Anasayfa / MANŞET / CUMHURİYETİN KURULUŞUNUN 96. YILINDA; Barışı ve Birarada Yaşamı Esas Alan, Emekten Yana, Eşitlikçi, Özgürlükçü, Laik, Demokratik Bir Cumhuriyet Ekmek ve Su Kadar İhtiyacımızdır!

CUMHURİYETİN KURULUŞUNUN 96. YILINDA; Barışı ve Birarada Yaşamı Esas Alan, Emekten Yana, Eşitlikçi, Özgürlükçü, Laik, Demokratik Bir Cumhuriyet Ekmek ve Su Kadar İhtiyacımızdır!

Emperyalist işgale karşı Türkiye’de yaşayan farklı kimlik, kültür ve inançlara sahip halkların omuz omuza verdikleri mücadelenin zaferle sonuçlanması sonrası kurulan Cumhuriyet’in üzerinden 96 yıl geçti.

Bir asırlık geçmişe rağmen Cumhuriyet demokratik bir yapıya kavuşturulamamışken, 17 yıllık AKP iktidarında adım adım tekçi ve otoriter bir yapıya bürünmüş, parlamento işlevsiz hale getirilmiş, kutuplaştırma siyaseti derinleştirilmiş, dinci-milliyetçi sentezin uygulanması ile cumhuriyet neredeyse fiilen ortadan kaldırılmıştır. AKP’nin 2023 hedefinin gerçekleşmesi durumunda son kırıntılarının da ortadan kaldırılacağı anlaşılmaktadır.

Cumhuriyet’in 96 yıllık tarihinde en genel tanımla demokrasinin tüm kurum ve kurallarıyla hayata geçirilemediği, “cumhur’a rağmen cumhur için” anlayışının egemen olduğu görülmektedir. Kendisini “Cumhur İttifakı” olarak adlandıran AKP+MHP ittifakının ve işbirlikçilerinin cumhurun iradesini hiçe sayan, onu yoksullaştıran, yoksunlaştıran politikaları bu anlayışın son örneğidir.

Geride bıraktığımız yaklaşık bir asırda farklı kimlik ve inançlara sahip halkların bedenlerini siper ederek kazandıkları mücadelenin antiemperyalist, halkçı, barıştan, eşitlikten ve özgürlükten yana değerleri tekçi bir zihniyetle görmezden gelinmiştir. Bu yaklaşımlarla oluşturulan ve kapitalist devlet modeline dayanan egemenlik ilişkisi, demokratik bir cumhuriyetin yeşermesini engellemiştir.

AKP iktidarı döneminde, bırakalım Cumhuriyetin demokratikleştirilmesini, mevcut kazanımlar birer birer ortadan kaldırılmış, gericiliğe ve tekçiliğe dayalı bir yönetim anlayışı hâkim hale getirilmiştir. Dinin tek mezhep üzerinden kontrolüne dayalı olan ve bu nedenle de uygulanması sorunlu olan laiklik ilkesi bugün tekçiliğin bir tezahürü olan tek mezhep-tek inanca dayalı zihniyetin (diyanetin varlığı -üstüne üstlük tekçi yapısı- zorunlu din dersi vb.) kendini İslamcı bir devlet olarak kurumsallaştırmak istemesiyle sistematik bir saldırı ile karşı karşıyadır. Örneğin; Diyanetin 2020 bütçesinin sekiz bakanlığı geride bıraktığı, bu bütçeden milyonlarca liranın cemaatlerin hâkimiyetinde olduğu derneklere aktarılacağı görülmektedir.

Dil, inanç, kültür, etnik yapı gibi aralarındaki tüm farklılıklara rağmen Cumhuriyet`in kuruluş sürecinde birlikte mücadele eden, aynı mezarlarda koyun koyuna yatan halklar bugün çeşitli vesilelerle birbirine karşı kışkırtılmaya, birbirine düşman edilmeye çalışılmaktadır. Yüzyıllardır birarada yaşayan halkların etnik kimlik ve inanç üzerinden birbirine düşman edilmeye çalışıldığı Ortadoğu ve Suriye’de emperyalistlerin paylaşım ve güç savaşları devam etmektedir. Son olarak Suriye’nin toprak bütünlüğüne yönelik AKP iktidarının ve emperyalistlerin gerçekleştirdiği yayılmacı müdahale de aynı amacı taşımakla birlikte tek adam rejiminin meşruiyet krizinin derinleşmesi, yerel seçimlerde alınan yenilgi, ekonomik kriz ve toplumsal desteğin giderek erimesi karşısında içeriye yönelik konsolidasyon hedefi de taşımaktadır. Tam da bu süreçte baskıların, gözaltı ve tutuklamaların, gösteri ve toplanma özgürlüğüne yönelik müdahalelerin zirve yapması ve kayyum politikasının hız kazanması da bunu doğrulamaktadır. Bu politikalar ülkemizde toplumsal gerginliği, şovenizmi, milliyetçiliği daha da yükseltmekte, sorunların barışçıl yollarla çözümünü zorlaştırmaktadır.

