Anasayfa / HABERLER / KPDK Toplantısı Bilgi Notu

KPDK Toplantısı Bilgi Notu

4688 sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları ve Toplu Sözleşme Yasasının 21/3 maddesi uyarınca her yıl Mart ve Kasım aylarında gerçekleştirilmesi gereken Kamu Personeli Danışma Kurulu’nun Mart 2015  toplantısı bugün (26 Mart 2015 günü) gerçekleştirilmiştir.

Kamu Personeli Danışma Kurulu toplantısına, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik, Eş Genel Başkanımız Lami Özgen, Türk Kamu Sen ve Memur Sen konfederasyonlarının genel başkanları ile yetkili sendikaların genel başkanları katılmıştır. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik toplantının, aynı zamanda basına açık olan kısmında bir açılış konuşması yapmıştır. Daha sonra tam basın dışarı alınacakken Eş Genel Başkanımız müdahale ederek Bakan’ın basına bir bilgilendirme yaptığını ancak Konfederasyonların yapamadığını, dolaysıyla kısa bir açıklama yapmak istediğimizi söylemiş ve bunun üzerine Konfederasyon Genel Başkanları söz almıştır.

Eş Genel Başkanımız konuşmasının başında her yıl söylediğimizi ısrarla yine dile getireceğimizi, Kamu Personeli Danışma Kurulu toplantılarında toplu sözleşmede görüşülmesi gereken konuların görüşülmesini doğru bulmadığımızı, kamu emekçilerinin kamu emekçilerinin ortak ekonomik, sosyal, demokratik, siyasi, özlük ve mesleki hak ve çıkarlarının konuşulacağı yerin toplu sözleşme masası olduğunu, KPDK’nın toplu sözleşme masasına alternatif olamayacağını ifade etmiştir. 4688 yasasında değişiklikler aşamasında ısrarla kamu emekçilerinin bütün sorunlarının TİS masasında tartışılması ve karara bağlanması gerektiğini ifade etmemize rağmen Hükümetin bunu dikkate almadığını belirten Eş Genel Başkanımız KPDK’nın bir oyalama aracı olarak kullanıldığına dikkat çekmiştir. Eş Genel Başkanımız 2012’de üzerine uzlaşılan 161 konunun önce 80’e, daha sonra 50’ye, sonra 30’a, en son başlık sayısının dokuza kadar indirildiğini, buna rağmen bu konularda da kayda değer bir ilerleme kaydedilemediğini belirtmiştir.

Eş Genel Başkanımız konuşmasının devamında, 4688 sayılı yasada tarif edilen TİS’in gerçek TİS olmaktan çok uzak olduğunu, ILO normaları başta olmak üzere ululslararası standartlarla bağdaşmadığını, imza yetkisinden tutalım Hakem Kurulunun oluşumuna ve kararlarının bağlayıcı olmasına kadar her tarafının sorunlu olduğunu, dolaysıyla artık bir değişimin kaçınılmaz olduğuna dikkat çekmiştir. Eş Genel Başkanımız devamında “Buradan bir kez daha hükümeti gerçek bir toplu pazarlık masasının gereklerini yerine getirmeye davet ediyoruz. Üç konfederasyonun daha önce üzerinde uzlaştığı gibi 15 Ağustos’ta değil Eylül ayı içerisine alınması dahil 4688’in TİS’e yönelik düzenlemeleri komple gözden geçirilmeli ve uluslararası gerçek TİS standartlarına kavuşturulmalıdır.” Demiştir.

