Dersim Hozat’tan başlayıp Ovacık (Torunoba mevki) sınırlarına sıçrayan Munzur Vadisi Milli Parkı sınırları içerisinde ve Vartinik bölgesinde gerçekleşen orman yangınlarını yerinde görmek üzere KESK Eş Genel Başkanımız Mehmet BOZGEYİK, EĞİTİM SEN MYK üyesi İkram ATABAY, SES Eş Genel Başkanı Selam ATABAY, TARIM ORKAM-SEN Genel Başkanı Ahmet KELEŞ ve MYK üyesi Serap BAYSAL, BES Genel Başkanı A. Bahadır BERDİCİOĞLU ve MYK üyesi İsmet TEMEL, ESM MYK üyesi Hamit CANSEVER, TÜM BEL-SEN MYK üyesi Bülent TÜRKMEN’den oluşan KESK heyeti Dersim’e giderek yanan ormanları yerinde incelemiştir. Heyetin incelemelerine dair raporu emekçilerin ve kamuoyunun bilgisine sunuyoruz.
Kapitalizmin Rant Ve Talan Politikaları Doğayı Katlediyor!
Munzur vadisi Fırtına Veli bölgesinde 140 hektar alanın yangından etkilendiği, valiliğin ifade ettiğinin aksine sadece bitki örtüsünün değil, 100 yılık ağaçların da yandığı; yangına çok geç müdahale edilmesi nedeniyle yangına karşı doğal koruması olan ardıç ağacının köklerinin yanmasından kaynaklı yüzlerce ardıç ağacı ve meşe ağacının da yandığı gözlemlenmiştir. Yine Hozat bölgesinde 340 hektar alanın yandığı bilgisi yerel kaynaklar tarafından heyetimize aktarılmıştır.
Doğaya karşı katliamların her gün yaşanmasında kapitalizmin rant ve talan politikalarının payı vardır. Doğayı, sermaye ve pazar ürünü nesnesi haline getiren sistem suçludur. Doğa ve insanı kontrolüne alarak yaşama akışının önüne set olan sistemin gerçekliği bilinmektedir. Toplumun beynini kemiren, duygu ve düşünceyi körelten sisteme karşı doğa ve insan birlikteliğini tarihselliğiyle ele almak hakikati ortaya serecektir. Azami karın geçerli kıldığı; tüm insanlık değerlerinden soyutlanmış ucube bir yaşam ya da mezarda çürümeye terk edilmiş bir bedendir. Tüm toplumlara dayatılan bu politikalara karşı çıkmak EKOLOJİK düşünsel yaşama merhaba demek, demokratik yaşama doğru güçlü bir akıştır. Dolayısıyla tarihsel bir mücadele hakikatiyle yol alma zihniyet devrimi, kapitalist zihniyetle büyük bir savaşım, tutum büyük bir emekle var olacaktır. İnsan emeğiyle zafere ve onurlu yaşamaya değer tek şey mücadele etmektir.
Birçok kurum ve kişi ile gerçekleştirdiğimiz görüşmelerde Dersim’de çıkan yangınların güvenlik politikalarının uygulandığı dönemlerde sistematik olarak arttığı ve söndürme çalışmalarının da bu dönemde uygulanmadığı ya da halkın/kamuoyunun baskısı sonrasında oldukça geç başladığı ifade edilmiştir. Batı illerinde yangınlar sonrası hızla villalar yükselirken Dersim’de ise kalekol denilen devasa karakolların inşa edilmesi bu yaygın düşünceyi, değerlendirmeyi doğrular niteliktedir.
Güvenlik politikaları adı altında yapılan kalekollar aynı zamanda bir ekolojik yıkımı ifade etmektedir. Çünkü kalekollar ortaçağdaki korunaklı kaleler gibi hâkim tepelere kurulmuş, inşa edildikleri tepelerin çevresindeki ormanlık alanlar tıraşlanıp civarındaki ormanlar ve yaylalar güvenlik bölgesi olarak ilan edilerek sivillerin girişine kapatılmıştır. Bu salt güvenliğe indirgenmiş bakış açısının iki amacı vardır; Birincisi ağaçtan arındırarak kalekolların görüş alanını olabildiğince genişletmektir. Bu şekilde aynı zamanda karşı taraftan gelebilecek muhtemel tehlikeyi bertaraf etme hedeflenmektedir. İkincisi ise bölgedeki nüfusun doğal kaynaklara erişimini zorlaştırarak, hatta tamamen engellemek suretiyle göçe zorlayarak insansızlaştırılmış bölgede denetimi sağlamaktır.
Dersim’in Hozat ilçesine bağlı Kuru Kaymak köyü ile Koçeri mezrasında 17 Ağustos tarihinde askeri operasyon sonrası başlayan orman yangınına 13’ncü güne kadar müdahale edilmediği, yangına müdahale etmek isteyen yurttaşların askerlerce engellendikleri iddiası güvenlik, insansızlaştırma-orman yangınları ilişkisini güçlendirmektedir.
Güvenlik politikaları ile Dersim gibi özel bir doğaya sahip binlerce canlı türünün yaşadığı ortamda bazen bir izli merminin bir kayaya çarparak yaratığı kıvılcımın bile büyük bir yangına sebep verebileceği gerçekliği, bizim bu tarz hassas bölgelerde güvenlikçi politikalarda ısrar etmeyi değil var olan doğayla barışık bir yaşamı yeniden kurmamızı zorunlu kılmaktadır.
KESK Heyeti olarak; bu gerçeklikten hareketle aşağıdaki tedbirlerin, uygulamaların hayata geçirilmesini talep etmekteyiz.
- Doğanın sahibi değil, bir parçası olduğumuz bilinci bir anlayış ve kültüre dönüşmeli, kalıcı politikaya dönüşerek kamusal hizmetler de buna göre düzenlenmelidir.
- Güvenlik adı altında baraj yapımı, orman katliamı, yangın çıkarma ve müdahale etmeme/geç müdahale etme gibi uygulamalara son verilmelidir.
- Ormanda çalışan emekçilerin çalışma ve yaşam koşulları iyileştirilerek daha verimli çalışma ortamı yaratılmalıdır.
- Orman yangınlarıyla mücadele eylem planları kamuoyuna net bir şekilde açıklanmalı, gerekli olan araç ve gereçler eksiksiz temin edilmeli, bu konuda yapılan ihalelerde şeffaflık ilkesi esas alınmalıdır.
- Orman yangınlarıyla mücadele edilmesi için emekçilerin güvenceli istihdamı sağlanmalı, işçi sağlığı ve güvenliği tedbirleri tüm boyutlarıyla uygulanmalıdır.
- Sendikalar, Ekoloji örgütleri ve halkın da katılımı sağlanarak “Kuraklıkla Mücadele Eylem Planı” hazırlanmalı, ranta açılan ve ormansızlaştırılan alanlar yeniden doğal yapısına uygun şekilde yeşil alana dönüştürülmeli, ekolojik tahribat giderilmelidir.