2013 yılında bu rakamlar 98.9, 93.1, 70.1 idi. İlkokul seviyesinde net okullaşma oranında bariz azalma görülmektedir.
Sadece son on yılda yüzlerce çocuk uygulanan şiddet politikaları ve oluşan şiddet ortamı nedeniyle yaşamını yitirmiş, kimisinin cenazesi günlerce buzdolabında bekletilmek zorunda kalınmış, kimisi ekmek almaya giderken gaz fişeğine hedef olmuş, kimisi barışa olan özlemi nedeniyle babasıyla birlikte gittiği miting alanına gülüşünü nakşederek aramızdan ayrılmış, bulutlara yoldaş olmuştur.
Dolaysıyla; 23 Nisan günlerinde koltukların sembolik olarak çocuklara devredilmesinin, her yıl birbirinin aynı olan nutuklar eşliğinde rutin “törensel kutlamalar” yapılmasının çocuklarımızın yaşadığı bu derin sorunları çözmediği açıktır. Türkiye’de çocuklarımızın karşı karşıya kaldığı vahim tablonun değişmesinin tek koşulu gerçek anlamda halkların egemenliğine dayalı, eşit, özgür, laik, demokratik ve barış içinde bir ülke mücadelesinin başarıya ulaşmasıdır.
KESK olarak eşitliğin, özgürlüğün, barışın, laikliğin, kardeşliğin hâkim olduğu, tüm çocukların eğitim ve sağlık hakkından eşit koşullarda yararlandığı, çocukluğunu çocukken yaşadığı; barış, kardeşlik ve dayanışma duygularıyla güvenli bir ortamda yetişip, gelecek kaygısı duymayacağı bir ülke kurulması mücadelemizi kararlılıkla sürdüreceğimizin bilinmesini istiyoruz.
YÜRÜTME KURULU