KESK olarak asgari ücretlisinden emeklisine, çiftçisine, öğrencisine, işçisine, kamu emekçisine hepimiz için insanca yaşamaya yetecek bir ücret başta olmak üzere, emeğin hakları için 30 Kasım tarihinde Ankara’da “Geçinemiyoruz, Yoksulluğa Karşı Mücadelede Birleşiyoruz! Şiarıyla gerçekleştireceğimiz mitingimizin örgütlenme çalışmaları 14 Ekim’de KESK Yürütme Kurulu Üyelerinin ve sendikalarımızın MYK üyelerinin katılımıyla 56 ili kapsayacak şekilde başladı.
14 – 18 Ekim 2024 haftasında; Diyarbakır, Mardin, Van, Ağrı, Ş.Urfa, G.Antep, Hakkâri, Şırnak, Batman ve Siirt illerini kapsayan çalışmalara ait video, kolaj fotoğraflar ve basın açıklamaları aşağıdadır:
(22 Kasım tarihine kadar sürecek olan çalışmalar güncellenecektir)
30 Kasım’da Ankara’dayız! “Geçinemiyoruz, Yoksulluğa Karşı Mücadelede Birleşiyoruz!”
İşsizliğin, yoksulluğun, güvencesizliğin tüm toplumu sardığı koşullarda önemli bir sürece, bütçe sürecine girmiş bulunuyoruz.
Orta Vadeli Programın (OVP) 4 Eylül 2024 tarihli Resmî Gazetede yayımlanması ile bütçe süreci başladı. Bütçe yasa tasarısının da 17-18 Ekim gibi parlamentoya sunulması bekleniyor.
Hepimiz biliyoruz ki, bütçeler sadece birtakım rakamlara, bilançolara cetvellere yer verilen metinler değildir. Bütçeler bir ülkede kaynakların, gelirlerin kimlerden toplandığını ve söz konusu gelir ve kaynakların kimler için kullanılacağını gösteren belgelerdir.
Ödediğimiz vergilerden aldığımız maaşlara-ücretlere, sosyal haklarımızdan yararlanacağımız kamu hizmetlerine kadar hayatımızın hemen her alanı bütçe ile belirlenmektedir. Dolayısıyla herhangi bir ülkedeki mevcut sistemin kimden veya kimlerden yana olduğunu anlamanın en kolay yolu bütçesine bakmaktır.
Kaynaklar, gelirler kimlerden toplanıyor, kimlerin faydası için kullanılıyor? Temel soru budur.
Bu açıdan bakıldığında ülkeyi yönetenlerin yıllardır yaptıkları birbirinin kopyası bütçeler ile tercihlerini hep patronlardan, zenginlerden, sermayeden yana kullandıkları ortadadır. Buna karşın söz konusu bütçelerde kaybeden hep halkın ezici çoğunluğunu oluşturanlar, alın teri ile geçim savaşı verenler olmuştur.
Çünkü bugüne kadar yapılan bütçelerde:
- Halkın, emekçiler olarak bizlerin bütçe hakkı yok sayılmıştır. Yani bütçe yapım süreçlerinde emekçilerin, halkın, onların temsilcileri olan sendikaların, konfederasyonların, meslek odalarının, birliklerin talepleri hiç dikkate alınmamıştır. Kamu gider ve gelirlerinin belirlenmesinde bizlere hiçbir söz hakkı tanınmamıştır. Halk adına bütçeyi denetlemekle görevli Sayıştay’ın yetkileri dahi kuşa çevrilmiştir.
Vergi adaletsizliği gittikçe derinleştirilmiştir. Hem dolaylı hem dolaysız tüm vergilerin yükü biz bordroluların omuzlarına yıkılmıştır.
- Üstelik bizden toplanan vergiler ne insanca yaşamaya yetecek bir ücret ne de “yol, su, elektrik” olarak bize dönmüştür. Bütçeden başta eğitim ve sağlık hizmetleri olmak üzere kamu hizmetlerine, yatırımlarına ayrılan pay gittikçe azaltılmıştır.