Eş Genel Başkanımız temel hak ve özgürlükler alanıunda olduğu gibi sendikal hak ihlallerinde yaşanan ciddi artışa dikkat çekmiştir. Dosya olarak da sunduğumuz son altı aylık hak ihlalleri raporundan veriler sunan Eş Genel Başkanmız TBMM’de görüşülmeye devam edilecek olan İç Güvenlik Paketinden sonra durumun vehametinin artacağına dikkat çekmiştir. Eş Genel Başkanımız; “Sadece son altı aylık dönemde 705 yönetici, iş yeri temsilcilerinin, sendika üyelerimizin istekleri dışında görev yerleri değiştirilmiş ya da farklı il/ilçe/il içi sürgün edilmişlerdir. Konfederasyonumuza bağlı sendikalarımıza üye olanlar sürgünlerle, soruşturma ve disiplin cezalarıyla üye olduklarına pişman edilmek istenmektedir.  Birçok kamu kurumunda idareciler kamu emekçilerini yandaş sendikalara üye olmaları için yönlendirmekte, bununla yetinmeyerek işi üstü örtülü tehditlere kadar vardırmaktadırlar. Sendikal faaliyetleri nedeniyle 13 yönetici/üyemizin görevine son verilmiş, bir şube yöneticimiz hakkında memuriyetten men istemiyle hakkında dava açılmış, sendikamız BES üyesi bir sözleşmeli çalışanın sözleşmesi yenilenmeyerek feshedilmiştir. Sendikamız HABER SEN yöneticiliği yapmış bir arkadaşımız 27 yıllık hizmet süresinden sonra, “Sen bize lazım olan programlama dillerini bilmiyorsun” denilerek işten çıkarılmıştır! 66 yönetici/üyemiz hakkında da disiplin soruşturmaları açılarak uyarı/kınama cezaları verilmiştir. Ayrıca Akdeniz Belediyesi Eğitim Destek Evinde ders veren sendikamız EĞİTİM SEN üyesi 6 öğretmenin ders vermeleri “terör faaliyeti” kapsamında görülerek Terörle Mücadele Şubesine çağrılmış ve ifadeleri alınmıştır. Basına da yansıyan fişleme olaylarındaki artış sistematik bir çalışma ile karşı karşıya olduğumuzu düşündürtmektedir. Örgütlenme özgürlüğü önünde karşımıza çıkan en önemli baskı araçlarından biri de mobbingtir. İdarecilerin geliştirdiği ve sistematik olarak uygulanan mobbing ile üyelerimizin sendikalarımızdan istifa etmeleri hedeflenmektedir. Özellikle demokratik tepkimizi paylaştığımız eylem ve etkinliklerimize yönelik saldırılar artık alanların emekçilere kapatılması noktasına gelip dayanmıştır. Altı aylık dönemde birçok eylem ve etkinliğimize gazla, copla, kimi zaman da sivil faşistler aracılığıyla saldırılmış, bu saldırılar sonrasında aralarında sendika MYK üyeleri ve şube yöneticilerimizin de bulunduğu en az 71 üyemiz sendikal faaliyetlerinden dolayı gözaltına alınmıştır. Bu durum sadece sendikal hakların değil,  temel hak ve özgürlüklerimizin, düşünce ve ifade özgürlüğümüzün de kısıtlandığını, engellendiğini göstermektedir. Başta Terörle Mücadele Kanunu, 2911 Sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu, 5326 Sayılı Kabahatler Kanunu olmak üzere yasaklarla, sınırlamalarla yüklü yasalar dayanak yapılarak neredeyse her eylem ve etkinliğimiz hakkında davalar açılıyor, yönetici ve üyelerimiz aylarca, yıllarca mahkeme salonlarına gitmek zorunda bırakılıyor ve çoğunlukla da cezalar veriliyor.  Bu dönemde 2911 sayılı yasaya muhalefet etmek iddiasıyla yüzlerce yöneticimiz, üyemiz hakkında dava açılırken, en az 24 şube yöneticimiz ve üyemize 5326 sayılı kanuna muhalefet etmek iddiasıyla para cezaları verilmiştir. Cezaya konu olan tüm eylemlerin anayasal hak olan basın açıklamaları olması manidardır. Bu dönemin simgelerinden olmaya aday konulardan biri de giderek yaygınlaşan Başbakana ve Cumhurbaşkanına hakaret iddiasıyla açılan davalardır. Altı aylık dönemde en az 20 yönetici ve üyemize Başbakana hakaret iddiasıyla davalar açılmış, bunlardan iki kişiye 11 ay 20’şer gün hapis cezaları verilerek ceza ertelenmiş, bir arkadaşımıza ise devlet memurluğundan men cezası verilmiştir.” Demiştir. Eş Genel Başkanımız fişlemelerin bu kez de AKP eliyle devam ettirildiğini ifade ederek “bizleri eskiden fişleyen aklın sonu ne olduysa şimdiki aklın varacağı nokta da aynı yerdir” demiştir.

Eş Genel Başkanımız emeklilikte emeklilikte 30 yıl üzeri çalışmaya ikramiye verilmemesi durumunun hukuk dışılığını her TİS’te ve KPDK’a toplantısında dile getirmemize rağmen hükümetin düzenleme yapmadığını ve bağlı sendikamız ESM’nin konuyu Anayasa Mahkemesine kadar götürerek milyonların davasını kazandığımızı dile getirmiştir. Ancak bu konuda 7 Ocak 2015 tarihinden önce emekli olanlar için mağduriyetin devam ettiğini ve yazdığımız yazıya rağmen bu mağduriyetin giderilmesi için Hhükümetin bir girişimde bulunmadığını ifade etmiştir. Aynı konuyu basın toplantısından sonra da dile getiren Eş Genel Başkanımız bir an önce bir düzenleme yapılması talebimizi yinelemiştir.

