Türkiye kendilerine “cumhur ittifakı” adını veren AKP ve MHP’nin, daha önceden planladığı açıkça ortaya çıkan ve geçtiğimiz gün itibari ile aldığı “baskın seçim” kararıyla yeni bir seçim sürecine girmiş bulunuyor.
Cumhurbaşkanı dün, önceki gün erken seçim isteyerek 26 Ağustos 2018 tarihini veren MHP Genel Başkanı ile yaptığı görüşmenin ardından, OHAL’i süreklileştirmiş, “ittifak yasası” ile cumhur ittifakının seçime el koymasını kolaylaştıracak şekilde seçim yasalarını düzenlemiş, medyayı tümüyle kontrol altına almak üzere hamle yapmış, muhalif medya kuruluşlarının büyük kısmını kapatmış, gazetecileri tutuklamış, en son Doğan Medya’yı yine borcunu kamuya yükleyecek şekilde Ziraat Bankası kredisiyle almış bir iktidar olarak seçimdeki rakiplerinin hazırlık yapmasına dahi fırsat vermeden 24 Haziran “baskın” seçim kararını açıklamıştır.
Böylece tüm Türkiye, erken seçim konusu her gündeme geldiğinde defalarca “nereden çıkıyor bunlar, yok böyle bir şey, seçimler vaktinde yapılacak” açıklamaları yapanların, hatta erken seçimin ülkedeki istikrar ve güven ortamını zedeleyeceğini söyleyenlerin sözlerine ne kadar güvenilebileceğini (!) bu kararla bir kez daha açıkça görmüş; meşhur çark edişlerinden birine daha tanık olmuştur. İktidarın vatandaşı “aldatması” sıradanlaşmış, hukuk bir mugalataya dönüşmüştür.
Ülkenin 16 Nisan referandumuna rağmen eski sistemle yöneltildiğini iddia eden AKP Genel Başkanı -Cumhurbaşkanı, Türkiye’nin iç ve dış gündeminin yoğun olduğunu, yaşanan sorunların çözümü için cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine bir an önce geçilmesi gerektiğini kaydetmiştir. Her şeyden önce Türkiye’de fiili olarak sürdürülen tek adam rejiminin “cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi” kılıfıyla yaşanan sorunların çözüm anahtarı olarak sunulması halkın aklı ile açıkça dalga geçmektir.
Türkiye’nin bırakalım 16 Nisan referandumunu AKP’nin iktidarı kaybettiği 7 Haziran seçimlerinden beri fiili olarak tek adam rejimi ile yönetildiğini bilmeyen yoktur. OHAL’in ilanın ardından ise Türkiye’de sadece muhalefeti, TBMM’yi, yargıyı değil, hükümeti de yok sayan, bakanları azarlayan, ağzından çıkan her söz emir telakki edilip kanuna dönüştürülen tek kişinin sultası hakimdir.
Kısacası “cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi” ambalajı ile yaldızlanan tek adam rejimi ülkede yaşanan sorunların çözümü değil, sebebidir. Türkiye’nin bugün içine hızla sürüklendiği ekonomik, siyasal, toplumsal bunalımın temel kaynağı yasama, yürütme, yargı yetkisinin tek ağızda toplandığı, hukukun üstünlüğü ve hukuk devleti ilkelerinin yerle bir edildiği, baskı ve şiddetin OHAL ile tahkim edildiği tek adam yönetimidir. Dün baskın seçim kararı aldıklarını açıklayanlar hangi gerekçelerin ardına sığınırsa sığınsınlar siyasal, ekonomik ve toplumsal anlamda başarısız olduklarını, içeride ve dışarıda izledikleri politikalar ve savaşı kışkırtan adımlar ile ülkeyi uçurumun kıyısına sürüklediklerini, ne güvenden ne de istikrardan eser bırakmadıkları ülkeyi 20 aydır sürdürülen OHAL olmadan değil 65 gün 1 gün bile yönetemeyeceklerini itiraf etmişlerdir.