- Toplumsal cinsiyete duyarlı bütçeleme göz ardı edilmiştir. Yıllardır şiddete, güvencesiz istihdama maruz bırakılan kadınlar bütçede de yok sayılmıştır.
- Hem ücretlerimizden hem de tüketimimizden kesilen vergiler patronlara, “muafiyet”, “istisna”, “teşvik”, “vergi indirimi”, “vergi affı” olarak aktarılmıştır.
- Vergilerimiz, faize, Kur Korumalı Mevduat (KKM) sistemine, müşteri garantili şehir hastanelerine, yol, köprü, havaalanı, tünel inşaatı müteahhitlerine, “beşli çeteye”, sermayeye gitmiştir. Halkın itibarı ayaklar altına alınırken vergilerimiz sarayın mutfak harcamalarına, yüzlerce araçlık koruma konvoylarına, nereye, kime harcandığını bilmediğimiz örtülü ödeneklere gitmiştir.
- Savunma ve güvenlik adı altında yapılan harcamalar gittikçe şişirilmiştir. Kutuplaştırıcı, çatıştırmacı politikalarla, insan haklarının yok sayıldığı adaletsiz uygulamalarla hepimizin gelecek kaygısı büyütülmüştür.
Kısacası bugüne kadar yapılan bütçelerde aslan payı hep sermayeye, patronlara, savunma ve güvenlik adı altında silah sanayisine, çatışma ve savaşa ayrılmıştır.
Sonuçta emeği ile geçim mücadelesi veren tüm kesimlerin payına yoksullaşma, işsizlik, güvencesizlik ve gelir dağılımı adaletsizliği düşmüştür.
Değerli Basın Emekçileri,
Tüm bunlara rağmen iktidar alın teri ile yaşam savaşı veren ezici çoğunluğu içine ittiği tabloyu 2025 bütçesi ile daha da karartmayı hedeflemektedir.
Perşembe’nin gelişi Çarşamba’dan bellidir. Hem iktidarın mevcut ekonomik modeli hem de bunun bir parçası olarak arka arkaya açtığı tasarruf ve vergi paketleri ve son olarak OVP bu durumu ispatlamaktadır.
Bilindiği üzere 2019 sonundan 2023 Mayıs seçimlerine kadar olan dönemde düşük merkez bankası politika faizi, yüksek kura dayalı bir ekonomik model uygulanmıştır.
Dönemin Hazine ve Maliye Bakanı modeli şu cümleler ile özetlemişti. “Bu sistemden dar gelirliler hariç üretici firmalar, ihracatçılar kâr ediyorlar. Çarklar dönüyor”
2023 seçimlerinden hemen sonra geçilen mevcut ekonomik modelde de çarklar yine emeği ile geçinenlerin daha fazla yoksullaştırılması, işsiz bırakılması pahasına döndürülmektedir.
KESK olarak “rasyonel” diye cilalanan, “çare” olarak gösterilen ekonomik modelin, daha ilk günlerde IMF’siz IMF programı olduğuna dikkat çekmiştik.
Modelin temel ayakları olan 12. Kalkınma Planı, Orta Vadeli Program ve 2024 Bütçesi ile alın teri ile yaşam mücadelesi veren tüm kesimlere bir “Bermuda Şeytan Üçgeni Tuzağı” kurulduğunun altını çizmiştik. Aradan geçen bir yılı aşkın zamanda yaşananlar bizi haklı çıkarmıştır.
İktidar söz konusu modele geçer geçmez 2023 Mayıs seçimlerini kazanmak için kaşıkla verdiğini kepçe ile geri almak için düğmeye basmıştır.
- Önce KDV ve BSMV oranları, harçlar fahiş oranda arttırılmıştır. Ardında ek bütçenin yükü yine emekçilere, halka yıkılmıştır.
