Bugün, (18 Şubat 2016) saat 11.00’da Konfederasyonumuz merkezinde sendikalarımızın ve konfederasyonumuzun MYK üyelerinin katılımıyla 2016/4 sayılı Başbakanlık Genelgesi ve dün Ankara’da yapılan saldırı sonucu yaşanan katliam hakkında basın toplantısı gerçekleştirildi. Basın açıklaması metnini Eş Genel Başkanımız Lami Özgen okudu. Basın açıklaması metni aşağıdadır.
Yaşamın Her Alanında Katledilmemize Neden Olan
Savaş Ve Darbe Hukukuna Hayır Diyoruz!
Öncelikle dün Ankara’da gerçekleşen saldırıyı ve katliamı şiddetle protesto ediyor kınıyoruz. Yaşamını yitirenlerin ailelerine başsağlığı ve sabır, yaralılara acil şifalar diliyoruz.
AKP’nin savaş ve mezhepçiliğe dayalı dış politikaları ve iktidar hesapları nedeniyle ülkemiz kan gölüne döndü. Suruç, Diyarbakır, Adana, 10 Ekim ve 17 Şubat Ankara bombalamaları ve katliamları adeta birbirini takip eden, birbirini besleyen, aynı amaca hizmet eden nitelikte saldırılardır. Her ne hikmetse hepsi hakkında hızla gizlilik kararları alındı, basına haber yasağı kondu ve tıpkı saldırılar gibi dosyaları da karanlıkta bırakıldı. Sivil siyasetçilerin, sendika yöneticileri ve üyelerinin, demokratik kitle örgütü temsilcilerinin attığı her adımı, sarf ettiği her sözcüğü, gittiği her yeri takip eden devlet burnunun dibindeki cephanelikleri, canlı bombacıları, patlamaya hazır araçları göremiyor, engellemiyor! Katliamları kınayan, protesto edenler için ise hızla soruşturmalar açılıyor, cezalar veriliyor! Yüzlerce insanımızı kaybettik, hala bir tek Bakan, bir tek yetkili istifa etmedi. Hükümet hala bir güvenlik zaafiyeti olmadığını iddia edebiliyor! Cumhuriyet tarihi bu kadar yüzsüz, bu kadar pervasız bir Hükümet görmedi.
Daha yakın zamanda Barış, Emek ve Demokrasi mitingi katliamla engellenmiş, 101 canını kaybetmiş bir Konfederasyon olarak yaşamını yitirenlerin yakınlarının acılarını derinden hissediyor, yaralıların durumunu çok iyi anlıyoruz. Amacımız ne acıları yarıştırmak ne de Hükümeti eleştirmek için fırsata dönüştürmektir. Bunu vicdansızlık, ahlaksızlık ve siyasi ilkesizlik olarak görürüz. Ancak Hükümetin hala da göz göre göre katliam zeminini devam ettirmesine, aynı politikalarda ısrar etmesine, acılar üzerinden toplumsal kutuplaşma ve nefret duyguları yaratmasına göz yumamayız. Çünkü giden, yiten bizleriz. Artık yeter demek zorundayız.
Bir kez daha Yaşamını yitirenlerin ailelerine başsağlığı ve sabır, yaralılara acil şifalar diliyoruz.
Basın açıklamamızın ana konusu olan, dün Resmi Gazetede yayınlanan genelge de Hükümetin ortalığın kan gölüne dönmesine, can güvenliğimizin tehdit altında olmasına neden olan güvenlikçi bakışından, savaş politikalarından bağımsız değildir.
Her gün AKP darbesinin yeni bir uygulaması ile karşılaşmaktayız. 28 Şubat döneminde olduğu gibi hukuk askıya alınmış, andıçlarla, genelgelerle, yönetmeliklerle ya da sözlü talimatlarla tüm muhalif kesimler üzerinde faşizan bir baskı oluşturulmakta, uygulanmak istenen politikalara karşı potansiyel tüm direnç noktaları ortadan kaldırılmak istenmektedir. Devletin tüm kurum ve olanakları “balans ayarı” için kullanılmaktadır. Fiili rejim değişikliğinin halklarımıza kabul ettirilmesi, benimsetilmesi için muhtarlarla, kaymakamlarla, yargı mensuplarıyla, YÖK üyeleriyle ve diğer birçok kurum temsilcileriyle düzenli toplantılar yapılmakta ve her aşamada ilkin yandaş medya devreye sokulmaktadır.
Saray ve AKP darbesi ile muhalif kurum ve kişiler sokağa çıkamaz, eylem ve etkinlik yapamaz, sendikal mücadele yürütemez, adeta nefes alamaz hale getirilmek istenmektedir.