Eş Genel Başkanımız konuşmasında Bakanın basın açıklamsındaki “2015 bütçesinin %25.2’si personel giderlerine ayrılmıştır, bu iyi bir miktardır” ifadesinin gerçeği yansıtmadığını belirterek, “Milyonlarca emekçi ürettikleri hizmetin ve emeklerinin çok altında bir maaş alırken sermayeye ayrılan kaynaklardan ve sağlanan avantajlardan hiç bahsedilmemektedir” demiştir.

Eş Genel Başkanımız konuşmasına Sendikamız EĞİTİM SEN’in nöbet tutmama eyleminin gerekçesini genişçe açtıktan sonra bu konuda gerekli düzenleme yapılıncaya kadar eylemin devam edeceğini vurgulamıştır. Eş Genel Başkanımız yine müdür atamalarındaki usulsüzlüklere, kadrolaşmaya ve yandaş sendikadan yana tarafgir tutumlara, rotasyona, nöbet ücretlerine değinmiş, öğretmen açığına rağmen yeterli atamanın yapılmadığına dikkat çekmiştir.

Eş Genel Başkanımız konuşmasının sonunda temel taleplerimizi;

  • Ek ödemeler emekliliğe yansıtılmalıdır.
  • Maaşlarımızın açlık sınırı kısmı vergi dışı tutulmalı, artan kısmı ise %15’lik vergi dilimine tabi tutulmalıdır.
  • Tüm 4-C’liler kadroya alınmalıdır.
  • Ağır sonuçlarını yaşadığımız özelleştirme politikasından vazgeçilmelidir.
  • Taşeron çalışma yasaklanmalı, güvencesiz çalışmaya son verilmelidir.
  • Bazı illerde görüldüğü üzere başta kız-erkek öğrencilerin ayrı sınıflara konması örneğinde olduğu gibi Hükümet toplumsal cinsiyet eşitsizliğini derinleştiren politika ve söylemleri terk etmeli, kadına yönelik şiddetin hükümet politikalarından kaynaklanan yönleri görülerek bunlardan vazgeçilmeli, ayrımcılıkla mücadele için etkin politikalar hayata geçirilmeli, kreş sorunu çözülmelidir.
  • 2011 yılı itibari ile sayıları 170 bini bulan Yardımcı Hizmetler Sınıfına ek gösterge verilmelidir.
  • İş cinayetlerine davetiye çıkaran İşçi Sağlığı ve Güvenliği Yasası gözden geçirilmeli, denetim kamu hizmeti olarak yapılmalı, gerekli önlemleri almayan işverenler ağır yaptırıma tabi tutulmalı, yasanın kamuda uygulanmayan maddeleri derhal hayata geçirilmelidir.
  • Otoriter ve baskıcı politikalardan ve sendikal hak ve özgürlüklerin kullanımını fiilen engelleyen tutumlardan vazgeçilmeli, uluslararası sözleşmelerin gereği yerine getirilmelidir.

Şeklinde dile getirmiştir.

Eş Genel Başkanımız TİS kararlarının ve KPDK toplantılarında uzlaşılan konuların çoğunun gereklerinin yerine getirilmemesini Bakanın “70-80 yıllık devlet geleneğinin etkileridir, hala TİS mantığına alışılmadı” şeklinde izah etmesine katılmadığımızı, sorunun Hükümetin ekonomik politikalarından ve önceliklerinden kaynaklandığını ifade etmiştir. Eş Genel Başkanımız “Eğer Bakanın söylediği gibiyse TİS kararlarını yerine getirmeyerek suç işleyen kurumların yargılanması için Bakanlık gereğini yapmalıdır” demiştir.

Toplantının bir anlamda Bakanın vedası ve formalitenin yerine getirilmesi şeklinde organize edilmesi Eş Genel Başkanımız tarafından eleştirilmiştir.

Eş Genel Başkanımızın eleştirilerine cevaben Bakan TİS masasını güçlendirmek için bir takım değişikliklerin kaçınılmaz olduğunu, kendilerinin DPB’ında Konfederasyon temsilcilerinin ve DPB yetkililerinin katılımından oluşan bir sekretarya oluşturmayı hedeflediklerini, bunun için bir oda ayırdıklarını ve bu konuya ilişkin en kısa sürede bir yazı göndereceklerini ifade etmiştir.

Sekretarya konusu fazla açılmamış olup içeriği ve hedeflediklerinin ne olduğu bilinmediğinden bir değerlendirme yapılmamıştır.

Eş Genel Başkanımızın yaptığı konuşma ektedir.