- “Tasarruf” adı altında servis, nöbet ücreti, mesai ücreti gibi kazanılmış haklarımız ortadan kaldırılmıştır. Kamu lojmanlarının ve sosyal tesislerinin ücretleri “ekonomiye kazandırma” adı altında arttırılmıştır.
- Kamuda işe, göreve alımlar sadece emekli olanların ve hayatını kaybedenlerin sayısı ile sınırlanmıştır. Kamu emekçileri sefalet düzeyine inen aylıklar nedeni emekli olamadığı için kamunun kapıları gençlere kapatılmıştır.
- Bugün “Tasarruf” adı altında kamunun elindeki iş makinaları satılmakta, çalışanların en çok ihtiyacı olan kamu kreşleri dahi “Maliyeti yüksek” denilerek kapatılmaktadır.
- Okullarda İşgücüne Uyum Programı (İYUP) adı altında haftanın sadece üç günü, günlük net 565 TL ücretle geçici temizlik görevlisi çalıştırılmasına geçilmiştir. Ancak kimse bu paraya evinden dahi çıkamadığı için okullar adeta çöplüğe çevrilmiştir.
Buna rağmen iktidar son OVP ile kamusal emeklilik ve sosyal güvenlik sisteminin tamamlayıcı emeklilik ile tasfiye edilip kıdem tazminatının ortadan kaldırılmasından emeklilik yaşının yükseltilmesine, “yeni nesil çalışma biçimleri” adı altında esnek-güvencesiz istihdamın yaygınlaştırılmasından ücret ve maaşların gerçekleşen değil, hedeflenen düşük enflasyon rakamlarına göre arttırılmasına kadar bir dizi saldırı ile elimizde kalan son haklara da göz koymaktadır.
Kısacası iktidar OVP ile emekçiler açısından 3 yıl ileriyi değil, 200 yıl geriyi, 19. Yüz yıl kölelik koşullarını hedeflemektedir.
İktidar son olarak 3 gün önce TBMM’ye sunduğu yasa teklifi ile Savunma Sanayi Destekleme Fonu’na kaynak aktarmak adına yeni bir soyguna daha hazırlanmaktadır.
Buna göre:
- Vergi beyannamelerinden gümrük idarelerine verilen beyannamelere, sosyal güvenlik kurumlarına verilen beyannamelere kadar her beyanname başına ikinci bir damga vergisi alınması,
- Tapu ve kadastro işlemlerinden, taşınmaz satışlarında alıcı ve satıcıdan ayrı ayrı 750 TL, diğer işlemlerde adına işlem yapılandan 375 TL,
- Limiti 100 bin Türk lirası ve üzerinde olan kredi kartlarının hamillerinden her bir kart başına yıllık 750 TL,
- Noterdeki işlemlerden, taşınmaz satışlarında tapuda alınan bedel kadar,
- Sıfır araçların tescil işlemlerinde 3.000 TL, ikinci el araçların her çeşit satış ve devirlerinde 1.500 TL
- Noterlik ücreti alınan diğer işlemlerde işlem başına 75 TL alınması hedeflenmektedir.
- Motor silindir hacmi 100 cm3 altında olan motosikletlerden, motor gücü 6 kW ve altı olan motosikletlerden bile Motorlu Taşıtlar Vergisi alınması hedeflenmektedir.
Kısacası yıllardır Filistin halkının yaşadığı acılar üzerinden sadece hamaset nutukları atmakla yetinen, İsrail ile askeri ve ticari ilişkilerini sürdürmek için her türlü yola başvuran iktidar hayat pahalılığı ve işsizlikle savaşmak yerine suni bir savaş tehdidi yaratmıştır.
Bu suni tehdidinin meyvelerini toplamak için “milli birlik ve beraberlik, aynı gemideyiz” gibi yıllardır tekrar ettiği nakaratlar ile elini bir kez daha bizlerin cebine atmaktadır.