Sık sık 90’lı yıllara dönmekle bizleri tehdit eden AKP, bu yılları çok çok aşan, kendi rejimine has dikta uygulamalarını 12 Eylül Anayasasını bile ayaklar altına alarak hayata geçirmektedir.
Genelge Muhalif Tüm Kesimlere Yönelik Topyekûn Saldırının Bir Parçasıdır!
17 Şubat 2016 tarihinde Resmi Gazetede yayınlanan 2016/4 sayılı genelge de içinden geçtiğimiz sürecin bir ara rejim olduğunu teyit eder niteliktedir. Anayasaya ve uluslararası hukuka aykırı olduğu açık olan genelge ile kamuda muhalif kesimlere karşı topyekûn bir tasfiye süreci başlatılmıştır.
Başbakan yayınlamış olduğu genelge ile adeta Saray’a ve mevcut hükümete muhalefet eden, demokratik haklarını kullanan tüm kamu emekçilerini “legal görünüm altında illegal faaliyet yürüten kişiler” olarak ilan etmiştir.
Mevcut 12 Eylül Anayasa’sında dahi 2. madde Türkiye Cumhuriyeti devletinin bir hukuk devleti olduğunu, 7. madde yasama yetkisinin TBMM’inde olduğunu, 9. maddesi yargı yetkisinin bağımsız mahkemelerce kullanılacağını, 10. madde herkesin kanun önünde eşit olduğunu, 11. maddesi de Anayasa’nın yasama, yürütme ve yargı organları da dahil tüm idari makamları, tüm kuruluş ve kişileri bağlayan yer olduğunu düzenlemiştir. Anayasa’nın 12 ve 13. maddelerde ise ilerleyen kısımlarda tek tek belirtilerek teminat altına alınan temel hak ve özgürlükleri ve sınırlanabilmesinin anayasaya uygun kanunlar olduğunu tesis etmiştir. Anayasa tarafından korunmasına rağmen AKP tarafından ihlal edilen hakların en başında ise Anayasa’nın 25 ve 26. maddeleri gelmektedir. Bu maddeler düşünce ve kanaat açıklama ve yayma hürriyetlerini düzenlemektedir. Yine sosyal ve ekonomik haklar başlığı altında 51. maddeler ve devamına ise sendika kurma, ekonomik ve çalışma şartlarında adaletin tesisi için faaliyet yürütme hakları Anayasal güvence altına alınmış haklardır. Elbette Anayasa’da düzenlenmiş bu hakların hepsi ile ilgili birçok kanun ve uygulama yönetmelikleri de bulunmaktadır. Türkiye’de hali hazırda bulunan Anayasa başta olmak üzere yürürlükteki tüm kanunlar evrensel hukukun oldukça gerisinde düzenlemeler olup bu kapsamda Anayasa 90/5 usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası anlaşmaların kanunlarla çelişmesi durumunda milletlerarası anlaşma hükümlerinin esas alınacağını belirtmiştir.
Başbakan Davutoğlu imzasıyla yayınlanan “Milli Güvenliği Tehdit Eden Örgüt ve Yapılarla İrtibatlı Kamu Çalışanları Hakkında” genelge ile mevcut 12 Eylül baskı rejimi dahi yeterli görülmeyerek; yasalar ve mahkemeler hiçe sayılmıştır.
Başbakanlık Suç İşlemektedir!
Mevcut Anayasa, TCK ve uygulan kanunlar toplum tarafından baskıcı, totaliter demokratik hakların kullanılması önünde engel olduğu her kesimce kabul edildiği halde, Başbakanlık tarafından yayınlanan bu genelge ile yasama yetkisi başbakanlığa, yargı yetkisi de amirlere devredilmekte, kanunların yerine genelge konularak hukuk askıya alınmaktadır. Hukuku askıya almanın ne demek olduğu Türkiye darbeler tarihi çok iyi göstermektedir.
En kaba hali ile Başbakanlık bu genelge ile amirlerine “siz dediklerimizi uygulayın, hukuk kısmını biz hallederiz” demektedir. Bu hali ile yayınlanan genelge yasaya aykırı olup başlı başına suç oluşturmaktadır. Kanunsuz emir; veren için de ve uygulayan için de suçtur!
Barış talebinin ve “Çocuklar Ölmesin” demenin bile “terör propagandası” sayıldığı bugünlerde AKP daha da ileriye giderek kamu emekçilerinin en ufak bir itirazını bile bu kapsama almak istemektedir.
