Bizler emeği ile geçinenler olarak, emek gücümüzün değeri karşılığında bir ücret talep ederiz. Emek gücünün değeri, emekçinin yeniden üretimi için gerekli olan ve ertesi gün işe yine aynı potansiyel ile gitmesini sağlayacak geçim araçlarının kitlesi ile ölçülür. Emeğimiz karşılığında aldığımız ücretin alt sınırını zorunlu yaşam gereksinimlerimiz; üst sınırını ise sınıf mücadelesi belirler. En üst hukuk normumuz olan;
Anayasa Madde 55; “Ücret emeğin karşılığıdır. Devlet, çalışanların yaptıkları işe uygun adaletli bir ücret elde etmeleri ve diğer sosyal yardımlardan yararlanmaları için gerekli tedbirleri alır.”
Anayasa Madde 128; “Memurların ve diğer kamu görevlilerinin nitelikleri, atanmaları, görev ve yetkileri, hakları ve yükümlülükleri, aylık ve ödenekleri ve diğer özlük işleri kanunla düzenlenir” denilse de bugün ülkemizde PTT (399/1,399/2, İHS, İşçi, Taşeron… vb), TRT (kadrolu, ÖHT… vb.) kurumu; emeğin, emekçinin değersizleştirilmesine, yıllardır sürdürülen mücadelelerle elde edilen en temel hakların pervasızca elimizden alınması girişimlerinin pilot uygulama alanları haline dönüştürüldü.
Kamu personel rejimindeki değişikliklerle özellikle BASIN YAYIN İLETİŞİM VE POSTA emekçilerinin ücretlendirme modelinde de ciddi değişimler gerçekleştirildi. Yıllar içinde temel ücretler düşük tutulurken performans, ek ödeme, taban/tavan ödeme, cumartesi ödemesi, parça başı, hamaliye gibi birçok güvencesiz ve emekliliğe yansımayan, iş barışını bozan performansa dayalı, esnek çalışmaya dayanan ücretlendirme modeline geçildi. 2024-2025 yıllarını kapsayan toplu sözleşme de ise “ilave ek zam” denilen temel ücrete ve emekliliğe yansımayan hiçbir sosyal devlette karşılığı bulunmayan “bize özgü bir kavram” daha üretildi.
4-a, 4-b, 4c, 5510 öncesi, 5510 sonrası gibi unvanlarda çalışan emekçiler aynı işyerinde aynı işi yapmalarına rağmen ücretlerinde ciddi farklılıklar bulunmaktadır. Hatta BASIN YAYIN İLETİŞİM VE POSTA emekçilerinin çalıştığı (TRT) kurumlarında işçi ve memur (PTT) memur, sözleşmeli, taşeron olarak aynı işi yapan çok sayıda personel olmasına rağmen ücret ve özlük hakları bakımından birbirinden farklı işleme tabi tutulmaktadır. Bu durum iş barışını da bozmaktadır. Kamu kurumlarında çalışanların tamamının aynı istihdam modeli ve ücret rejimine tabi olduğu bir sistemi savunmaktayız. Sosyal, kültürel, ulaşım vb. nedenle gidilmek istenmeyen (mahrumiyet bölgesi olarak tanımlanan) bölgelere emekçileri hizmet gereği gönderilmesine karşıyız. Bunun yerine özendirici tedbirlerle (ücret, özlük ve sosyal haklara dair) istihdam eksikliğinin giderilmesi gerektiğini talep etmekteyiz.
PTT, 2013 yılı itibariyle A.Ş. olma sürecinden sonra, iktidarın kamu kurum işleyişinin sözleşmeli ve taşeronlaşma sistemi üzerinden sürdürülmesi fikriyatının adeta uygulama alanı olmuştur. Kamuyu göz ardı eden kara dayalı bu sistem, iş barışını bozan parçalı istihdam biçimi ile beklenildiği gibi emekçilerin aleyhinde olmaktadır. Bunun yine bir örneğini PTT Genel Müdürlüğünün dağıtıcılarla ilgili yayınladığı “emekli dağıtım personeli çalıştırılması” konulu yazıda görmekteyiz.
