Anasayfa / MANŞET / KESK Kadın Araştırması – KESK 8 Mart Programı

KESK Kadın Araştırması – KESK 8 Mart Programı

Bugün saat 11.00’da konfederasyonumuz merkezinde Eş Genel Başkanımız Aysun Gezen, Kadın Sekreterimiz Gülistan Atasoy Tekdemir, Eğitim Sen Genel Başkanı Feray Aytekin Aydoğan, Eğitim Sen Merkez Kadın Sekreteri Derya Yulcu, BES Genel Başkanı Serpil Akpınar, BES Genel kadın Sekreteri Banu Aykaç BES Genel Örgütlenme ve Eğitim Sekreteri Özlem Yılmaz Yeşer ve SES Genel Kadın Sekreteri Selma Atabey’in katılımıyla “Kamuda kadınların yaşadığı sorunların belirlenmesi ve çözüm önerilerinin somutlaştırılmasının hedeflendiği KESK KADIN ARAŞTIRMASI 2020 araştırmamızın sonuçları ile ”Doğa Benim, Üreten Benim, Emek Benim, Yaşam Benim, Ben Kadınım!” teması ile gerçekleştireceğimiz 8 Mart Kadınların Uluslararası Birlik, Mücadele ve Dayanışma Günü kapsamında hayata geçireceğimiz eylem ve etkinlik programımızı paylaştık.

Basın açıklamamızı ve sunumumuzu Kadın Sekreterimiz Gülistan Atasoy Tekdemir gerçekleştirdi.

Basın açıklaması metni aşağıdadır. Sunum için lütfen tıklayınız 

KESK KADIN ARAŞTIRMASI- 2020

KAMU EMEKÇİSİ KADINLARIN İŞYERLERİNDEKİ TEMEL SORUNLARI

Kadınların kamusal alandan dışlandığı, kadına yönelik şiddetin boyutlanarak arttığı, savaşların, militarizmin, gericiliğin, şiddetin, yoksulluğun, güvencesizliğin kadınların yaşamını esir almaya çalıştığı, kazanımlarımıza dönük saldırıların hız kesmeden devam ettiği bir süreçte 8 Mart’a gidiyoruz.

Diğer yandan, ülkemizde ve dünyada ataerkil kapitalist sömürünün kadınların yaşamları üzerinde yarattığı ağır tahribatların sonuçlarıyla hergün daha fazla yüz yüze kaldığımız bu süreçte kadınlar öncülüğünde gelişen kitlesel direnişler halklara ve emekçilere umut oluyor. Kadınlar baskılara boyun eğmiyor, yeryüzünün her yerinde direniyor, tarih yazıyor. Yoksulluğa, işsizliğe, köleliğe, savaşlara, doğa talanına karşı yükselen halk isyanlarında kadınlar en önde yer alıyor.

Bizler de KESK’li Kadınlar olarak; eşit ve özgür yaşam mücadelesindeki ısrarımızı 8 Mart alanlarına taşımanın heyecanı ve hazırlığı içerisindeyiz. Değersizleştirilen ve yok sayılan kadın kimliğimize sahip çıkarak “doğa benim, üreten benim, emek benim, yaşam benim, ben KADINIM!” diyerek çıkacağız alanlara.

*İşyerlerinde kadınları ziyaret ederek, kadın buluşmaları düzenleyerek, iş yeri önlerinde basın açıklamaları yaparak bu 8 Mart’ta öne çıkardığımız talepleri kadın emekçilerle buluşturacağız.

*4 Mart Çarşamba günü tüm illerde Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler İl Müdürlükleri önlerinde olacağız. Kadınların yaşamsal sorunlarına karşı duyarsız kalan, daha da vahim olanı kadınları yok sayan AÇSHB’na seslenerek neden Kadın ve Eşitlik Bakanlığı istediğimizi bir kez daha açıklayacağız.

*7 ve 8 Mart günlerinde tüm illerde kadın örgütleriyle, emek meslek örgütlerinden, siyasi partilerden ve söyleyecek sözü olan tüm kadınlarla, miting alanlarında buluşacağız.

Değerli Basın Emekçileri,

25 Kasım’dan bu yana sürdürdüğümüz ”EŞİT VE ÖZGÜR YAŞAMAK İSTİYORUZ!” kampanyası çerçevesinde bir dizi çalışma yürüttük. Bu kampanyanın içerisinde yer alan çalışmalardan birisi de  neoliberal politikalar sonucu esnek, güvencesiz sömürü koşulları altında çalışmak zorunda kalan  kadın emekçilerin sorunlarını tespit etmek için bir anket çalışması yapmak ve bu çalışmanın ortaya çıkardığı tespitlerden hareketle bir mücadele  programı ortaya çıkarmaktı. Bugün sizlerle, yaptığımız bu çalışmanın sonuçlarını da paylaşmak istiyoruz.

Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK) olarak, “İşyerinde Kadın Emekçilerin Temel Sorunları Araştırması” kapsamında 25 Aralık 2019 – 15 Şubat 2020 tarihleri arasında web tabanlı bir anket uyguladık.

Bu araştırmayı, Türkiye’de kadına yönelik ayrımcılık, şiddet ve mobbingin kamu emekçisi kadınlara yönelik boyutlarını tespit etmek, kamu emekçisi kadınların çalışma yaşamında karşılaştığı temel sorunları ve talepleri açığa çıkarmak amacıyla gerçekleştirdik. 62 ilden, 84 farklı meslek grubundan 1.792 kadın katılımcının yanıt verdiği anketimizin sonuçları aşağıdaki gibidir.

