KESK Eş Genel Başkanı Mehmet Bozgeyik bugün (09.12.2021) 11.30da, konfederasyonumuz merkezinde MYK üyemiz Gönül Kural Şimşek ile 10 Aralık İnsan Hakları Günü dolayısıyla basın açıklaması gerçekleştirdi.
Eş Genel Başkanımız Mehmet Bozgeyik’in okumuş olduğu basın açıklaması metni aşağıdadır.
Ekonomik Kriz ve İnsan Hakları, Sendikal Hak İhlallerinin Gölgesinde 10 Aralık İnsan Hakları Günü
Yarın, 10 Aralık İnsan Hakları Günü!
İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi[1] (İHEB) 10 Aralık 1948’de Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu tarafından kabul edildi. 530 versiyonu ile dünyada en fazla dile tercüme edilen belge olma özelliği taşıyan İHEB’in 1. Maddesi “Bütün insanlar özgür, onur ve haklar bakımından eşit doğarlar. Akıl ve vicdanla donatılmışlardır, birbirlerine kardeşlik anlayışıyla davranmalıdırlar” demektedir. İHEB sendikal hareketin çalışma alanına giren örgütlenme özgürlüğü, ifade özgürlüğü, kölelik yasaklanması, keyfi tutuklanmanın yasaklanması, cinsiyet eşitliği konusu, çalışma, beslenme, konut, sağlık hakkı vb. çok çeşitli temel hak alanına ilişkin prensipleri ortaya koymaktadır. Esasen, başta 1. Madde olmak üzere İHEB’in ele aldığı kapsamlı konular insan hakları ve özgürlüklerinin temel niteliğini ortaya koymaktadır: özgür, onur ve haklar bakımından eşit olmak temel bir meseledir. İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinin kabulünde biz işçilerin ve emekçilerin, toplumun ezilen kesimlerinin mücadelesi önemli bir yere sahiptir.
Bugün de mücadelemize devam etmemiz, mücadelemizi yükseltmemiz gerektiği açık çünkü savaş ve sömürüye dayalı kapitalist sistemin ve neoliberal politikaların hakim olduğu mevcut düzen dünyanın farklı yerlerinde bilhassa da Orta Doğu’da ağır insan hakları ihlallerine yol açmaktadır. İzlenen savaş ve şiddet politikaları toplumun farklı kesimlerini bilhassa da kadınlar, çocuklar, yaşlılar, etnik ve dini azınlık grupları derinden etkilemeye devam etmektedir. Emperyalist, gerici güçler sermayenin sınırsız ve koşulsuz dolaşımı icin kan dökmeye, işgale devam ediyorlar. Irak, Suriye ve Afganistan Orta Doğu coğrafyasındaki savaş politikalarının en belirgin uygulandığı ülkeler arasındadır. Türkiye’de de şiddet ve silahlı çatışmalardan kaynaklı sorunlar ağır insan hakları ihlallerine yol açmaktadır. 2013-2015 yılındaki barış görüşmelerinin sona erdirilmesinin ardından Kürt meselesinde şiddet politikalarına dönülmesi sonucunda uygulanan sokağa çıkma yasakları, kent merkezlerine varan silahlı çatışmalar yaşam hakkı, sağlık hakkı, çalışma hakkı, eğitim hakkı, konut hakkı vb. alanlarda ağır ihlallere yol açmıştır ve bu ihlallerin etkileri hala devam etmektedir. 15 Temmuz 2016’daki darbe girişiminin ilan edilen ve resmi olarak kaldırıldığı iddia edilse de uygulamaları hala devam eden OHAL uygulaması da KHK’lar ile ihraçlar başta olmak üzere ağır hak ihlallere yol açmıştır, hala da açmaya devam etmektedir. İfade özgürlüğü, örgütlenme, toplantı ve gösteri hakkı gibi temel hakları engelleyen anti demokratik uygulamalar hız kesmeden devam etmektedir. Yetkililerin ayrımcı sözleri mülteciler, kadınlar, Kürtler, LGBTIQ+ bireyler vb. kesimleri hedef almaktadır.
İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin 23. Maddesi çalışma hakkını düzenlemekte ve herkesin kendi işini özgürce seçme, eşit işe eşit ücret, ayrımcılığa uğramama, insan onuruna yaraşır bir ücret alma, sendika kurma veya üye olmak haklarını düzenlemektedir. Bu konu sendikal mücadelemizin asli boyutlarından birisi olan çalışma hakkı ve iş güvencesi ile ilgilidir. Ayrıca, kamu hizmetlerinin niteliğine de doğrudan etki etmektedir. Ne var ki, ülkemizde özellikle de iş güvencesi açısından durum her geçen gün kötüleşmektedir. Beş yıl önce kamuda istihdam edilen her 100 kamu emekçisinden 5’i sözleşmeli personel iken bugün kamuda istihdam edilen her 100 kamu emekçisinden 15’i sözleşmeli personeldir. İstisnai bir istihdam olması gereken sözleşmeli istihdam eğitim ve sağlık alanı başta olmak üzere neredeyse tüm asli ve sürekli hizmetleri de kapsar biçimde adeta kural haline gelmiştir.
KESK olarak Evrensel Beyannameden dikkat çekmek istediğimiz bir diğer madde ise “herkesin kamu hizmetlerinden eşit bir biçimde yararlanma hakkı vardır” düzenlemesinin yer aldığı Madde 21/2’dir. Başta eğitim ve sağlık olmak üzere kamu hizmetlerinden herkesin eşit yararlanamama sorunun devam ettiğini belirtmek isteriz. Kamu hizmetlerinden eşit yararlanmanın önündeki en temel engel: anadilinde kamu hizmeti sunulmamasıdır. Bir diğer önemli faktör ise kamu hizmetlerine yeterince bütçe ayrılmaması nedeniyle nitelikli kamu hizmetinin toplumun her kesimine ulaştırılmamasıdır. Kamuda birçok alanda personel açığı bulunmaktadır. Ancak, bütçenin kamu hizmetlerini değil bir avuç şirketi öncelemesi, savaş ve silaha yatırım yapması nedeniyle bu hakkın kullanılmasının önüne daha fazla engel konulmaktadır.
Türkiye birçok alanda ağır hak ihlallerinin yaşandığı bir ülkedir. Tabi, bu ihlallere yol açan temel birçok sorun bulunmaktadır. 20 Temmuz 2016’da sadece birkaç aylığına ilan edildiği söylenen fakat bazı yönleriyle hala yürürlükte olan Olağanüstü Hal uygulaması bu sorunların başında gelmektedir. KHK’larla ihraç edilen 130bin civarındaki kamu emekçisi arasında 4284 üye ve yöneticimiz bulunmaktadır. Bağımsız ve etkili bir başvuru yolu olmadığını en başından beri ifade ettiğimiz OHAL İşlemlerini İnceleme Komisyonu’nun da işlevsiz olduğunun artık tescillendiğini ifade etmek isteriz. Diğer yandan OHAL uygulamalarının devamını sağlayan 7145 sayılı Kanun’un 26. maddesi ile 375 sayılı KHK’ye eklenen geçici 35. Madde eliyle ihraçlar devam ediyor. Uzatılmış OHAL diye adlandırılan 35. Madde üzerinden her bakanlık bünyesinde bakanlık oluru ile bir komisyon kurulmakta, OHAL KHK’leri ile yapılan ihraçlarda olduğu gibi ‘mensubiyet’, ‘iltisak’ya da’irtibat’ kavramları üzerinden yedi gün içinde savunma istenmekte, kısa sürede de önceden alındığı net olan ihraç kararları verilmektedir. Bunun en son örneğini, birkaç hafta önce Diyarbakır Eğitimsen şubelerimizden üye ve yöneticilerimizin ihraç edilemesinde yaşadık. Esasen, birçok ihraç dosyasında aradan yıllar geçmiş olmasına rağmen insanların öğrenciliklerinden, memuriyete başlamadan önce haklarında açılan ve beraat ile takipsizlikle ya da kovuşturmaya yer olmadığına dair kararlarla sonuçlanan davalar ihraç için yeterli görülmektedir.