Şu anda bile AKP valileri ve idarecileri kendilerine tanınan sınırsız yetkiyle üyelerimiz hakkında soruşturmalar açıyor, sürgün ediyor, mobbing uyguluyor, gözaltına aldırıyor, tutukluyor ya da görevden uzaklaştırıyorlar. Binlerce üyemiz sürgün edildi, yüzlercesi işten atıldı ya da atılması talebiyle soruşturmalar yürütülmektedir. AİHM, Anayasa Mahkemesi ve uluslararası sözleşmelere rağmen greve katıldıkları için binlerce kamu emekçisi hakkında davalar açıldı. Basın açıklamaları artık Terörle Mücadele şubeleri tarafından takip edilmekte ve bu kapsamda işlem yapılmaktadır.
Tüm bunlara rağmen yayınlanan Başbakanlık Genelgesi bu baskının, saldırıların ve yönelimin sınır tanımaz bir şekilde artacağını, yaygınlaşacağını göstermektedir.
Apoletli Generallerin Yaptığını Bu Kez Sivil Görünümlü AKP Hükümeti Yapmak İstemektedir!
AKP, yasa yapma gereği bile duymadan 12 Eylül’ün 1402 sayılı kanununu çok daha geri bir noktadan genelgeye dönüştürmüştür. 28 Şubat darbecilerinin “irtica ve bölücülükle mücadele” bahanesiyle çıkardığı Eylem Planları ve MGK kararları AKP’de “Milli Güvenliği Tehdit Eden Örgüt ve Yapılarla İrtibatlı Kamu Çalışanları” adıyla çıkarılmıştır. 28 Şubat darbesinde hakkında disiplin cezası verilen ve görevine son verilenler için çeşitli düzenlemeler yapan, af çıkaran ve bununla övünen AKP, 19 yıl sonra ve yine bir Şubat ayında 28 Şubat hukukuna sığınmıştır.
Darbeci zihniyet AKP ile devam etmektedir…
Kaymakamlarla yapılan toplantıda Cumhurbaşkanı “…Mevzuat şöyledir, böyledir. Mevzuatı koyun şöyle bir tarafa yeri geldiğinde, ben bunu bu şekilde yaparım deyin ve yapın” diyerek kendisinin hukuka yaklaşımını kaymakamlara da tavsiye etmiştir. Genelge ile de Anayasa, yasalar ve uluslararası sözleşmeler bir tarafa konmakta ve idareye “ivedilikle yapın” denmektedir.
Bu zihniyet iki gün önce de Artvin Cerattepe’de suyuna, toprağına, ormanına, havasına sahip çıkan ve hukuken de haklı olan halkın direnişi karşısında güvenlik güçlerine “vurun geçin” demiştir. Cizre, Silopi, Sur ve daha birçok ilçede yüzlerce sivilin ölümüne, ölü bedenlerin sokak ortasında ve buzdolaplarında günlerce kalmasına, kadın bedeninin teşhir edilmesine neden olan da aynı zihniyettir.
“Kamu güvenliği” adı altında son aylarda ülkemizi savaş alanına çeviren AKP bu kez de “Milli Güvenliği Tehdit Eden Örgüt ve Yapılarla İrtibatlı Kamu Çalışanları” adı altında kamuda ve kamu emekçileri üzerinde faşizan bir saldırı, cadı avı ve korku dalgası başlatmak istemektedir.
KESK olarak, son dönemde iyice belirginleşen büyük baskı düzenine karşı, onurlu ve kararlı duruşumuzdan asla vazgeçmeyeceğiz. Baskılara, tehditlere ve zorbalığa boyun eğmeyeceğiz. “Durmak yok yola devam” diyerek faşizan saldırıları tırmandıran AKP’ye karşı “Yılmak yok mücadeleye devam”, “Ya Hep Beraber Ya Hiçbirimiz” diyeceğiz. Bizleri korkutacağını ve sindireceğini sananlar, daha önce olduğu gibi yine hayal kırıklığına uğrayacaklardır.
Fiili ve meşru mücadelenin yükseltilmemesi durumunda bu baskıların çok daha vahim noktalara geleceği açıktır. Çünkü biliyoruz ki, fiili ve meşru mücadele ile birlikte ve ortak mücadele dışında faşizmin saldırılarını püskürtmek mümkün değildir.
Elbette fiili ve meşru mücadelenin yanı sıra hukuka aykırı bu genelgeye karşı en kısa zamanda hukuki mücadele de başlatarak genelgeye karşı yargı süreci başlatacağız. Yine konuyu uluslararası emek örgütlerinin gündemine taşıyacağız. Kamu emekçilerinin yüz yılı aşkın mücadelesi ile elde ettiği kazanımları AKP’nin insafına terk etmeyeceğiz…