Değerli Basın Emekçileri,
Burada sizlerle mevcut yoksulluğa, işsizliğe, gelir adaletsizliğine, milyonların artan borç yüküne ilişkin rakamları, verileri uzun uzadıya paylaşacak değiliz.
Ancak şu kadarını söylemeden geçmek de olmaz.
İktidar takla attırılan TÜİK rakamlarına dayanarak “Enflasyonda düşüş trendi sürüyor!” dese de bu suni rakamlara göre bile enflasyon düşmemiş, sadece baz etkisi ile artış hızı yavaşlamıştır.
Kaldı ki Türkiye %49,38’lik TÜİK enflasyon oranı ile bile OECD ülkeleri içinde de Avrupa ülkeleri içinde de açık ara öndedir. Avrupa’da Türkiye dışında çift haneli yıllık enflasyon yaşayan başka bir ülke yoktur. Avrupa’daki 31 ülkenin yıllık enflasyonu Türkiye’nin temmuz ayında %3.23 olan aylık enflasyonun altında kalmıştır.
Türkiye’de başta emekliler, asgari ücretliler, işsizler olmak üzere 70 milyon yurttaş yoksulluk sınırı altında, 30 milyon yurttaş ise açlık sınırının altında bir gelirle yaşam savaşı vermektedir.
Devletin resmi rakamları da tüm toplumu saran bu yoksulluğu, sefaleti teyit etmektedir.
Ülkede gelir dağılımı adaletsizliği de hiç olmadığı kadar derinleşmiştir.
Toplumun gelirden en fazla pay alan %5’lik kesiminin geliri, en düşük pay alan %5’lik kesiminin 28 katına çıkmıştır. En zengin %1’lik kesim toplam gelirin %19’unu alırken geriye kalan %99 gelirin %81’ini paylaşmaktadır.
Tıpkı enflasyonda olduğu gibi işsizlikte de TÜİK vasıtasıyla rakamlara takla attırılsa da bugün geniş tanımlı işsizlik oranı %27,2’ye çıkmıştır.
DİSK-AR çalışmasına göre geniş tanımlı kadın işsizliği %35,7’ye, geniş tanımlı toplam işsiz sayısı ise 11 milyona ulaşmıştır. Üstelik her 3 çalışandan 1’i kayıt dışıdır.
Emekçilerin, dar gelirli yurttaşların içine itildiği borç batağı da büyümüştür.
Çünkü ihtiyaç kredisinden konut kredisine taşıt kredisinden kredi kartlarına kadar tüm borçlanma faizlerinde astronomik artışlar yapılmıştır. Buna milyonlarca yurttaş maaşı-ücreti yetmediği için kredi kartına başvurmak zorunda kalmaktadır.
Batık kredi kartı borcu son 14 ayda %333 artışla 43,7 Milyar TL’ye çıkarken batık ihtiyaç kredisi borcu ise %81 artışla 45,8 Milyar TL’ye çıkmıştır.
Emekçilerin geliri eriyip borcu artarken Türkiye uluslararası sermayeye en yüksek faizi veren ülke konumuna getirilmiştir.
İktidar göz göre göre ülkenin geleceğini satmaktadır. Ülkemiz amacı istihdam yaratmak ya da yatırım yapmak değil, yüksek faizden beslenmek olan ‘köpek balıklarının’ av alanına çevrilmiştir.
Tüm bunlara rağmen ıstakoz yedikleri masalardan, meclis bahçesindeki kebap partilerinden, mangalda sucuk partilerinden fotoğraf paylaşanlar hiç utanmadan yoksullaştırdıkları milyonlara hala “kemer sıkın” demektedir.
Oysa emekçilerin, emeğin, yoksullaştırılmış halkın gittikçe kararan tablosu emekten, halktan yana bir bütçeyi yakıcı bir ihtiyaç haline getirmiştir.