Kadınlar her gün evde, işte, okulda, sokakta erkek ve erkek devlet şiddetine maruz kalmakta ya da şiddet tehdidi altında yaşamlarını sürdürürken, siyasal iktidar kadına yönelik şiddeti önlemek ve kadın kazanımlarını geliştirmek yerine, kadın düşmanı politikaların sürdürücüsü olmaya devam etmektedir. Dünyada ve ülkemizde milliyetçi muhafazakâr iktidarlar, pandemiyi de fırsat bilerek kadın kimliğine dönük saldırılarını arttırırken, AKP iktidarı tekçi, gerici ve cinsiyetçi temelde oluşturmayı tasarladığı yeni toplumsal düzenin inşası için kadın kazanımlarını zayıflatmayı temel almış, baskı mekanizmalarını tümüyle seferber ederek kadınları ev içinde ve kamusal alanda iradesizleştirmeye dönük saldırılarına hız vermiştir. İstanbul Sözleşmesi’nin bir gece yarısı feshinden sonra şimdi de 6284 sayılı yasa gibi şiddeti önlemede etkili yasal kazanımlar hedef gösterilmekte ve eril yargının cezasızlık politikası kadına yönelik şiddetin artmasına neden olmaktadır. Böylesi bir dönemde İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmek siyasal iktidarın toplumsal cinsiyet eşitliğine bakış açısını ortaya koymaktadır. İzlenen politikalar kız çocuklarının okuldan ayrılıp erken yaşta evlenmesine yol açmaktadır.
Ülkemizdeki ekonomik kriz günden günde değil artık her saat, saniye derinleşmektedir. Siyasal iktidarın yanlış ekonomik politikaları nedeniyle döviz kurlarındaki artış son haftalarda kontrolden çıkmıştır. Ocak başında 7,37 olan dolar kuru bugün 13,65 TL dir. İzlenen yanlış ekonomi politikaları sonucunda işsizlik artmış, gelir adaletsizliği derinlemiş ve milyonlarca insan açlık sınırının altında yaşamaya mahkum edilmiştir. Karşı karşıya olduğumuz ekonomik kriz kayıt dışı çalışmanın, çocuk işçiliğinin artması, eşit işe eşit ücret ilkesinin ihlal edilmesi vb. sorunları daha da derinleştirecektir. Ekonomik kriz ucuz işgücü olarak görülen mültecilere yönelik sömürüyü de arttıracaktır. Ekonomik ve sosyal hakların tam anlamıyla kullanılabilmesinin yolu bütçenin yapılma biçimi ve bütçe kalemlerinin ağırlığıdır. KESK olarak 2022 bütçesine dikkat çekmek için yaklaşık bir aydır bunun için ülke çapında bir çalışma yürütüyoruz. Taleplerimiz doğrultusunda, 18 Aralık’ta 2021 Cumartesi günü Diyarbakır ve İzmir’de; 19 Aralık 2021 Pazar günü İstanbul ve Ankara’da düzenleyeceğimiz mitingler düzenleyeceğiz.
