Kimliğimizin, bedenimizin ve emeğimizin sömürülmesine karşı mücadele ediyor, barış için yürüyoruz” pankartıyla İstanbul ve Hakkari’de 9 Kasım günü yola çıkan yürüyüş kollarımız bugün Ankara’da Demirtepe’de buluştu. Demirtepe’den Başbakanlığa doğru yürüyüşe geçen kadınlara karşı polis barikat kurdu. Yürüyüş kolumuz buna karşıoturma eylemine geçti. Burada bir basın açıklaması yapan KESK Kadın Sekreteri Songül MORSÜMBÜL yürüyüşün amacını anlattı.
Sevgili Kadınlar;
Başbakan Erdoğan kadın-erkek eşitliğine inanmıyorum deyip kadınlara 3 çocuk doğurmayı tavsiye ettikçe daha çok kadın öldürülüyor. Erkeklerin sevgisi son 10 ayda 301 kadın öldürdü, belki de bugün bir yerlerde 3 kadın öldürülüyor. Şiddet, savaş, militarizm, milliyetçilik, neoliberal politikalar ve baş aktör erkek egemen kapitalist sistem ve bu sayede derinleşen muhafazakârlık. Bilinmelidir ki bunların hepsi kadınların, eşcinsellerin, trans kadınların, lezbiyenlerin yaşam hakkını doğrudan hedef almakta, gözler önünde kadınları öldürmektedir.
Bizler Hakkâri’den geçtik, bizler erkek devletin topyekun şiddetinden, savaştan mağdur olan ama barış sevdalısı kadınların şehriden geçtik.
Bizler Van’dan geçtik, bizler yüreğimiz daha Ceylan Önkol için yanarken kendi hikayelerini yazmaya bile zaman bulamadan kışladan açılan ateş sonucu hayatını kaybeden 16 yaşındaki Canan’ın, eşi tarafından yakılarak öldürülen Nazime’nin şehrinden geçtik..
Bizler Bitlis’ten geçtik, bizler tacize, tecavüze uğrayan, töre/namus için katledilen bütün kadınların ortak adı olan Güldünya’nın şehrinden geçtik.
Bizler Siirt’ten geçtik, bizler devletin doğrudan suç ortağı olduğu, cinsel şiddette erkek dayanışmasını bir kez daha gözler önüne seren, çocuk istismarının ayyuka çıktığı, ilköğretim çağındaki çocukların şehrinden geçtik. Siirt’tekiler çocukluklarını yaşamıyorlar ama Ogün Samastlar bu yargı sisteminde en çocuk kalabiliyor.
Bizler Batman’dan geçtik, bizler kadınların kendi yaşamlarına kıymak zorunda bırakıldığı ama inatla kadın dayanışmasını sarılan kız kardeşlerimizin şehrinden geçtik.
Bizler Diyarbakır’dan geçtik, bizler savaşı, şiddeti değil barışı seçtikleri için, ırkçılığı değil birarada yaşamı, kardeşliği seçtikleri için, anadillerinde konuşmak istedikleri için, Kürt sorunun demokratik ve barışçıl yollardan çözümünü seçtikleri için yargılanan siyasi tutuklu kadınların şehrinden geçtik.
Bizler Urfa’dan geçtik, bizler cinsel şiddet mağduru bir kadının hayatını kurtarmak isterken siyasi görüşünden dolayı kendisini küçük yaşta çocuğu ile cezaevinde bulan Aynur’un ve daha 12 yaşında 4 aylık hamile bırakılan Ayşe’nin şehrinden geçtik. Daha doğrusu geçmek istedik. Ama bu de sefer hiç yabancısı olmadığımız bir başka şiddetle karşılaştık, erkek polis şiddeti. Diğer şehirlerdeki gözdağı, barikat ve her türlü engelleme girişimleri Urfa’da fiili pervasızca bir saldırıya dönüştü. Önce ben ve iki kadın arkadaşımız, ardından bizlerle kadın dayanışması göstermek isteyen diğer arkadaşlarımız gözaltına alındı. Sevgili kadınlar, bu saldırı Aynur’a karşı örülen erkek dayanışmasının bir saldırısıdır, bu saldırı suçlarını açığa çıkardığımız ve teşhir ettiğmiz için hepimize dönük bir intikamdır.
Ama bizler polisin engellemeleri karşısında ataerkil sistemin namus algısının kurbanı olan 16 yaşında diri diri toprağa gömülen Medine’nin şehrinden Adıyaman’dan geçirilmedik. Medine’nin anısını yüreğimizde taşıyoruz.
Sevgili Kadınlar;
Bizler Hakkari’de, Van’da, Bitlis’te, Siirt’te, Batman’da, Urfa’da ve Adıyaman’da ne yaşıyorsak, İstanbul’da, Kocael’de, Bursa’da, Eskişehir’de de aynısı yaşıyoruz. İsimlerimiz değişiyor, ama gördüğümüz şiddet ve bu şiddete inat büyük bir umutla ördüğümüz dayanışma değişmiyor.
Ve son olarak bizler, bugün burada Ankara’dayız. Ölümle tehdit edildiğini defalarca polislere bildirmesine rağmen kızının eski erkek arkadaşı tarafından öldürülen sendika yoldaşımız Necla’nın şehrine geldik.
Kadınların emeklerine, bedenlerine ve kimliklerine yönelik şiddete karşı üç maymunu oynayan AKP’nin şehrine geldik, kadına yönelik şiddetle mücadeleye değil, savaşa bütçe ayıran, kadın emeğinin daha da sömürülmesi için çalışma yaşamanı giderek esnekleştiren, kadınları daha az ücrete ve daha zor çalışma koşullarına mahkûm eden, onları kayıt dışı ekonomiye iten, yoksullaştıran siyasi iktidarın şehrine geldik.
Sevgili kadınlar,
Bunlar bizlerin hikâyeleri ve ancak bu hikâyelerin sahipleri yani bizler isyan ettikçe, direndikçe, bıkmadan usanmadan seslerimizi duyurdukça, örgütlendikçe, daha çok kadına ulaştıkça hayatı baştan yazabiliriz.
25 Kasım Kadına yönelik şiddetle mücadele günü yaklaştıkça, her geçen gün emeğimize, bedenimize, kimliğimize yönelik giderek artan bu saldırılar ve şiddet bizleri bir kez daha alanlara dökmüştür.
Her ne pahasına olursa olsun kendi hikâyemizi kendimiz yazabilmek için, çocuklara şiddetten arınmış bir yaşam bırakabilmek için yürüttüğümüz bu onurlu mücadelenin her zaman arkasında olacağız.
Arjantinli kadınların dediği gibi bizler devrimi sokaklarda, evimizde ve yatak odamızda istiyoruz!
Yaşasın Kadın Dayanışması
Yaşasın Kadınların Örgütlü Mücadelesi