Sayın Bakan,

Sayın Müsteşar ve Bakanlık Yetkilileri,

Sayın Konfederasyon Başkanları ve Sendika Genel Başkanları,

Her KPDK toplantısında söylediğimiz temel bir konuya yine dikkat çekerek konuşmama başlamak istiyorum: kamu emekçilerinin ortak ekonomik, sosyal, demokratik, siyasi, özlük ve mesleki hak ve çıkarlarının konuşulacağı yer toplu sözleşme masasıdır ve KPDK toplu sözleşme masasının alternatifi değildir. Kaldı ki, şimdiye kadar yaptığımız KPDK toplantılarından herhangi bir sonuç elde edilemediği Hükümetin geçmiş pratiği ile de kanıtlanmıştır. 2012-2013 Toplu sözleşme sürecinde “zaman darlığı” gerekçe gösterilerek Kamu Personel Danışma Kurulu’na havale edilen ve konfederasyonumuzun toplu sözleşme masasının konusu olduğunu vurgulayarak şerh koyduğu161 konunun akıbeti ortadadır! 161 konu önce 80’e, daha sonra 50’ye, sonra 30’a, en son başlık sayısı dokuza kadar inmiş, ancak bu konularda da kayda değer bir ilerleme kaydedilememiştir. Bugüne kadar yaşanan gelişmeler ne yazık ki KPDK’nın yasadaki tarifinden ziyade, Hükümet tarafından bir oyalama ve geçiştirme aracı olarak kullanıldığını göstermektedir. Israrla sormamıza rağmen bu toplantının bir gündeminin bile belirtilmemiş olması bile Hükümetin bu kurula yaklaşımını ortaya koymaktadır.

Tüm kamu emekçilerine disiplin affı sağlanacaktı. Ancak 28 Şubat mağdurları dışındaki kamu emekçileri unutulmuş, görmezden gelinmiştir. Yine 2005’ten sonra göreve başlayan kamu emekçilerine bir derece verilmesi konusunda da somut bir adım atılmamıştır. 4/C’liler başta olmak üzere güvencesiz olarak istihdam edilenlerin kadroya alınması talebimiz yerine getirilmediği gibi işe yeni alımlar güvencesizlik üzerinden yapılmaktadır. Emeklilik ikramiyesinin hesaplanmasında 30 yıllık hizmet süresinin kaldırılması konusunu konfederasyonumuz yıllarca TİS masasında ve KPDK toplantılarında dile getirmiş, açık hukuksuzluğa dikkat çekmişti. Ancak Hükümet ısrarından vazgeçmemiş, gerekli düzenlemeyi yapmamıştır. Sonuçta Sendikamız ESM açtığı davayı kazanmış, Konfederasyonumuz milyonların haklı talebini yargı yoluyla da olsa yerine getirmiştir. Hükümet şimdi de 7 Ocak 2015 tarihinden önce emekli olanların yaşadığı mağduriyeti telafi etmek için gerekli yasal düzenlemeyi yapmamakta diretmektedir. Konfederasyonumuz 12.01.2015 tarihinde Bakanlığınıza yazdığı yazı ile; “Benzer bir kamu zararının ve yargılama külfetinin yeniden doğmaması ve emekli olmuş kamu emekçilerine yeni mağduriyetler yaşatılmaması bakımından; Anayasa Mahkemesi’nin 25.12.2014 tarih, 2013/111 E. ve 2014/195 K. sayılı kararının yürürlüğe girmesinden önce emekli olanlar yönünden, gerekli idari tedbirlerin alınmasını ve dava açmaya gerek kalmaksızın bu kişilere de 30 yılı aşan hizmetleri için ikramiye ödenmesi konusunda gerekli idari ve yasal düzenlemenin yapılmasını” talep etmiştir. Ancak bir gecede yüzlerce maddelik torba yasaları Meclisten geçiren AKP hükümeti tek maddelik bir yasal düzenleme için kılını bile kıpırdatmamıştır. Oysa biliyoruz ki, yılları da alsa sonuçta bu davayı da kazanacağız ve halkın vergilerinden oluşan bütçeye fazladan külfet binecektir. Bunun sorumlusunun Hükümet olduğu açıktır. Emeklisinin üç beş kuruşuna göz diken bir Hükümetin KPDK toplantılarına ciddi yaklaşacağını da açıkçası beklemiyoruz. Dolaysıyla kimse de bizden KPDK toplantılarına bir önem atfetmemizi beklememelidir.

Kaldı ki, genel seçim sürecine girilmesi de gözetildiğinde bugün burada bir rutinin ve yasal zorunluluğun yerine getirilmesinin ötesinde pratik bir karşılığının olmayacağı bir toplantı yapacağımızı düşünüyoruz. Ancak kayıtlara girmesi ve mücadelemizin temel yönelimlerini ifade etmek açısından bazı temel hususlara ve taleplerimize dikkat çekmeden de geçmeyeceğim.

