Anasayfa / HABERLER / AYM’den Toplantı Ve Gösteri Yürüyüşü Hakkına Müdahaleye Karşı Çok Önemli Karar!

AYM’den Toplantı Ve Gösteri Yürüyüşü Hakkına Müdahaleye Karşı Çok Önemli Karar!

Son yıllarda iktidarın emek karşıtı, anti demokratik uygulama, politika ve söylemlerine karşı geliştirdiğimiz her eylem ve etkinlik polis zoru ve şiddetiyle engellenmekte, üyelerimiz ve yöneticilerimiz hakkında davalar açılmaktadır. En temel sendikal hak ve özgürlükler çeşitli hukuk dışı ve uydurma gerekçelerle yasaklanmaktadır. Haklarımızı kullanma kararlılığımıza ise copla, tazyikli suyla, tomalarla, gazla ve çeşitli zor yöntemleriyle müdahale edilmektedir. Bu tür faşizan uygulamalara karşı AİHM’de onlarca kez lehimize sonuçlanan davalara rağmen iktidar otoriter tutumunu terk etmeyerek suç işlemeye devam etmektedir.

Fiili ve meşru mücadelesinin yanı sıra hukuki mücadelesini de sürdüren Konfederasyonumuz ve bağlı sendikalarımızın AİHM’deki kazanımlarına Anayasa Mahkemesi’nin tarihi önemdeki aldığı son karar da eklenmiştir.

Konfederasyonumuz, 23.03.2012 tarih ve 2012–175/04-50 sayılı yazısı ile 4+4+4 olarak formüle edilen zorunlu eğitimi kesintili hale getirerek eğitim sistemini gerici ve piyasacı hale dönüştürmeyi amaçlayan yasa teklifi ve kamu emekçilerinin sendikal mücadelesini etkisizleştirmeyi hedefleyen, 4688 Sayılı Kanunda yapılacak değişikliklere ilişkin yasa tasarısına karşı Ankara merkezli kitlesel basın açıklaması yapılması kararı almıştır. Karar doğrultusunda sendikalarımız üyelerinin 28 Mart 2012 Çarşamba sabahı Ankara’da olması istenmiştir.

Ankara Valiliği alışılageldik tavrını sergileyerek 28-29 Mart 2012 tarihlerinde yapılacak tüm eylem ve etkinlikleri yasaklamış, İçişleri Bakanlığı da tüm illere yazı yazarak illerden eyleme katılımın engellenmesini istemiştir.

Ancak bağlı sendika üyelerimiz en demokratik haklarını kullanma iradelerini göstererek yola çıkmak için hazırlıklarını sürdürmüşlerdir.

İzmir ilinde polisin “eksik evrak” bahanesiyle otobüsleri engellemek istemesi karşısında üyelerimiz durumu protesto etmiş, ardından yürüyerek Ankara’ya geleceklerini açıklayarak yürüyüşe başlamışlardır. Polisin biber gazı ve copla saldırması sonrasında üyelerimiz oturma eylemiyle müdahaleyi kınamıştır. Aynı şekilde bir gün sonra da yapılan yürüyüşe polis saldırmış, çok sayıda üyemiz yaralanmış ve gözaltına alınmıştır. Daha sonra yavuz hırsız misali üyelerimiz hakkında “2911 sayılı kanuna muhalefet ve görevi yaptırmama” iddiasıyla dava açılmıştır. Üyelerimiz ise 27 ve 28 Mart 2012 tarihlerinde gerçekleşen her iki polis saldırısı hakkında demokratik haklarının engellenmesi, orantısız güç kullanılarak görevin kötüye kullanılması ve kasten yaralanmaya yol açılması nedeniyle şikâyette bulunmuşlardır. Ancak her zaman olduğu gibi bir kez daha Valilik şikâyet hakkında ön inceleme için gerekli izni vermemiştir.