Aralık 2019’da ortaya çıktığı andan bugüne 270 milyondan civarında vakanın olduğu ve 5 milyondan fazla insanın yaşamına mal olan COVID-19 pandemisi ülkemizde de toplumun geniş kesimlerini etkilemektedir. Türkiye’nin pandemi döneminde dünyada vatandaşlarına doğrudan gelir desteği veren ülkeler sıralamasında son sıralarda yer almıştır. Bu süreçte kamu emekçilerinin çalışma koşuları kötüleşmiş, salgını atlamak için gereken kişisel koruyucu ekipmanlar, maske, test ve aşı açısından sorunlar yaşanmıştır ve hala yaşanmaya devam etmektedir. Bu süreçte başta sağlık emekçilerinin çalışma koşulları ağırlaşmış, COVID-19’a yakalanan sağlık emekçileri sorunlar yaşamış, yaşamını yitirmiştir. Sağlık emekçileri çalışma koşullarına dikkat çekmek ve sorunları protesto etmek için çeşitli eylem ve etkinlikler düzenlemiştir. Örneğin, sağlık ve sosyal hizmet alanındaki sendikamız SES bu hafta iş bırakma eylemi gerçekleştirmiştir. Maalesef, pandeminin kötü idare edilmesinin yansımaları sadece sağlık alanıyla sınırlı kalmamıştır eğitim, taşımacılık, posta ve dağıtım vb. iş kollarındaki emekçilerin çalışma koşulları ağırlaşmıştır.
KESK olarak yaşanan hak ihlallerine, yanlış uygulama ve politikalara hayır diyoruz. Bu çerçevede, iş yerlerimizde sendikal faaliyetlerimize devam ediyor, içinde bulunduğumuz durumu kamu emekçilerine aktarıyoruz. Gerçekleri ifade etmek ve adalet talep etmek için gerçekleştirdiğimiz bu sendikal etkinliklerden rahatsız olan kurum temsilcileri ve yetkililer üye ve yöneticilerimize yönelik idari soruşturmalar, kademe durdurma, maaştan kesim, sürgün vb. idari yaptırımlar uygulamaktadır. Ayrıca, sendikal hak ve özgürlükler kapsamında gerçekleştirdiğimiz basın açıklaması ve gösterileri de evrensel olarak kabul edilmiş ve anayasal güvence altında olmalarına rağmen kolluğun müdahalesi, soruşturma ve davalarla ile engellenmeye çalışılmaktadır.
Sonuç olarak, iktidar temsilcilerinin ve bir avuç zenginin dışındaki herkesi doğrudan veya dolaylı olarak etkileyen ağır insan hakları ihlalleri karşısında daha etkili mücadele yürütmek gerektiği aşikar. Yetkililere böylesi ihlallere yol açan mevzuattaki düzenlemeleri ve uygulamaları vakit geçirmeden değiştirmeleri çağrısında bulunuyoruz. Temel hak ve özgürlüklerini kullanmak isteyen üye ve yöneticilerimize yönelik baskıya son verilmelidir. Bu ihlaller karşısında yargının görevini etkili bir biçimde yerine getirmesi gerekir. Yargılanması gerekenler haklarını ve özgürlüklerini talep edenler değil, bunları ihlal edenlerdir. BM, ILO, Avrupa Konseyi’nin ilgili insan hakları kurullarını görevlerini yerine getirmeye çağırıyoruz.
Tüm bu hususların dile getirdikten sonra, KESK olarak bu ihlalleri giderme konusunda daha fazla mücadele etme sorumluluğumuz olduğunun farkındayız. Bu bağlamda, kamu emekçileri olarak karşı karşıya olduğumuz sorunları ve ihlalleri bütçe hakkımızla ilgili yaptığımız mitingler örneğinde olduğu gibi işyerlerimizden başlayarak sokaklara ve alanlara taşıyacağız. Bu konuları yetkililerle yaptığımız toplantılarıda dile getirmeyi sürdüreceğiz. İnsanca yaşamaya yetecek bir ücret için, hukukun üstünlüğünün, demokrasi ve barışın tesis edildiği bir düzen için mücadele etmeye devam edeceğiz. 10 Aralık İnsan Hakları Günü vesilesiyle, KESK olarak bir kez daha emeğin asli değer olarak görüldüğü, hukukun üstünlüğünün tesis edildiği, demokrasi ve barışın hakim olduğu bir düzen için mücadelemizi yürütmeye devam edeceğimizin altını çizmek isteriz.
KESK Yürütme Kurulu
[1] https://www.ihd.org.tr/insan-haklari-evrensel-beyannames/