Değerli Katılımcılar

Sendikal hak ve özgürlükler alanında maalesef her gün biraz daha geriye gidişin yaşandığı bir dönemden geçiyoruz. Kamuoyunun yoğun tepkisine rağmen TBMM Genel Kurulunda kabul edilen maddeleri ile İç Güvenlik Yasasından sonra vahametin daha da artacağını düşünüyoruz. Geçen ay açıkladığımız ve ekte sunduğumuz altı aylık sendikal hak ihlalleri raporumuzda ortaya çıkan tablo da göstermektedir ki başta düşünce ve fikir özgürlüğü olmak üzere temel hak ve özgürlükleri kullanmamız polis şiddeti ve yargı üzerinden engellenmekte, cezalandırılmaktadır.

Sadece son altı aylık dönemde 705 yönetici, iş yeri temsilcilerinin, sendika üyelerimizin istekleri dışında görev yerleri değiştirilmiş ya da farklı il/ilçe/il içi sürgün edilmişlerdir. Konfederasyonumuza bağlı sendikalarımıza üye olanlar sürgünlerle, soruşturma ve disiplin cezalarıyla üye olduklarına pişman edilmek istenmektedir.  Birçok kamu kurumunda idareciler kamu emekçilerini yandaş sendikalara üye olmaları için yönlendirmekte, bununla yetinmeyerek işi üstü örtülü tehditlere kadar vardırmaktadırlar.

Sendikal faaliyetleri nedeniyle 13 yönetici/üyemizin görevine son verilmiş, bir şube yöneticimiz hakkında memuriyetten men istemiyle hakkında dava açılmış, sendikamız BES üyesi bir sözleşmeli çalışanın sözleşmesi yenilenmeyerek feshedilmiştir. Sendikamız HABER SEN yöneticiliği yapmış bir arkadaşımız 27 yıllık hizmet süresinden sonra, “Sen bize lazım olan programlama dillerini bilmiyorsun” denilerek işten çıkarılmıştır! 66 yönetici/üyemiz hakkında da disiplin soruşturmaları açılarak uyarı/kınama cezaları verilmiştir. Ayrıca Akdeniz Belediyesi Eğitim Destek Evinde ders veren sendikamız EĞİTİM SEN üyesi 6 öğretmenin ders vermeleri “terör faaliyeti” kapsamında görülerek Terörle Mücadele Şubesine çağrılmış ve ifadeleri alınmıştır.

Basına da yansıyan fişleme olaylarındaki artış sistematik bir çalışma ile karşı karşıya olduğumuzu düşündürtmektedir.

Örgütlenme özgürlüğü önünde karşımıza çıkan en önemli baskı araçlarından biri de mobbingtir. İdarecilerin geliştirdiği ve sistematik olarak uygulanan mobbing ile üyelerimizin sendikalarımızdan istifa etmeleri hedeflenmektedir.

Özellikle demokratik tepkimizi paylaştığımız eylem ve etkinliklerimize yönelik saldırılar artık alanların emekçilere kapatılması noktasına gelip dayanmıştır. Altı aylık dönemde birçok eylem ve etkinliğimize gazla, copla, kimi zaman da sivil faşistler aracılığıyla saldırılmış, bu saldırılar sonrasında aralarında sendika MYK üyeleri ve şube yöneticilerimizin de bulunduğu en az 71 üyemiz sendikal faaliyetlerinden dolayı gözaltına alınmıştır. Bu durum sadece sendikal hakların değil,  temel hak ve özgürlüklerimizin, düşünce ve ifade özgürlüğümüzün de kısıtlandığını, engellendiğini göstermektedir.

Başta Terörle Mücadele Kanunu, 2911 Sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu, 5326 Sayılı Kabahatler Kanunu olmak üzere yasaklarla, sınırlamalarla yüklü yasalar dayanak yapılarak neredeyse her eylem ve etkinliğimiz hakkında davalar açılıyor, yönetici ve üyelerimiz aylarca, yıllarca mahkeme salonlarına gitmek zorunda bırakılıyor ve çoğunlukla da cezalar veriliyor.

Bu dönemde 2911 sayılı yasaya muhalefet etmek iddiasıyla yüzlerce yöneticimiz, üyemiz hakkında dava açılırken, en az 24 şube yöneticimiz ve üyemize 5326 sayılı kanuna muhalefet etmek iddiasıyla para cezaları verilmiştir. Cezaya konu olan tüm eylemlerin anayasal hak olan basın açıklamaları olması manidardır.

