BASINA VE KAMUOYUNA
Türkiye uluslararası kuruluşlar tarafından son yıllardaki sansür ve baskı politikaları nedeniyle basın özgürlüğünde dünyanın en kötü sicile sahip ülkelerinden biri olarak gösteriliyor. İktidarı eleştirdiği için onlarca gazetecinin hapse atıldığı, yüzlercesinin işsiz kaldığı, binlercesinin tazminat davalarına muhatap olduğu ülkemizde; Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü’nün (RSF) ‘2015 Dünya Basın Özgürlüğü Endeksi’ raporuna göre ise Türkiye; Nijer, Liberya, Zambiya, Mali ve Zimbabwe gibi ülkelerin gerisinde 180 ülke arasında 149’uncu sırada yer aldı.
RSF raporunda Türkiye’nin haber alma özgürlüğü, siber sansür ve yayın yasağı gibi alanlarda gerilediği kaydedilmekte, Türkiye’deki gerilemelere örnek olarak internet sansürünün ağırlık kazanması, eleştirel gazetecilerin işlerine son verilmesi ve haklarında davalar açılması ile bazı konularda getirilen yayın yasaklarını örnek gösterilmektedir.
Türkiye’de yıllardır süre gelen sindirme, baskı ve sansür uygulamaları AKP iktidarının 13 yıllık döneminde tarihinin en ağır, en baskıcı durumunu yaşarken, 7 Haziran 2015 seçimleri sonrası boyut ve şiddetini artırarak devam etmektedir. 7 Haziran seçimleri ile tek başına iktidar olma hayalleri suya düşen AKP hükümeti ve “başkan” olma planları bozulan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın basına yönelik tahammülsüzlükleri, baskı ve tehditleri hiçbir normal demokratik ülkede görülmeyecek şekilde artmış durumdadır.
7 Haziran’dan bu yana bırakın basın özgürlüğü ilkelerini; Anayasa ve yasalar yok sayılarak basın kuruluşları ve gazeteciler aleni bir şekilde tehdit edilmekte, “milletvekili” öncülüğünde gazete binaları basılmakta, gazeteciler hedef gösterilmekte, yandaş medya eliyle adeta gazetecilik ve basın özgürlüğü linç edilmektedir. Basın yayın kuruluşları patronları dahil, gazeteciler basının bunca baskı ve tehdit altında olduğu bir dönem görmediklerini ifade etmektedirler.
Bu tehdit ve baskıların geldiği vahim sonuçlardan biri de Hürriyet Gazetesi yazarı Ahmet Hakan’ın 30 Eylül 2015 gecesi evinin önünde saldırıya uğraması olmuştur. Günlerdir iktidar yanlısı basın yayın organlarında açıkça hedef gösterilen ve tehdit edilen yazar, dört kişilik bir saldırgan grubu tarafından darp edilmiş, yaralanmış ve hastaneye kaldırılmıştır. Kendisine yönelik tehditler nedeniyle defalarca kamuoyu önünde suç duyurusunda bulunan ve İstanbul Valiliğinden koruma talep eden Ahmet Hakan adeta geliyorum diyen bir saldırının mağduru olmuştur.
Kendisine yapılan bu saldırıyı nefretle kınıyoruz. Geçmiş olsun ve acil şifa dileklerimizi iletiyor, bu saldırıya sebep olan gerçek sorunluların derhal bulunmasını ve yargı önüne çıkarılmasını talep ediyoruz.
Basın özgürlüğüne ve gazetecilere yönelik bir saldırı da, bilindiği üzere 28 Eylül 2015 akşamı Diyarbakır’da bulunan Dicle Haber Ajansı (DİHA), Aram Yayınları, Azadiya Welat Gazetesi ve Kürdi-Der binalarına hiçbir resmi belge bulunmadan, “makul şüphe” gerekçesiyle özel harekat polisleri tarafından yapılan baskınla gerçekleştirildi.
Bina camlarını ve kapılarını kırarak içeri giren polisler, bina içinde bulunan tüm çalışanları hiçbir gerekçe göstermeksizin binanın alt katında bulunan bir odaya toplayarak kimliklerine ve telefonlarına el koymuş, olay yerine gelen avukatlar, polisler tarafından tartaklanırken şiddet uygulayarak gözaltına almıştır. Diyarbakır Emniyet Müdürlüğü bahçesinde saatlerce bekletilen çalışanlar, ardından tek tek içeriye alınarak burada ‘barut arama testinden” geçirilmiştir. Hukuksuz gözaltı ve kötü muamele saatlerce sürdürülmüştür.
Ülkemizde yıllardır demokratik ve siyasi yöntemlerle çözülemeyen Kürt sorununda 7 Haziran sonrası yeniden başlatılan şiddet ve baskı ile çözme anlayışının yarattığı şiddet ve çatışma ortamını, ölümleri, hak ihlallerini, savaşın yarattığı yıkım ve kayıpları Türkiye kamuoyunun gözünden kaçırma çabasının parçası olan DİHA’ya
ve diğer kurumlara yapılan baskın ve gözaltıları kınıyoruz. Bu baskılarla ‘özgür basın’ geleneğinin bugüne kadar olduğu gibi bugünden sonra da susturulamayacağını biliyoruz ve bu politikalara son verilmesini talep ediyoruz.
Basına yönelik saldırılardan nasibini alanlar her geçen gün çoğalmaktadır. Son bir ayda; Nokta Dergisi’nin polislerce basılması, Yazı İşleri Müdürü Murat Çapan’ın gözaltına alınması, mahkemeye sevkedilerek Adli Kontrol şartıyla serbest bırakılması, Cüneyt Özdemir hakkında yaptığı bir röportajdan dolayı soruşturma açılması, Hasan Cemal’in yazdığı yazılardan dolayı ifade vermesi vb. baskılar adeta sıradan örnekler halini almıştır.
Gazetecilerin ve basın yayın kuruluşlarının başta Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, başbakan yardımcıları, milletvekilleri olmak üzere devletin en yetkili kişileri tarafından hedef gösterildiği böylesine anti demokratik bir ortam yeni saldırıların da hazırlayıcısı olacaktır. Sistematik hale gelen ve iktidar tarafından adeta teşvik edilen bu tür saldırılar, tüm basına ve topluma yöneliktir. Toplumun gerçekleri öğrenme, haber alma özgürlüğü büyük bir tehdit altındadır.
Haber-Sen olarak, toplumda yükselen hak ve özgürlük taleplerini bastırma anlayışının bir yansıması olarak gördüğümüz basına yönelik baskı ve sindirme politikalarını kınıyoruz ve kabul etmiyoruz. Tüm basın yayın kuruluşlarının ve gazetecilerin özgür demokratik koşullarda çalışma yapabilmesinin önündeki engellerin kaldırılmasını, tutuklu tüm basın emekçilerinin serbest bırakılmasını, internet ve sosyal medya üzerindeki sansüre son verilmesini, haksız ve hukuksuz davalardan vazgeçilmesini ve basın emekçilerinin özlük ve demokratik haklarının sağlanmasını talep ediyoruz.
Tüm basın emekçilerini, gerçek bir basın özgürlüğü ve demokrasi mücadelesinin teminatı için örgütlenmeye ve hak ve özgürlükler mücadelesini yükseltmeye davet ediyor, Haber-Sen olarak tüm basın emekçilerinin her zaman yanında olduğumuz ve olmaya devam edeceğimizi ifade ediyoruz.
Özgür basın, olmadan özgür toplum olmaz!
Özgür basın susturulamaz! 02.10.2015
HABER-SEN
MERKEZ YÖNETİM KURULU