Üyelerimizin karara karşı İzmir Bölge İdare Mahkemesine yaptığı başvuru 16/10/2012 tarihli karar ile reddedilmiştir. Bunun üzerine İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı 26/11/2012 tarihinde “usulüne uygun soruşturma izni bulunmadığından ve soruşturma şartı gerçekleşmediğinden şikayet edilenler hakkında inceleme yapılmasına yer olmadığına” karar vermiştir.

Hukuki sürecin çeşitli aşamalarından sonra üyelerimiz 31/5/2013 tarih ve 2013/3924 numarayla Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunmuşlardır.

Anayasa Mahkemesi ilgili başvuruyu 6/1/2015 tarihli oturumunda görüşmüş ve karara bağlamış, gerekçeli karar 13/5/2015 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanmıştır.

Anayasa Mahkemesi’nin (AYM), “bir toplantı ve gösteri yürüyüşünün yasa dışı olması veya yasalara aykırı olarak düzenlenmesinin tek başına toplantı veya yürüyüşün barışçıl niteliğini ortadan kaldırmayacağı” şeklindeki vurgusu oldukça önemlidir. Kararda, “Bu durumların varlığı, toplantı hakkının ihlal edilmesini haklı gösteremez. Barışçıl amaçlarla bir araya gelmiş kalabalıkların toplantı hakkını kullanırken kamu düzeni açısından tehlike oluşturmayan ve şiddet içermeyen davranışlarına devletin sabır ve hoşgörü göstermesi çoğulcu demokrasinin gereğidir” denilerek müdahaleler için iktidar tarafından sürekli öne sürülen tüm gerekçeleri ortadan kaldırmıştır. AYM ayrıca, polisin orantısız şiddet kullanarak bir üyemizi yaralamasını da, “eziyet” kapsamında görerek, “işkence ve kötü muamele yasağının ihlali” olarak değerlendirmiştir. Bu tespit de önemli sonuçlar doğuracak niteliktedir.

Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı ve ifade özgürlüğünün, demokratik toplumun en temel değerleri arasında sayıldığı vurgulanan gerekçede, toplanma hakkının amacının, şiddete karışmayan ve fikirlerini barışçıl bir şekilde ortaya koyan bireylerin haklarının korunması olduğu vurgulanmıştır.

Kararda ayrıca; “… toplantının veya gösteri yürüyüşünün hangi amaçla yapıldığının bir önemi yoktur. Devletin toplantı ve gösteri yürüyüşünün barış ve güven içinde yapılmasını temin etmek amacıyla uygun önlemleri alma görevi bulunmaktadır. Bir toplantı ve gösteri yürüyüşünün yasa dışı olması veya yasalara aykırı olarak düzenlenmesi de tek başına toplantı veya yürüyüşün barışçıl niteliğini ortadan kaldırmaz. Dolayısıyla halka açık yerde yapılan her türlü gösterinin günlük hayatın akışında belli bir karışıklığa sebep olabileceği ve düşmanca tepkilere yol açabileceği açıktır. Bu durumların varlığı, toplantı hakkının ihlal edilmesini haklı gösteremez. Barışçıl amaçlarla bir araya gelmiş kalabalıkların toplantı hakkını kullanırken kamu düzeni açısından tehlike oluşturmayan ve şiddet içermeyen davranışlarına devletin sabır ve hoşgörü göstermesi çoğulcu demokrasinin gereğidir.”denmiştir.

Kararda en çarpıcı vurgulardan biri de başvurucuların Ankara’ya gitmelerinin engellenmesinin toplantı hakkına yönelik bir müdahale teşkil ettiğinin açık olduğu şeklindeki tespittir.

