19 Ekim’de sona erecek olan OHAL, MGK’nın tavsiye kararı ile beşinci kez uzatılmak üzere TBMM Genel Kurulu’na gönderiliyor. 15 Temmuz 2016’da yaşanan darbe girişiminin ardından yasada tanımlanan gerekli koşullar olmaksızın ilan edilen OHAL, AKP’nin oluşturmak istediği yeni rejimin inşasının adım adım gerçekleştirilmesi için süreklileştirilmeye çalışılmaktadır. Açıktır ki OHAL gerici, mezhepçi, kadın ve emek düşmanı, tek adamın toplumun tamamının kaderini belirlemesi üzerine kurulu bu yeni rejimin inşasına karşı çıkan tüm muhalif kesimlerin tasfiyesi için sürdürülmek istenmektedir.
12 Eylül darbesi on binlerce işçinin yüzlerce iş yerinde grevde olduğu bir dönemde yükselen işçi sınıfı mücadelesine karşı gerçekleştirilmiş ve dönemin TİSK başkanı “şimdiye kadar biz ağladık, onlar güldü; artık sıra bizde” diyerek darbenin gerçekte hangi amaçla yapıldığını gözler önüne sermişti. Bugün ise darbelerle hesaplaşma söylemi ile iktidar olan, fakat 12 Eylül darbe hukukuna yaslanarak neoliberal ihtiyaçlar doğrultusunda oldukça saldırgan politika ve uygulamalarla 12 Eylül’ü dahi geride bırakan AKP, grev olan yerlere müdahale etmek için OHAL’i kullandığını kamuoyuna açıklamaktan çekinmemiştir. Böylece aynı zamanda patronlara OHAL’in onlar için çıkarıldığını söyleyerek gelebilecek eleştirilere yönelik gözdağı vermiştir.
OHAL süresince çıkarılan yasa, düzenleme ve KHK’ler ile yaklaşık 130 bin kişi işinden, geleceğinden, çalışma hakkından edilmekle kalmamış, 110’un üzerinde yasada değişiklik bizzat KHK’ler eliyle gerçekleştirilmiştir. Bu aynı zamanda parlamentonun işlevsiz hale getirilmesi, halkın iradesinin yok sayılmasıdır; haksız, hukuksuz, keyfi uygulamaların her türlü denetimden kaçırılma çabasıdır. Çocuklarımızın gelişiminde, psikolojik durumlarında ciddi tahribatlar yaratacak yaz saati uygulaması mahkeme kararı ile iptal edildiği halde başbakan yardımcısının aynı uygulamayı KHK ile yeniden getireceklerini açıklaması, kararın tanınmaması OHAL ve KHK rejiminin mantığını, işleyişini açıkça ortaya koymaktadır. Üstelik bu uygulama, enerji firmalarının istekleri doğrultusunda, kamusal kaynakların bu firmalara akıtılması için düzenlenmiştir.
OHAL süresince işçilerin grevleri yasaklanmış, halkın iradesi ile seçilmiş milletvekilleri, belediye başkanları tutuklanmış, düşünce ve ifade özgürlüğü neredeyse ortadan kaldırılmış, AKP’nin haksız, hukuksuz, keyfi uygulamalarına eleştiri getiren, muhalefet eden tüm kesimlerin susturulması için OHAL seferber edilmiştir. Belediyelere atanan kayyumlara benzer şekilde özyönetim ve denetim mekanizmalarına sahip emek ve meslek örgütlerinin özerk, iktidardan bağımsız yapıları yok edilmek istenmekte, örgütlenme özgürlüğü ve hakkı gasp edilmektedir. KHK’nin kendisi iş güvencesine en büyük tehdit haline gelmiştir; esnek ve güvencesiz çalışmanın hâkim kılınması, eğitim, sağlık gibi temel kamusal hizmetlerin özelleştirilmesi ve kamu personel rejiminin de bu doğrultuda dönüştürülmesi OHAL ve KHK rejimi ile hızlandırılmıştır. Bu dönemde sınav sisteminde yapılan keyfi değişikliklerle, müfredatın ve tüm bir okul hayatının dinselleştirilmesi ile çocuklarımızın geleceği ve hayatlarıyla oynanmaktadır.
OHAL’e dayanarak hayatın her alanında gerici, anti-demokratik, faşizan uygulamaların yerleşmesi için adımlar atılmakta, kadınların ve çocukların yasal kazanımları ortadan kaldırılmaktadır. Müftülere nikah kıyma yetkisi vererek medeni kanunu ortadan kaldıran, medeni kanunun düzenlediği alanları dini bakış açısı ile yeniden şekillendirmek isteyen yasa tasarısı başta kadınlar olmak üzere toplumun tüm kesimlerinin itirazlarına rağmen yasalaştırılmak istenmektedir.
10 Ekim katliamının ikinci yıldönümünde gerçekleştirmek istediğimiz anma OHAL’den alınan güçle engellenirken benzer şekilde her türlü hak arayışı baskı ve şiddetle bastırılmaktadır. Nuriye Gülmen ve Semih Özakça’nın “işimizi geri istiyoruz” diyerek başlattıkları açlık grevi kritik aşamada olmasına rağmen hükümet her türlü girişime kayıtsız kalmakta, hukuka aykırı bir yargılama süreci yürütmektedir. KHK’lere ve ihraçlara karşı gerçekleştirilmek istenen açıklama, gösteri ve yürüyüşler haksız ve hukuksuz biçimde engellenmektedir. Toplu iş sözleşmesi döneminde olduğu gibi, 2018 yılı bütçesinin yasalaşması aşamasında da işçi ve emekçilerin eleştiri ve taleplerini dile getirmesi OHAL bahane edilerek engellenmekte, valiliklerin OHAL’den aldığı güçle keyfi bir biçimde getirdiği yasaklarla bastırılmaktadır. Savunma harcamalarının finansmanı için hazırlandığı ifade edilen Orta Vadeli Plan ile savaş politikaları daha da derinleştirilmektedir.
Tüm bu keyfi, hukuksuz, anti-demokratik uygulamaların hayata geçirilmesinde gerekçe olarak gösterilen OHAL kaldırılmalı; demokrasinin, barışın ve emekten yana politikaların tesisi için gerekli düzenlemeler acilen hayata geçirilmelidir.
Tüm muhalefet partilerini, MGK tavsiye kararı TBMM Genel Kurulu’nda gündeme alındığında OHAL’in uzatılmasına onay vermemeye çağırıyoruz.
Bizler DİSK, KESK, TMMOB ve TTB olarak emekçilerin en temel kazanımlarını ve haklarını yok eden, toplumun dinci, gerici eksende yeniden yapılandırılması için araçsallaştırılan, AKP’nin baskı ve şiddet politikalarının temel dayanağı olan OHAL’e karşı mücadelemizi yükselteceğiz; OHAL’in kaldırılması için etkili bir mücadele yürüteceğiz.
Emekçilerin yüzyıllardır süren mücadele ile kazandığı hakları ve özgürlüklerini OHAL’e, AKP’nin tek adam rejimine terk etmeyeceğiz. Demokrasinin, barışın, laik bir düzenin kurulması için yan yana durmaya devam edeceğiz. Toplumun tüm kesimlerini OHAL karşıtı mücadeleyi sahiplenmeye çağırıyoruz.
DİSK – KESK – TMMOB – TTB