Bu dönemin simgelerinden olmaya aday konulardan biri de giderek yaygınlaşan Başbakana ve Cumhurbaşkanına hakaret iddiasıyla açılan davalardır. Altı aylık dönemde en az 20 yönetici ve üyemize Başbakana hakaret iddiasıyla davalar açılmış, bunlardan iki kişiye 11 ay 20’şer gün hapis cezaları verilerek ceza ertelenmiş, bir arkadaşımıza ise devlet memurluğundan men cezası verilmiştir.

“Kişi değil makam korunuyor” ile çarpıtılan “hakaret davaları” yeni sindirme ve baskı araçlarından birine dönüşmüştür. Bir yandan korku imparatorluğu kurulurken bir yandan da dokunulmaz, eleştirilemez kült bir kişilik yaratılmak istenmektedir.

Özellikle Gezi direnişinden sonra iktidarın yönlendirildiğine inandığımız yandaş medya üzerinden Konfederasyonumuz ve bağlı sendikalarımızın yönetici ve üyeleri hedef haline getirilmektedir.

Değerli Katılımcılar,

Basın, Yayın ve İletişim hizmet kolunda;

“Net Sözleşme Ücreti” uygulamasına geçilerek (RTÜK, BDDK, EPDK, BTK ve Rekabet Kurumu’nda uygulandığı gibi), gelir vergisi oranı artışlarından kaynaklanan ücret kayıpları giderilmelidir.

Görevi gereği yemek servis hizmetinden (Yiyecek Yardımından) yararlanması mümkün olmayan personel için, Ticket, Sodexo, Multinet vb uygulamalara benzer bir uygulama başlatılarak, tüm personelin yiyecek yardımından yararlanmaları sağlanmalıdır.

PTT Kefalet Sandığının feshedilmesi nedeniyle birikimleri elinden alınan hak sahibi çalışanların (emekli olanlar dahil) belirlenerek, bu alacaklarının yasal faizleriyle birlikte ödenmesi gerekmektedir.

İnsan Haklarına aykırı olarak başlatılan, Dağıtıcıların GPS cihazı taşıma zorunluluğu, uygulamadan kaldırılmalıdır.

Yeni yasal düzenlemedeki “İdari Hizmet Sözleşmesi”ne geçme konusunda PTT emekçilerinin iradesine saygı gösterilmeli, bu statüye geçmek istemeyenlere herhangi bir zorlama ve/veya baskı yapılmamalıdır.

PTT’de dağıtım hizmetlerinin taşeronlaştırılmasına son verilmeli, mevcut taşeron firmaların sözleşmeleri en kısa zamanda iptal edilerek taşeron şirket çalışanları yaptıkları işin kadrosuna atanmalıdır.

Ek ödemelerdeki adaletsizlik giderilerek emekli aylığına yansıtılmalıdır.

Post Bank kapsamında çalışanlara bankacılık tazminatı ödenmelidir.

Resmi tatillerde ve bayramlarda her ne sebeple olursa olsun personel çalıştırılmamalı; ancak işi aksatacak uzunluktaki tatillerde çalışmak zorunda kalan personele günlük maaşının uygun görülen katı kadar tazminat ödemesi yapılmalıdır.

Kontrolör kadrosu erkinin siyasi, idari ve sendikal örgütlenmelerde yönlendirme ve baskı aracı olarak kullanılmasına göz yumulmamalı, gerekli yaptırımlar uygulanmalıdır.

Tüm merkezlerde, müdürlük görevine vekâleten bakan çalışanlara görevin getirdiği ücretler ve haklar verilmelidir.

Posta Dağıtıcılarının, rızası olmaksızın 55 yaşında emekli edilmelerine son verilmelidir.

Dağıtıcıların hafta sonu çalışması zorunlu olmaktan çıkarılmalı ve iş yoğunluğu söz konusu olduğunda 6. gün çalışma ücreti artırılarak ödenmelidir.

Tüm dağıtıcılar, rutin olarak her yıl meslek hastalığını önlemek amacıyla sağlık kontrolünden geçirilmeli, bununla ilgili istatistik çalışmalar yapılmalı ve sonuçları tüm personele duyurulmalıdır.

Dağıtıcılara fiili hizmet süresi zammı (yıpranma payı) verilmelidir.

Köy dağıtıcıları için ek ödeme düzenlemesi yapılmalıdır.

Tüm işyerlerindeki iş yoğunluğu ve artan işlem çeşidi dikkate alınarak norm kadro tespiti yapılmalı, ortaya çıkan ihtiyacı karşılamak için personel alımı yapılmalıdır. (Özellikle gişe memuru ve dağıtıcı ihtiyacı bilinmektedir.)

Kurumun mühendis ihtiyacı, öncelikle Kurum içi sınavlar aracılığı ile karşılanmalıdır.

