AKP, 13 yıllık iktidarında gerçekleşen tüm seçimler öncesinde toplumda ciddi bir kutuplaşma yaratmış ve kendilerinin bir seçim stratejisine dönüşen gerginlik siyaseti üzerinden de seçimlerde galip gelmeyi hedeflemiştir. Bu kirli ve sorumsuz seçim stratejisinin seçimle sınırlı kalmadığı ve toplumsal kutuplaşmanın tehlikeli sonuçlar doğurduğu başta linç olayları olmak üzere birçok olayda kendini göstermiştir.Milliyetçi ve şovenist söylem ve politikaların halklar arasındaki kardeşlik bağlarına ciddi zararlar verdiği, siyasal iklimi zehirlediği ve ağır tahribatlar yarattığı bilinmesine rağmen AKP’nin bir kez daha aynı yola girmesi seçim uğruna her şeyi göze alabileceğini göstermektedir.
Kamuoyunda İç Güvenlik Yasası olarak bilinen Kanun Tasarısı da bu ortamda emekçilerin, demokrasi güçlerinin ve kamuoyunun yoğun tepkisine rağmen Meclis Genel Kurulunda adeta bir gözdağı ve meydan okuma havasında geçirildi. Bu meydan okumanın AKP muhalifi olan herkese karşı yapıldığı AKP iktidarı sözcülerinin ve cumhurbaşkanının söylemlerinden de anlaşılmaktadır.
Öte yandan AKP’nin gereklerini yapmamakta ısrar ettiği, Kürt sorununun diyalog ve müzakereler yoluyla demokratik çözümüne dair sürecin cumhurbaşkanının söylem ve girişimleriyle sabote edilmek istendiği günlerden hemen sonra bu yasanın Meclisten geçirilmesi de yasadan nelerin amaçlandığına işaret etmektedir.
Yasa ile demokratik hakların budanmak, muhalefetin sindirilmek ve toplumsal tepkilerin frenlenmek istendiği artan polis şiddetinden de anlaşılmaktadır. Yasa gündeme geldiğinden beri polis şiddetinde gözle görülür bir artış yaşanmaktadır.En son Çağlayan’da yaşanan olayda yaşatma yerine öldürmenin tercih edilmesi klasik otoriter devlet zihniyetinin aynen devam ettiğini ve bundan sonra devlet şiddetinin daha da artacağını göstermektedir. Operasyon ardından eski KESK MYK üyemiz Akman ŞİMŞEK’in de aralarında bulunduğu onlarca insanın gözaltına alınması demokratik mücadele verenlere yönelik bir gözdağı ve devlet şiddetini gizleme amaçlıdır.
Cumhurbaşkanının fiilen AKP tarzı, tek adama dayalı Başkanlık sistemini hayata geçirmesi anayasal bir krize de yol açmıştır. Yürürlükteki anayasayı her gün ayaklar altına alan cumhurbaşkanı açıkça suç işlemektedir. İcracı olan Hükümetin kullandığı örtülü ödeneğin Cumhurbaşkanına anayasaya aykırı şekilde tahsis edilmesi Başkanlık sistemin fiilen hayata geçirilmesinin bir başka örneğidir. Cumhurbaşkanı bir yandan fiili dikta başkanlık sistemine geçerken bir yandan AKP yargısı eliyle kendisini “eleştirilemez, toz kondurulamaz” kült kişi haline getirmek istemektedir. Anayasada “bağımsız” olarak tarif edilen cumhurbaşkanlığı makamında oturan Sayın Erdoğan işi AKP’nin seçim deklarasyonunu şekillendirme ve müdahale etme noktasına kadar vardırmıştır!
Tüm gelişmeler göstermektedir ki, demokratik eylem ve etkinliklerin devletin tüm olanaklarıyla engellenmek istediği, tek parti ve tek adam rejimine dayalı bir gelecek örülmek istenmektedir.
Ancak geçmişte askeri darbelere ve uygulamalarına, OHAL ve sıkıyönetim dönemlerindeki faşizan politikalara teslim olmayan, direnen, hak ve özgürlükler mücadelesini her koşul altında, büyük bedeller ödeyerek devam ettiren biz emek ve demokrasi güçleri olarak AKP’nin fiili dikta rejimine de teslim olmadık, olmayacağız! Sendikal hak ve özgürlüklere yönelik baskıların zirve yaptığı bu dönemde mücadelemizi büyük bir kararlılıkla sürdürecek, baskıları geri püskürteceğiz.
AKP, sonunda dönüp kendisini de vuracak olan anti demokratik, hukuk dışı politika ve uygulamalardan vazgeçmelidir. Genel seçimlerin demokratik ortam ve havada geçmesi için sorumlu davranmalı, artık miadını doldurmuş gerginlik stratejisinden vazgeçmelidir.
Gözaltına alınan eski KESK MYK üyemiz Akman ŞİMŞEK derhal serbest bırakılmalı, baskılara son verilmelidir.
KESK YÜRÜTME KURULU