Yazıda, “Şirketimiz bünyesinde dağıtım hizmetlerinde çalışır iken emeklilik nedeniyle işten ayrılan (399, İHS, firma personeli) personelden (61 yaşını doldurmamış, en az ilkokul mezunu ve Şirketimiz bünyesinde aralıksız 10 yıl çalışmış olma şartına haiz) Şirketimizde tekrar dağıtım hizmetlerinde işgücü hizmet alım suretiyle dağıtım firma personeli olarak çalışmak isteyenlerin bulunması halinde gerekli değerlendirmenin yapılmasını teminen Genel Müdürlüğümüze aktarılmak üzere…” denilerek emekli olan 399’lu, İHS’ li ve Firma personeli dağıtıcıların belli şartları taşıması durumunda, taşeron işçi olarak dağıtım birimlerinde tekrar görev alabileceği belirtilmiştir.
Oysa Kanunda 55 yaşını tamamlamış dağıtıcının zorunlu emekli olmasının sebebi bazı işkollarında olduğu gibi “yıpranma” gerekçesidir. Yıprandığı gerekçesi ile re ’sen emekli edilen dağıtıcılar, bu kez işçi olarak çalıştırılacaktır.
Getirilmek istenen bu yeni sistemin iki önemli nedeni vardır.
Birincisi; kadrolu emekçi istihdamı yerine taşeronlaşmayı kendine şiar edinen PTT yönetiminin güvencesiz personel çalıştırma anlayışını sürdürme çabasıdır. Emekli personel istihdamı ile kadrolu personel istihdamı engellenmekte, güvencesizlik meşrulaştırılmaktadır. Aynı zamanda sendikasızlaşmayı amaçlamaktadır. Taşeron işçilerin sendikalaşmasını engelleme politikası uygulayan PTT yönetimi, yaşanan dağıtım problemlerine karşı çıkacak sendikalı çalışan yerine güvencesiz taşeron personel çalıştırmak istemektedir.
İkincisi; sorumlusu iktidar olan, ülkemizde yaşanan ekonomik sorunlar nedeniyle halkın hızlı bir şekilde yoksullaşması sonucu emekli olanların birçoğunun yeni işe ihtiyaç duymasından kaynaklanmaktadır. Otuz yılı aşkın süre çalışıp emekli olan bir dağıtıcının aldığı emekli ikramiyesiyle bir ev ya da araba bile alamadığı bilinmektedir. Bundan dolayı emekli olan bir dağıtıcıya iş alanı sağlamak gibi görünen bu yeni taşeronlaşma sistemi bize emekçilerin “tabutta emeklilik” hakkına sahip olduğunu göstermektedir. Birçoğu ortopedik meslek hastalıklarına sahip dağıtıcıların emekli olduklarında artık rahat etmesi gerekirken, kendilerini hala çalışmak zorunda hissederek taşeron olarak tekrar mesleğe dönmeleri kabul edilemez. Kendilerine onurlu bir yaşam için gerekli olan emekli ikramiyesi ve aylığının verilmesi elzemdir.
Gerek kadrolu personel alımı gerekse dağıtıcıların re’sen emeklilik yaşı olan 55 yaşın 60’a çıkarılmasına yönelik hiçbir çalışma yapmayan ve iş yoğunluğu nedeniyle personelin sırtına ağır bir yük yükleyen PTT yönetimi çözümü güvencesiz personel çalıştırmakta aramaktadır.
Kamu emekçileri içinde en düşük temel ücretlere sahip iş kolumuz emekçileri, gelirlerini biraz arttırmak için yıllık izin, bayram, hafta sonu tatili gibi izinlerinden ve dinlenme haklarından feragat ederek fazla mesaiye ve nöbet tutmaya zorlanmaktadır.
Hata emekli olmalarına rağmen geçinemedikleri için güvencesiz taşeron olarak çalışmayı talep etmektedirler. Bu duruma derhal son verilip güvenceli çalışma esas alınmalıdır. Taşeronlaşmanın kamuda bir istihdam çeşidi olması kabul edilemez.