Yıllık izinlerin yıl içinde kullanılması sağlanmalı, kullanılamayan izinlerin bir sonraki yıla aktarılarak kullanılabilmesi sağlanmalıdır.

Teknisyen olarak çalışan Teknik Meslek Yüksekokulu mezunu emekçiler “Tekniker” kadrosuna atanmalıdır.

Teknisyenler, asli görevleri dışında başka görevlerde çalıştırılmamalıdır.

PTT Merkez ve şubelerinde insanca çalışma koşulları (Lavabo, tuvalet, havalandırma vb.) sağlanmalı, güvenlik önlemleri alınmalı ve şubelerde tek personel çalıştırılmasına son verilmelidir.

Dört yıllık üniversite mezunu Dağıtıcıların, memur kadrosuna atanması için her yıl çalışma yapılmalıdır.

Merkezlerin norm sayısı ve cihet parselasyonu (özellikle nüfus artışı olan iller başta olmak üzere), konuyu iyi bilen ehil kişiler ve sendika temsilcilerinin katılımıyla oluşturulacak komisyonlar tarafından yerinde inceleme yapılarak belirlenmelidir.

Tüm işyerlerinde günlük temizlik sorunlarının giderilmesi için ya temizlik hizmeti çalışanı bulundurulmalı ya da temizlik hizmeti alımı yapılmalıdır.

50’nin üzerinde personel çalışan tüm işyerlerinde (özellikle PİM’lerde) kurum tabibi ve hemşire bulundurulmalıdır.

50’nin üzerinde personel çalışan tüm işyerlerinde ya kreş açılmalı ya da kreş yardımı yapılmalıdır.

Tüm merkez ve şubelere para sayma makinesi ve sahte para ayırma cihazı verilmelidir.

Dağıtıcılara bölgesel iklim koşulları göz önünde tutularak yazlık ve kışlık kıyafet verilmelidir. Dağıtıcıların kıyafet ve ayakkabılarının kullanışlı olması konusunda hassasiyet gösterilmelidir.

Projelerde kontrol görevini yapan mühendis ve teknik personele proje başına proje kontrol sorumluluk ücreti ödenmelidir.

Kadına yönelik ayrımcılıkla mücadele etmek üzere, işyerlerinde kadın çalışanlardan ve sendika temsilcilerinden oluşan komisyonların kurulmalıdır.

Merkez ve taşra birimlerine bağlı lojman, sosyal tesislerin komisyonları ile emekçilerin üyesi olduğu sandıklarının yönetim kurullarına Sendika temsilcilerinin alınmalı, seçimlerin demokratik ortamda yapılması sağlanmalıdır.

Tüm PTT emekçilerine yılda iki kez giyim yardımı yapılmalıdır.

Hizmet içi eğitimden tüm personel eşit şekilde yararlandırılmalıdır.

Tüm PTT Merkezlerine, ihtiyacı olduğu kadar hizmet aracı tahsis edilmelidir.

Banka Promosyonu İhalelerinde ortaya çıkan en iyi 3 teklif, çalışanların oyuna sunulmalı, 3 yıl boyunca maaş/hizmet alacağı bankayı bizzat çalışanlar belirlemelidir.

TRT olanaklarının, Hükümetin siyasal propagandası için kullanılmasına son verilmelidir.

Dil, ırk, din ve mezhep ayırımı gözetmeyen bir yapım yayın politikasına geçilmelidir.

Halkın katkısını ve desteğini almak amacıyla 2954 sayılı TRT Yasası’nın 15. maddesindeki “Danışma Kurulları” yaşama geçirilmelidir.

İçerik üreticisi çalışanların editoryal bağımsızlıkları yasal güvence altına alınmalı, yöneticilerin müdahalesine imkân verilmemelidir.

Kurum içi olanakları değerlendirmek yerine, yapım ve yayınların kurum dışı şirketlere aktarılmasına son verilmelidir.

Danıştay İdari Dava Daireleri Genel Kurulu kararına rağmen taşeron şirketlerle imzalanan sözleşmeler iptal edilmeli, bu sözleşmeleri imzalayanlar hakkında soruşturma başlatılmalıdır.

Mevcut yapıları tadilattan geçirerek “derme çatma stüdyolar” oluşturmak yerine, Oran Sitesi yerleşkesi planında yer alan ve ayrıntılı projesi çizdirilen uluslararası standartlardaki stüdyoların inşaatına biran önce başlanmalıdır.

Kamu Kurumları ücret sıralamasında alt sıralara gerileyen TRT Kurumu emekçilerine, 2954 sayılı TRT yasasının 51. maddesindeki hüküm doğrultusunda yılda dört maaş tutarında ikramiye ödenmelidir.