Geldiğimiz aşamada Cumhuriyet sadece siyasal bir kriz ile değil ekonomik krizle de karşı karşıya gelmiştir. Gelir adaletsizliği, emeğin güvencesizleştirilmesi, ücretlerin düşürülmesi ve sosyal hakların gasp edilmesiyle emekçi sınıfların yaşamını doğrudan etkileyen bölüşüm sorunu giderek daha da ağırlaşmıştır. Tüm emekçilerin, çalışma koşulları esnekleştirilip iş güvenceleri ellerinden alınarak taşeronlara teslim/ güvencesizliğe terk edildiği ülkemiz Türkiye Cumhuriyeti’nin aslen taşeron cumhuriyetine dönüştürüldüğü bir süreç bizlere dayatılmaya çalışılmaktadır.

Tüm yurttaşların parasız, eşit, nitelikli, erişilebilir ve anadilinde kamu hizmeti alma hakkını yok sayan düzenlemelere her gün bir yenisi eklenmektedir. Toplumsal yaşam siyasal İslam’ın referansları temel alınarak cinsiyetçi, piyasacı, gerici ve otoriter biçimde dizayn edilmeye çalışılmaktadır.

İktidar bloku hem Cumhur’un en üst iradesini temsil eden parlamentoyu işlevsiz hale getirirken hem de muhalif belediyelere kayyum atayarak yerelin iradesini ayaklar altına almaya devam etmektedir.

Emekçilerin örgütlenme özgürlüğünü, grevli toplu sözleşme hakkını teminat altına alan uluslararası sözleşme ve anlaşmalar bir yana mevcut anayasa ve yasalar bile yok sayılarak emekçiler sefalet koşullarında yaşamaya itilmekte ve gelecekleri çalınmaktadır.

Diğer taraftan emekçilerin hak ve çıkarlarını korumak ve geliştirmekle görevli mücadele örgütleri olan sendikaları hedef alan baskılar tüm hızıyla sürmektedir. 15 Temmuz darbe girişimi bahane edilerek ilan edilen OHAL ismen kalkmış olsa da uygulamaları kalıcılaştırılarak bir yönetim biçimi haline getirilmiştir. OHAL’den bu yana, AKP iktidarının faşizan rejimine boyun eğmeyen, zulüm karşısında diz çökmeyen üyelerimizden 4769’u haksız hukuksuz bir şekilde işlerinden atılmıştır. Barış akademisyenleri üniversitelerinden atılarak haklarında davalar açılmış, kimisi tutuklanmış, 3 yıldan sonra “pardon” denilerek açılan davalar beraatle sonuçlandırılmaya başlanmıştır. Barış savunucuları, basın emekçileri, avukatlar, muhalif siyasetçiler, öğrenciler, kadınlar, belediye başkanları, kısacası onbinlerce muhalif düşüncelerinden, demokratik haklarını kullandıklarından dolayı cezaevlerine konulmuştur. Seçme ve seçilme hakkı defalarca gasp edilmiştir. Ülke gerçek anlamda yarı açık cezaevi haline getirilmiştir.

Cumhuriyetin 96. yılında AKP ve tek adamın politikalarıyla gittikçe anti-demokratikleşen ülkemizin, cumhuriyetin demokratikleşmesi daha da yakıcı bir ihtiyaç haline gelmiştir. Bunun için görüntüyü kurtarmaya, imaj tazelemeye yönelik “yargı reformu paketleri” değil; tek adam rejimine son veren, eşitlikçi, özgürlükçü, demokratik, laik yeni bir anayasa derhal gündeme alınmalıdır. 

Emek mücadelesi ile demokrasi mücadelesi arasındaki kopmaz bağları gören, gücünü fiili ve meşru mücadeleden alan kamu emekçilerinin örgütü KESK, gerçek anlamda demokratik bir cumhuriyetin ancak emekçilerin mücadelesiyle kurulacağının bilinciyle üzerinde oluşturulan tüm baskılara rağmen başta bu ülkenin kamu emekçileri olmak üzere tüm halkın hak ettiği, özlemini duyduğu bir ülkeye ve dünyaya kavuşacakları günü yakınlaştırma mücadelesinden asla taviz vermeyecektir. Halkların, emekçilerin, işçilerin kendi haklarındaki kararların öznesi olacağı bir cumhuriyet idealini savunmaya devam edecektir.

KESK, başta emeğin hakkı, sendikal özgürlükler olmak üzere ülkemizin tam bağımsızlıkçı, eşitlikçi, özgürlükçü, halkçı, laik, barıştan yana, hukuku üstün tutan demokratik bir cumhuriyette yaşamak için mücadeleyi kararlılıkla sürdürecektir.

KESK YÜRÜTME KURULU

Print Friendly, PDF & Email


İLİŞKİLİ YAZILAR

TÜRKİYE SPOR YAZARLARI DERNEĞİ’NE KAYYUM ATANMASINI ANTİDEMOKRATİK

Gazetecilik toplumun doğru bilgiyle donanabilmesi ve demokrasimizin denge içinde işleyebilmesi için vazgeçilmezdir. Gazetecilerin, bu önemli ...

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

1 × 4 =

Örnek Resim