PTT hal böyle iken TRT’de durum çok farklı değildir.
Ek gösterge, memurun çalıştığı süre içerisinde biriken tazminatının genel bir hesaplama yöntemi içinde belli bir katsayı ile çarpılması sonucu maaşının belirlendiği sistemdir. Örneğin TRT’de çalıştığınız dönemde ek göstergeniz 4800-6400 arasında ise %165 lik bir katsayınız olur emekli olunca bu katsayıya göre maaş alırsınız. Yapılan açıklamadan sonra çıkan Tüm Kamu Personeline +600 ek gösterge verilmesine dair yasa 5 Temmuz 2022 tarihinde Resmi gazetede yayınlanarak,1 Ocak 2023 tarihinden itibaren uygulamasına karar verildi.
Sürpriz bu aşamada başladı bizler için. TRT’de özel kanuna tabi kurum olduğundan bu kapsam dışında bırakıldı.
Yasanın asıl amacı belli bir grup çalışanın 3600 ek gösterge almasını sağlamaktı. Bu kapsamda bazı kişilere 1400 ek göstergeye varan artışlar uygulandı. Örneğin 2200 ek göstergesi olan bir polis memuru 3600 ek gösterge rakamına ulaşabilmesi için 1400 ek gösterge artışı aldı.
Tabi bu arada 3600 ek gösterge almak isteyip de alamayan birçok mağdur kesim de yarattı. +600 ek gösterge denildiği gibi ne tüm memurlara verildi ne de taahhüt edilen iyileştirmeyi gerçekleştirdi.
Burada asıl kandırmaca +600 ek gösterge tüm memurlara verilecek denilmesine rağmen 3600 ile 7000 ek gösterge rakamı arasında bulunan çok büyük bir memur kesiminin bu haktan yararlanamaması için Ek gösterge tablosunu her kademede 600 puan kaydırarak aslında parasal artışın olmamasını sağladılar.
En yaygın bilineniyle söyleyelim, 5200 ek göstergelerin katsayısı artık %145 oldu. Bunun anlamı emekli maaşları 1800 TL düştü. Hem de ortalığın ekonomik krizden kırıldığı dönemde, emekli maaşı ile yaşamaya çalışırken karşılaştığı durum budur.
TRT personeli;
600 ek göstergeyi alamadı, kanun teklifinin dışında bırakıldı AMA nedense maaşları yeni sisteme göre hesaplanıyor. Yeni tabloda yüzdelik dilimleri değiştirildiği için birçoğu bir alt kademeye düştüler. Kalem oynatarak yapılan alicengiz oyununda sonuç yine şaşırtmadı.
TRT den emekli olan arkadaşlarımızın çektiği sıkıntı bununla da bitmedi. Ocak ayında maaş bordrolarında +600 ek göstergenin kendilerine de eklendiğini gördüler. Maaşları buna göre düzenlenmişti. İlk yapılan açıklamada olduğu gibi Tüm Kamu personeline +600 ek gösterge verileceği yönündeki yanlıştan dönüldüğü düşünülerek rahat bir nefes aldılar. Ama ne olduysa Şubat ayı maaşlarını almaya gittiklerinde oldu. Her birinin maaşında göstergelerine göre 920 TL ile 1800 TL arasında fazladan yapıldığı iddia edilen ödemeler kesilmişti. Ülkemizdeki emeklilerin hali ortadayken hiç ummadığınız bir anda maaşınızdan bu kadar bedelin kesildiğini düşündünüz mü hiç. Bir çıkar yol bulmak için SGK ya itiraz ettiler. Gelen cevapta TRT Kurumunun yapılan düzenlemeye göre yeni katsayıları iletmediği yazıyordu. Aslında TRT Kurumu bu listeyi iletememişti. Çünkü en başta TRT ve MİT kapsam dışındadır dendiği zaman personelini savunma gereği bile duymamıştı. En temel taleplerimizden biri TRT’nin de bu kapsam içine dahil edilmesidir. Bu konuda hukuki olarak dava açılmış olup dava devam etmektedir.