“Başvurucuların, beklenmedik bir şekilde engellenmeleri üzerine durumu protesto etmek amacıyla trafiği kapatarak oturma eylemi ve gösteri yürüyüşü yapmalarının polis tarafından dağıtılması da barışçıl toplanma hakkına müdahaledir. İkinci eyleme ilişkin olarak başvurucuların içinde bulunduğu grubun Valilik binası önünde basın açıklaması yapmasının engellenmesi de toplanma hakkına müdahale olarak değerlendirilmelidir. Devletin, barışçıl amaçlarla yapılan toplantı düzenleme ve toplantıya katılma özgürlüğünü korumakla kalmaması, ayrıca bu hakkın kullanımını engelleyen makul olmayan dolaylı sınırlamalar koymaması da gerekmektedir. Başvurucuların TBMM’de görüşülecek bir kanun teklifine karşı endişelerini veya muhalif fikirlerini toplu olarak ifade etme çabası demokratik bir toplumda saygı ile karşılanmalıdır. Dolayısıyla bu gibi durumlarda devletin daha sabırlı ve hoşgörülü bir tutum takınması beklenmelidir. Çeşitli yöntemlerle kişilerin Ankara’da yapılacak protestolara katılmasının engellenmesi çoğulcu demokratik bir toplumda makul kabul edilemez.”

Kararda polis saldırısında kullanılan biber gazına ilişkin de vurgular vardır:

“Yaş, gebelik veya kronik rahatsızlıkları nedeniyle biber gazından beklenenden daha fazla etkilenebilecek kişilerin gazın kullanımından önce ikaz edilmeleri önemlidir. Ülkemizde yaşanan bazı toplumsal olaylara biber gazı ile yapılan müdahalelerde can kaybı olduğu da gözetildiğinde Emniyet Genel Müdürlüğünün talimatnamesinin uygulanması ayrıca önemlidir. Somut olayda, bilirkişi ve kamera kayıtlarından, gazlı su kullanacağı veya biber gazı kullanılacağının önceden göstericilere bildirildiği tespit edilememiştir. Kişilerin özel durumları sebebiyle ölüme varacak şekilde vahim sonuçları olabilecek gazlı su ve biber gazının kullanımında önceden ihtar yapılmalıdır. Her ne kadar başvurucu maruz kaldığı ve ölçülü kabul edilebilecek dozdaki biber gazı nedeniyle ciddi sağlık sıkıntılarına uğramamışsa da ihtar yapılmadan gaz kullanılması barışçıl amaçlarla ve şekilde toplantıya katılmış başvurucunun toplanma hakkını ihlal etmiştir.”

AYM’nin tarihi nitelikteki bu kararı en son 1 Mayıs’ta emekçilere yönelik saldırıların, engellemelerin ve hukuk dışı uygulamaların da suç olduğunu bir kez daha netleştirmiştir. Karar aynı zamanda toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkımızı kullandık diye bizleri Hükümet borazanlığı yaparak vandalizmle suçlayan yandaş ve sarı sendikaları da mahkûm etmiştir.

Ayrıca bu karar polis şiddetinin “eziyet ve işkence” kapsamında olduğunu açıkça belirterek, işkencenin artık sokaklara taştığının açık bir ispatı olmuştur. Bu karar sonrası görevi esnasında şiddet uygulayan tüm kolluk güçlerinin işkence suçu ile yargılanması, bu suçların “görev” kılıfına saklanmaması gerekmektedir.

AKP işlediği suçların hesabını elbette bir gün yargı önünde de verecektir.

Emekçiler haklı ve meşru mücadelesini tüm saldırı ve engellemelere rağmen sürdürecek, her platformda haklarını kullanacaklardır.

AYM kararı için tıklayınız.

Print Friendly, PDF & Email


İLİŞKİLİ YAZILAR

TÜRKİYE SPOR YAZARLARI DERNEĞİ’NE KAYYUM ATANMASINI ANTİDEMOKRATİK

Gazetecilik toplumun doğru bilgiyle donanabilmesi ve demokrasimizin denge içinde işleyebilmesi için vazgeçilmezdir. Gazetecilerin, bu önemli ...

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

twenty + 4 =

Örnek Resim