OHAL’in bir kez daha uzatıldığı koşullarda yapılmasını dayattıkları baskın seçim ile ülkenin, halkın değil kendi bekalarının derdinde olduklarını bir kez ispatlamışlardır. Artık rıza üretmekten yoksun olan AKP ve Saray tüm faşizan baskı politikaları ile demokratik siyaset kanallarını kapatmış, meclisi fiilen işlevsiz hale getirmiş, Anayasayı askıya almış, KHK’ler ile toplumun siyasal-sosyal yapısını değiştirmeye girişmiş, demokratik siyaset yapanları zor aygıtları yoluyla, keyfi tutuklamalarla sindirmeye çalışmış, Kürt sorununun demokratik çözümünden yana olan ve barış isteyen tüm muhalefete baskı uygulayarak yönetememe krizini aşmaya çalışmaktadır.
Halk, ekonomik krizi yaşamın her alanında her gün daha yakıcı bir biçimde hissediyor. Geçinemeyenler seslerini duyurmak için kendi canlarını ortaya koyuyor. “Taşerona kadro” yalanlarının ortaya çıkmasıyla binlerce işçi kadro beklerken işsiz kalıyor. İş güvencemiz, geleceğimiz gün be gün elimizden alınıyor, esnek, güvencesiz istihdam ile kadınlar eve kapatılmaya çalışılıyor. Kamusal varlıklarımız ve kamusal olması gereken hizmetler özelleştiriliyor, parası olmayan ne sağlık hizmeti ne eğitim hizmeti alabiliyor, tüm kamusal varlıklarımız emperyalistlere peşkeş çekiliyor.
AKP iktidarının, Ortadoğu’da emperyalistler arası hegemonya mücadelesinden pay kapmak amacıyla ve emperyalist devletler arası rekabete yaslanarak sağladığı manevra alanı giderek daralıyor, savaş suçu sayılabilecek politikaları uygulamaya koyuyor. Bununla birlikte baskın seçim kararıyla ertelenmiş görünen krizlerin çok daha derinleşerek ülkemizi bir çıkmaza götüreceği açıkça görülüyor.
İşte böyle bir ortamda muhalefeti hazırlıksız yakalamak, ekonomik göstergeler daha da kötüye gitmeden kendi varlıklarını garantiye almak için baskın seçim kararı almak, seçimi emekçilerden, işçilerden, halktan, kadınlardan kaçırmaktır.
İktidar, en asgari demokratik koşullar sağlandığında kaybedeceği açık olan bir seçimi halktan, emekçilerden, kadınlardan kaçırmak istemektedir. Üstelik bunu, bütün bir geleceğini belirleyecek bir sınava girecek milyonlarca öğrenciyi ve onların ailelerini hiçe sayarak yapmaktadır. Yap-boz tahtasına çevirdikleri eğitime bir de sınav tarihini eklemişlerdir.
Fakat unutulmamalıdır ki; her türlü hileli yola başvurursalar da seçimi kaçırmaya çalışsalar da halklar, emekçiler, kadınlar kendi geleceklerine ve bu memlekete sahip çıkacak ve kendi geleceklerini kendi ellerine almak, emekten yana, barış içinde, demokratik, laik bir ülkeyi kurmak için sorumluluk almaktan asla kaçmayacaklardır.
Önümüzdeki süreçte seçimin tek adam rejiminin kurumsallaşmasına hizmet etmesini tersine çevirecek, 24 Haziran bugündür diyerek tüm emek, demokrasi güçleriyle sokağı örgütleyen bir seferberlik anlayışıyla hareket etmek daha da elzem hale gelmiştir. 1 Mayıs bu mücadelenin en önemli uğraklarından biri haline gelmiştir. Emekten, demokrasiden, laiklikten, barıştan yana tüm güçlerle mahallede, sokakta, alanda olmak düne göre bu gün daha zorunludur.
Bizler KESK olarak, geçmiş mücadele tarihimiz ve birikimlerimizden süzerek getirdiğimiz, kuruluşumuzdan bugüne kadar ortaya koyduğumuz fiili meşru militan kitle mücadelesine bağlı olarak emeğin haklarını, demokrasiyi, laikliği, barışı kararlılıkla sahiplenmeye devam edeceğiz.
Emekten yana, eşit, özgür, barış içinde, seküler bir yaşam ve laik bir düzen için, aydınlık, güneşli güzel günleri hep birlikte görmek için toplumun tüm kesimlerini bu mücadelede yan yana olmaya, memlekete, geleceğimize sahip çıkmaya çağırıyoruz.
KESK Yürütme Kurulu