Konfederasyonumuz, DİSK, TMMOB ve TTB, ‘Barış İçin Akademisyenler İnisiyatifi’nin bildirisine imza attığı için gözaltına alındıktan sonra adliyede serbest bırakılan Kocaeli Üniversitesi’nde görevli akademisyenleri 21 Ocak 2016 tarihinde ziyaret etti.
Kocaeli Tıp Fakültesi’nde gözaltına alınan akademisyenlerle görüşen Eş Genel Başkanımız Lami Özgen, DİSK Genel Sekreteri Arzu Çerkezoğlu, TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Soğancı, TTB Merkez Konseyi II. Başkanı Raşit Tükel ve TTB Merkez Konseyi Üyesi Hüseyin Demirdizen, görüşme sonrası Tıp Fakültesi önünde bir basın açıklaması yaptı. Ortak açıklamayı okuyan TTB Merkez Konseyi Üyesi Hüseyin Demirdizen, gözaltılara tepki göstererek, “Demokrasi mücadelesinde hiçbir çekince duymadan emek hareketinin ve halkımızın yanında duran akademisyenlerimizin yanındayız!” dedi.
Basın açıklaması sonrası TMMOB Mimarlar Odası Kocaeli Şubesi Tarihi Bina’da akademisyenlerle bir dayanışma toplantısı yapıldı.
BASIN AÇIKLAMASI
DEMOKRASİ MÜCADELESİNDE HİÇBİR ÇEKİNCE DUYMADAN EMEK HAREKETİNİN VE HALKIMIZIN YANINDA DURAN AKADEMİSYENLERİMİZİN YANINDAYIZ!
Türkiye karanlık bir dönemden geçiyor. Bir yanda bombalamalar, kitle katliamları, sivil, asker, polis ölümleri olurken, diğer yandan bu olaylardan birinci derecede sorumlu olan siyasal iktidar, kendi sorumluluklarını birilerini suçlayarak gizlemeye çalışıyor.
Türkiye sadece 1 haftalık bir süre içinde iki büyük şiddet eylemine tanıklık etti. Sultanahmet’te İstanbul’un kalbinde patlayan bomba bir yandan Suruç ve Ankara katliamlarının acısını yüreğimizde tazelerken, ertesi gün Diyarbakır Çınar’da yaşanan bombalı saldırıda kaybettiklerimizin acısı bizi derinden üzdü, etkiledi.
Geçtiğimiz günlerde ise IŞİD mevzilerinden açılan ateş Kilis ilimizde bir okulu vurdu. Öğrenciler yaralandı, bir emekçi arkadaşımız katledildi. Günlerdir, hatta aylardır sokağa çıkma yasağının ve keskin nişancıların hedefinde olan kentlerimizde insan ölüleri sokaklarda çürümeye terk edildi. Bebek, çocuk, genç, kadın, yaşlı onlarca sivil, asker ve polis ölümleri devam etti. İnsanlar evlerinden yurtlarından edildiler.
Tüm bu gelişmeler yaşanırken toplumun ayağa kalkması, vicdanların kanaması gerekirken, Türkiye’nin gündemi akademisyenlerin “katliamlarsa son verilsin, barış istiyoruz” çağrısına kitlendi.
İçerde savaş, dışarıda savaş konseptinin bir ürünü olan bu saldırıların, uyguladığı yanlış politikalarla birinci dereceden sorumlusu olan siyasal iktidar pişkin bir biçimde bazı akademisyenlerin çıkışlarını tartışmaya, onları görüşleri nedeniyle linç ettirmeye, mafyacı çete şeflerine hedef göstermeye çalıştı.
Bu ülkede katliam çağrıları yapanlar, soykırım çağrıları yapanlar, kanda duş alma sevdalıları fikirlerini özgürce ifade ederken, vicdani bir sorumluluğu yüklenerek kendi bakış açılarından bölgede yaşananlara toplumun dikkatini çekmeye çalışan insanları hedef göstermek düpedüz faşizmin bayraktarlığıdır.
Bu saldırı bu tehditler ülkenin geleceğine yönelmiş aklı dengesini yitirmiş bir algının ürünüdür. Bir ülkenin aydınları sorgulamaz, eleştirmez, özgürce fikirlerini ifade etmezse, o ülke kendi mezarını kazmaya başlar.
Bu nedenle içeriği ne olursa olsun toplumsal bir soruna dikkat çeken bir metne imza attıkları için evlerinden gözaltına alınan, tehditlere maruz kalan, üniversitelerde odalarının önüne çarpılar konulan akademisyenlere yapılanlar kabul edilemez.
Bugün bu algının esiri olanlar yarın üniversitelerin ve bilimin nasıl bir uçuruma sürüklenmeye çalışıldığını görememektedirler. Bugün imza atan öğretim elemanlarının iş güvencesini hedef alan, onların ekmekleri ile oynayacak kadar gözü dönmüş bu iklim aslında üniversiteye, bilime yönelik saldırının yeni bir aşamasıdır. Bu saldırı, aslında tüm öğretim elemanlarına yönelik bir tehdittir.
İmzacıların pek çoğunu yaptıkları çalışmalarla, bu ülkenin emekçilerine ve demokrasi mücadelesine yaptıkları katkılarla da tanıyoruz.
Bir yanda devletin himayesine girmiş bir çete şefinin “Oluk oluk kanlarınızı akıtacağız ve akan kanlarınızla duş alacağız” diye açıkça tehdit eden sözlerine ancak şikayet üzerine işlem başlatılabilmesini, diğer taraftan düşüncelerinden ve kalemlerinden başka hiçbir silahları olmayan hocalara karşı girişilen bu baskıcı, otoriter, faşizan tutumu kınıyoruz.
Bu topraklar yeteri kadar kana doydu! Kan deryasında boğuluyoruz… Bugüne kadar kardeş kanı akmasın, analar ağlamasın, Saray’ın savaşında yoksul çocukları ölmesin, bebekler öldürülmesin diye her fırsatta ve ortamda yaptığımız barış çağrılarını bir kez daha tekrarlıyoruz: SAVAŞ VE BASKI POLİTİKALARINA HAYIR! SAVAŞA KARŞI BARIŞI SAVUNACAĞIZ!
Evrensel normlarda ifade özgürlüğü haklarını kullanan akademisyenlere yönelik soruşturmaların derhal son bulmasını talep ediyor, Hitler Almanya’sını aratmayan böyle bir rezalete karşı tüm kamuoyunu duyarlı olmaya çağırıyoruz.
Demokrasi mücadelesinde hiçbir çekince duymadan emek hareketinin ve halkımızın yanında duran herkesle yan yana, omuz omuza, dayanışma içinde olduğumuzu bir kez daha duyuruyoruz.