2013 yılı itibarıyla başlayan “Koruyucu Gıda Yardımı” uygulaması (Yeryüzünde “Koruyucu” nitelikte herhangi bir gıda maddesi bulunmadığını ifade eden Bakanlık görüşü de dikkate alınarak), objektif ölçütler doğrultusunda, adı da dâhil yeniden düzenlenmeli ve tüm personeli kapsayacak hale getirilmelidir.

Yaşadıkları sağlık sorunları yüzünden kendilerine “Sağlık Raporu” verilen personelin, raporlu oldukları süre nedeniyle maaşlarından yapılan kesintiler kaldırılmalıdır.

Kurum içi unvanda yükselme sınavlarını düzenleyen usul ve esasların “Geçici 1. madde” kapsamında gerçekleştirilmesi gereken sınavlar acilen yapılmalıdır.

Merkezde uygulanan ve tüm personelin içme suyu ihtiyacını karşılamaya yönelik uygulamanın, eşitlik ilkesi doğrultusunda ülke genelindeki tüm işyerlerine yaygınlaştırılması gerekmektedir.

Ücret cetveli, ek gösterge ve özel hizmet tazminatı oranları yeniden düzenlenmeli ve çalışma barışını bozan ücret adaletsizliği giderilmelidir.

Ek göstergeden yararlanamayan Yardımcı Hizmetler sınıfındaki personelin mağduriyeti giderilmelidir.

Yayın hizmetinde doğrudan çalışanlar (vericilerdeki teknik personel dâhil) fiilî hizmet süresi zammından yararlandırılmalıdır.

TRT Yayınlarında taciz olaylarını örtbas etmekte ve yayında yer vermemektedir. Hatta yaptığı haberle tacizcileri cesaretlendirmektedir. Cinsiyetçi yayın politikalarına son verilmelidir.

Yayın hizmetinde çalışan ve görevi gereği basın kartı sahibi olması gereken kadrolara basın kartı verilmesi sağlanmalıdır.

İl Müdürlüklerinde Kurum Tabipliği birimleri oluşturulmalıdır.

Öncelikle yayın ünitelerinde radyasyon ölçümleri bağımsız ve yetkin bir kuruluş tarafından yapılmalı, bu ölçümlerin sonuçlarına göre gerekli önlemler alınarak çalışma koşulları buna göre yeniden düzenlenmelidir.

Meslek hastalıkları hastaneleri ile ortak çalışmalar yapılmalıdır, tüm TRT emekçileri düzenli aralıklarla sağlık kontrolünden geçirilmelidir.

İl Müdürlüklerinde Gündüz Bakımevi ve Kreş açılmalı Genel Müdürlük kreşindeki uzman personel ihtiyacı giderilmelidir.

Sanatçı Kadrolarının iptal edilmesinin bir sonucu olarak oluşan saz ve ses sanatçısı ihtiyacı derhal giderilmeli yeniden kadro ihdasları yapılmalıdır.

24 saat çalışma zorunluluğu olan işyerlerinde yayın ve yapım personelinin ihtiyaçlarının karşılanabileceği kapasiteye sahip sosyal alanların oluşturulmalıdır (Kantin, Kafeterya vb.).

Sendika üyeleri arasında ayırım yapılmamalı, çalışma barışının zedelenmesi önlenmelidir.

RTÜK’te        Kurum dışından yapılan yönetici atamalarından vazgeçilmeli, kurumu tanıyan ve liyakat sahibi çalışanların yönetici olarak atanmasına öncelik verilmelidir. Personelin mazeretleri nedeniyle günlük saatlik izin kullanımı süresindeki sınırlama, Kurumun şehir merkezinden olan uzaklığı ve yolda geçen süreler dikkate alınarak kaldırılmalı, sorumluluk birim amirlerine bırakılmalıdır.

BYEGM’de Hizmet gereği kendi unvanları dışındaki görevlerde çalıştırılan personelin, fiilen yürüttükleri görevler doğrultusundaki kadrolara atabilmeleri için Kurum içi unvanda yükselme sınavları açılmalıdır. Asli unvanının gerektirdiği görevlere ilaveten “Gerçekleştirme Görevlisi” olarak çalıştırılan personele mali sorumluluk tazminatı ödenmelidir.

Print Friendly, PDF & Email


İLİŞKİLİ YAZILAR

TÜRKİYE SPOR YAZARLARI DERNEĞİ’NE KAYYUM ATANMASINI ANTİDEMOKRATİK

Gazetecilik toplumun doğru bilgiyle donanabilmesi ve demokrasimizin denge içinde işleyebilmesi için vazgeçilmezdir. Gazetecilerin, bu önemli ...

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

one × 4 =

Örnek Resim