Bizler emekten- halktan yana bir bütçe için:
- Öncelikle bütçe hakkımızın önündeki engellerin kaldırılmasını, halkın, emekçilerin bütçe süreçlerine etkin katılımının sağlanmasını istiyoruz.
- Kamu hizmetlerine ve yatırımlarına bütçeden ayrılan payın artırılmasını, piyasalaştırılmasına, tasfiyesine ve özelleştirme soygununa son verilmesini istiyoruz.
- Toplumsal cinsiyete duyarlı bir bütçenin hayata geçirilmesini, kadınların güvenceli istihdamının arttırılmasını, kadınları şiddetten koruyacak kamusal hizmetlerin genişletilmesini istiyoruz.
- Vergide ve ücretlerde adalet istiyoruz. Bunun için; tükettiğimiz her şeyden alınan KDV, ÖTV gibi tüm dolaylı vergilerin düşürülmesini,
- Gelir vergisi birinci dilim oranının %15 ten %10’a düşürülerek, yoksulluk sınırına kadar olan maaşların-ücretlerin birinci vergi diliminde sabitlenmesini,
- Kar, faiz ve servet gelirlerine tanınan ayrıcalıkların kaldırılmasını, belli bir servet düzeyinin üzerindeki zenginlerden servet vergisi alınmasını,
- Vergilerimizden oluşan bütçeden alıp Kamu Özel İş birliği (KÖİ) projelerine, Kur Korumalı Mevduat (KKM) sistemine aktarılan Hazine garantilerine son verilmesini,
- Vergilerimizin, ülkenin kaynaklarının güvenlikçi politikalara, silahlanmaya değil; istihdamın, üretimi arttırılması, yoksulluğun ve işsizliğin önlenmesi, adaletin, barışın ve demokrasinin tesis edilmesi için kullanılmasını istiyoruz.
- Maaşlarımızdaki kayıpların karşılanmasını; en düşük kamu emekçisi maaşının kira, aile, yakacak yardımları ile yoksulluk sınırının üzerine çıkarılmasını istiyoruz.
- Sözleşmeli, taşeron, ücretli, vekil gibi hür türlü güvencesiz istihdama son verilmesini, tüm kamu emekçilerinin güvenceli-kadrolu istihdam edilmesini istiyoruz.
Bu kapsamda KESK olarak “Geçinemiyoruz! Yoksulluğa Karşı Mücadelede Birleşiyoruz!“ şiarı ile tüm yurtta işyerlerinde, kent meydanlarında olacağız.
Kamu emekçisinden işçisine, asgari ücretlisinden emeklisine, çiftçisinden kadınlarına, gençlerine kadar halkın ezici çoğunluğunun haklarına yönelik saldırı dalgasına karşı birleşik ve ortak bir mücadeleyi örmek için çaba sarf etmeye devam edeceğiz.
30 Kasım 2024 tarihinde Ankara’da gerçekleştireceğimiz Merkezi Miting ile emeğin kürsüsünü kuracağız.
Buradan sizin aracılığınızla “bu düzene itirazım var” diyen tüm emekçilere, vatandaşlara seslenerek sözlerimizi tamamlamak istiyoruz.
Hepimiz biliyoruz ki yüzünü sermayeye sırtını emekçilere dönen bu düzen kendiliğinden değişmeyecektir.
Emeğimizi hedef alan saldırıların dalga kıranı bizleriz. Emeği, alın teri ile geçinenler, ezilenler olarak dünyanın en büyük çok sesli korosu bizleriz.
Tarihin sayfaları omuz omuza verdiğimizde karşımızdakileri kumdan kalelere dönüştürdüğümüz örneklerle doludur.
Gelin; insanca yaşamaya yetecek bir ücret, adil bir vergi sistemi, halk için emek için bütçe, güvenceli iş, güvenli gelecek için omuz omuza verelim.