Türkiye sermaye-devlet-mafya sarmalında devam eden kirli ilişkilerin ve iddiaların ortaya saçıldığı kritik bir süreçten geçmektedir. Son günlerde yoğun şekilde iktidar ve devlet içerisinde görev yapan, Susurluk sürecine ve öncesine kadar birçok isme uzanan mafya-çete ilişkilerine, uyuşturucu ticareti iddialarına, kamu gücünü iktidar mensuplarının da içinde olduğu rant kavgasından pay elde etmek amacıyla kullanmaya, hukuk dışı kirli işler ve ilişkilerin ortalığa saçılmış haline şahit oluyoruz.
ABD/NATO destekli oluşturulan kontrgerilla güçlerinin 12 Eylül öncesi ve sonrası karanlık birtakım ilişkiler içinde yeraltı organizasyonları kurduğu herkes tarafından bilinmektedir. Bugün bir kez daha açığa çıkan milletvekili dövdürme, Kürt iş adamlarını katletme, binlerce faili meçhul cinayet, gazete basma, aydınları, gazetecileri öldürme gibi kanlı eylemler de bu vesileyle yeniden ifşa olmaktadır.
Susurluk kazasıyla ortaya çıkan, Meclis Araştırma Komisyon raporlarına da yansıyan ancak o dönemde üstüne gidilmemesi, hesaplaşma ve yüzleşmenin olmaması nedeniyle 1990’lı yılları aşan bir durumla karşı karşıyayız.
Daha önce iş birliği ve ortaklık içinde oldukları cemaat ile girdikleri iktidar-rant kavgası sonrası gelişen 15 Temmuz darbe girişimi ve ardından yaşanan sivil darbe sürecinde tüm kirli çamaşırları ortalığa saçılan iktidar bloğu şimdi de mafya-çete-uyuşturucu ilişkileri yüzünden yeni itiraflarla karşı karşıya. Bu dönemde yaygınlaşan şiddet politikaları, keyfilik ve hukuksuzluk, ihale kanunundaki sayısız değişikliğin yarattığı denetimsizlik, yağma ve talanın bir sermaye birikim aracı olarak kanıksanması, mafya-tarikat-devlet-sermaye arasındaki ayrımları giderek silikleştirmiştir.
İki binli yıllarda iktidara gelen ve bugün Tek Adam Rejimine dönüşen iktidar bloğunun tarikat-mafya ve siyaset ilişkilerinin iç içe geçmiş, parçalı yapısı tüm ülkeyi uçurumun kenarına getirmiş durumdadır.
Ülkemizde uzun süredir Kürt sorununda sürdürülen çözümsüzlük ve savaş politikalarında bu gayri hukuki mafya/kontrgerilla güçlerinin devlet tarafından kullanıldığını bir kez daha açığa çıkarmıştır. Bu konuda barışçıl ve demokratik çözümü reddeden iktidarlar tarafından sürekli terörle mücadele, gayri nizami harp adlarla bu güçler meşrulaştırılmıştır. Ülkemizin temel sorunlarının çözümsüzlüğü hukuk dışı yol ve yapıları güçlendirirken, bu yapılar güçlendikçe demokrasiden, hukuktan fersah fersah uzaklaşma yaşanmıştır. Nitekim içinden geçtiğimiz anayasanın rafa kaldırılması, ülkenin genelgelerle, keyfi kararlarla yönetilmesi bu sürecin ürünü olarak ortaya çıkmıştır.
Öte yandan bu güçler iktidarların desteği ile devlet yetkilerini kullanarak insanlık suçları işlemişler, uyuşturucu trafiğinin başına geçmişler, kanlı cinayetler, el koymalar ile servet/sermaye birikimi yaratmışlardır.
Bu sermaye düzeni bütün yönleri ile çürümüş ve çöküşe geçmiştir. Sömürü, yolsuzluk ve mafya/siyaset cenderesinde yıllardır işçiler, emekçiler, kadınlar ve gençler ezilmekte, baskı ve sindirme politikaları ile karşı karşıyadır. Açıktır ki sermaye sınıfının, tek adam rejiminin denetimine giren yargının bu çürümüşlüğün, hukuk dışı ilişkilerin üzerine gitme “niyeti” yoktur.
Türkiye bu karanlık ilişkilerle anılmak ve bunun bir parçası olmak zorunda değildir. Emek, demokrasi, laiklik ve barıştan yana olan tüm kesimler olarak her gün sosyal medyada bu filmi izlemek zorunda değiliz. Artık dur demenin tam zamanıdır.
Bu çürümüşlüğe, devlet-sermaye-mafya-tarikat düzenine karşı emekten yana, laik ve demokratik bir Türkiye, barış içinde bir arada yaşam için mücadele etme, sorumlulardan hesap sorma zamanıdır. Düşlediğimiz ülke ve dünyayı kuracak tek şey de emekçilerin, halkın birlikte, örgütlü mücadelesidir. Herkesi bu mücadeleyi yükseltmeye çağırıyoruz.
Mafyanın, çetenin, tarikatın ve her tür karanlığın merkezine yerleştiği bu düzenin tuğlasını emekçiler çekecek, duvarı yıkacaklar.