SGK’nin Eylül 2023 verilerine göre 15.751.971 emekli, çalışırken ele geçen toplam ücretin ancak yüzde 40’ını almaktadır. 2003 yılında en düşük 4a emekli maaşının asgari ücrete oranı 1,47 olup bu oran en düşük emekli maaşının asgari ücretin 1,5 katı olduğu anlamına gelmektedir. 2023 yılının ikinci yarısında ise bu oran 0,66’ye geriledi. Yani, en düşük emekli maaşı asgari ücretin üçte ikisine karşılık gelmektedir. Emekliler son 20 yılın bu durum SGK verilerine göre emekliler son 20 senede en kötü dönemi 2023 yılında yaşamışlardır. Ülkemizde emeklilik maaşı ile çalışırken alınan maaş arasındaki fark hiçbir zaman bu kadar açılmamıştır. Tükenen, yıpranan basın, yayın, iletişim ve posta emekçileri emeklilikte açlık sınırında bir maaşla geçinmek zorunda kalma korkusuyla emekli olmaktan imtina etmek zorunda kalıyorken “ilave ek zam” uygulaması ile emeklilik hayalleri bitirilmiş ve mezarda emeklilik dayatılmıştır.
Bugün tüm koşullar mevcut ücret rejiminin değişmek zorunda olduğunu göstermektedir. Bizim istediğimiz ücret rejimi; çalışırken ve emeklilikte insanca yaşam koşullarına yetecek ücret uygulamasıdır. İş kolumuzdaki en düşük ücreti alan çalışanın emekliliğe yansıyan temel ücreti en az 3 asgari ücret seviyesine yükseltilmelidir. Bunun üzerine; yapılan işin riski ve niteliği, eğitim durumu, hizmet yılı gibi kriterler eklenerek giydirilmiş ücret belirlenmelidir. Bu temel ücret modeli her meslek için ayrı ayrı belirlenmelidir. Yani hizmetliden başmühendisine kadar temel ücretler net bir kritere bağlanmalı ve üstüne yukarıda yazdığımız kriterler ile giydirilmiş ücretler belirlenmelidir. Tüm ücretler emekliliğe yansıtılmalıdır.
Temel ücret dışındaki sabitleme dışında; temel ücret artışına yönelik tartışmalar, özlük hakları, sosyal haklar, demokratik hakların tamamı toplu sözleşme masasında belirlenmelidir. Oysa toplu sözleşme masaları göstermelik bir hal almıştır. 7 dönem (14 yıl) boyunca yetkilendirilmiş sendika ve ortağı sarı sendika sürekli hükümet ile anlaşma yapmakta ve emekçileri sefalet ücretlerine teslim etmektedir. Oysa biz sendikal örgütlenmenin en önemli kazanımının Toplu Sözleşme olduğunu biliyoruz. Bu sendikalar yüzünden TİS’te anlamsız bir hale gelmiştir. TİS’ler satış sözleşmelerine döndüğü yetmezmiş gibi iktidar her seferinde tek taraflı ücret belirlemeleri ile TİS masasını da özellikle anlamsız hale getirmektedir.
TİS masalarında hükümet ne öneriyorsa hatta bazen hükümetin önerdiğinden bile daha düşük zamlara bu sendikalar imza atmaktadır. Dolayısıyla ücretler tek taraflı olarak belirlenmektedir. Hatta zaman zaman artan enflasyon ve hayat pahalılığı karşısında talepler ve yürütülen mücadele karşısında zorlanan hükümet adına sadece Cumhurbaşkanının iki dudağı arasından çıkan lütuf ile ücret artışları belirlenmektedir. Toplu sözleşmenin olduğu bir sistemde tek taraflı ücret, özlük ve demokratik haklar belirlenemez. Enflasyon, hayat pahalılığı ve olağanüstü dönemlerde toplu sözleşme masasının tarafları tekrar bir araya gelmek ve yeni bir pazarlık süreci işletmesi gerekir. Bu nedenle de; 4688 sayılı sendika yasası GREV’li ve özgür pazarlığı içerecek tarzda değiştirilmelidir.
HABER-SEN MERKEZ YÖNETİM KURULU