*Araştırma Katılımcılarının Profili

1.     Kadro Dağılım Durumu

Kadro Durumu Sayı Oran
Memur (657-4/a) 1.464 81,7%
Sözleşmeli (657- 4/b) 162 9,0%
Diğer 92 5,1%
İşçi (657- 4/d) 74 4,1%
Genel Toplam 1.792 100,0%

Ankete katılanların kadro dağılımına göz attığımızda yüzde 82’si 4a’lı memur statüsünde, yüzde 9’u sözleşmeli, yüzde 4’ü 4/d li (taşerondan kadroya geçenler) ve yüzde 5’i diğer statülerdendir.

Bu dağılım bize iş güvencesinin fiilen ortadan kaldırıldığı OHAL dönemi sonrasında hukuken son bulsa da adeta kalıcı hale getirilmiş OHAL rejiminin işyerlerinde oluşturduğu korku ve baskı ortamına dair önemli ipuçları sunmaktadır. Güvencesiz istihdam edilenlerin duygu ve düşüncelerini ifade etmekte kadrolu memurlara göre daha çekinceli oldukları gözlenmiştir.

2.     Eğitim Durumu

Eğitim Durumu Sayı Oran
Lise altı 19 1,1%
Lise ve dengi 68 3,8%
Ön lisans 170 9,5%
Lisans 1.240 69,2%
Lisans üstü 295 16,5%
Genel Toplam 1.792 100,0%

Ankete katılanların eğitim durumuna göre yüzde 16’sı lisans üstü, yüzde 69’u lisans, yüzde 9’u ön lisans ve yüzde 5’i lise ve altı düzeyindedir.

3.     Medeni Durum

Medeni Durumu Sayı Oran
Evli 1.089 60,8%
Bekar 655 36,6%
Boşanmış 34 1,9%
Diğer 14 0,8%
Genel Toplam 1.792 100,0%

Anket katılımcılarının yüzde 61’i evli, yüzde 36’sı bekâr ve yüzde 2’si boşanmış olduğunu ifade etmiştir.

4.     Yaş Durumu

Yaş Grubu Sayı Oran
17-25 48 2,7%
26-35 553 30,9%
36-45 675 37,7%
46-55 469 26,2%
55 Üzeri 47 2,6%
Genel Toplam 1.792 100,0%

Katılımcıların yüzde 94’ü 25-55 yaş aralığındadır.

5.     Katılımcıların Kamu Hizmeti Bölümleri

Kamu Hizmeti Grubu Sayı Oran
Büro Hizmetleri 296 16,5%
Diğer Hizmetler 64 3,6%
Eğitim Öğretim Hizmetleri 741 41,4%
Mimar-Mühendis -Teknik Hizmetler 118 6,6%
Sağlık ve Sosyal Hizmetler 573 32,0%
Genel Toplam 1.792 100,0%

Araştırmaya katılanlara işyerlerinde icra ettikleri meslekler sorulmuş ve bu veriden kamu hizmeti grupları tasnif edilmiştir. Bu kapsamda katılımcıların yüzde 41’i “eğitim-öğretim hizmetleri” grubundan, yüzde 32 si “Sağlık ve Sosyal Hizmetler” meslek grubundan, yüzde 17’si iş yerlerinde büro iş ve işlemleri ile ilgili meslekler grubundan ve yüzde 7’si de mimarlık, mühendislik, vb. teknik meslekler grubundandır. Her ne kadar veriler meslek gruplarının cinsiyete göre dağılımına ilişkin anlamlı bir sonuç sunmak için yetersiz olsa da gerek konfederasyonumuzun üye kayıtları gerekse de meslek gruplarına göre cinsiyet dağılımı verileriyle uyum gösterdikleri görülmüştür. Buna göre kadınlar eğitim ve sağlık başta olmak üzere hizmet sektöründe daha yoğun yer almaktadır ve bu durum milletin, iş gücünün, toplumun yeniden üretiminde gelenekselleşmiş toplumsal cinsiyet rollerine uygun işlerde kadın istihdamının daha fazla olduğu tespitiyle de uyum göstermektedir.

6.     Katılımcıların İlleri

Katılımcıların İlleri Sayı Oran
İSTANBUL 315 18%
DİYARBAKIR 238 13%
İZMİR 183 10%
ANKARA 166 9%
MUĞLA 68 4%
BURSA 64 4%
KOCAELİ 63 4%
MERSİN 54 3%
ANTALYA 39 2%
BATMAN 37 2%
ESKİŞEHİR 36 2%
ADANA 32 2%
HATAY 30 2%
KIRIKKALE 30 2%
GAZİANTEP 29 2%
AYDIN 26 1%
BALIKKESİR 25 1%
VAN 25 1%
MARDİN 23 1%
AMASYA 23 1%
ELAZIĞ 20 1%
MUŞ 20 1%
ŞIRNAK 20 1%
URFA 19 1%
ZONGULDAK 18 1%
DENİZLİ 17 1%
YALOVA 17 1%
KAYSERİ 14 1%
GİRESUN 13 1%
SAKARYA 12 1%
TEKİRDAĞ 12 1%
SAMSUN 10 1%
MANİSA 10 1%
Diğer İller 84 5%
Genel Toplam 1.792 100%

62 ilden kamu emekçilerinin görüşleri derlenmiş olsa da katılımcıların yarısı İstanbul, İzmir ve Ankara gibi büyük metropol illerden oluşmuştur.

*KAMU EMEKÇİSİ KADINLARIN YAKLAŞIK YARISI İŞYERİNDE CİNSİYETİNDEN DOLAYI AYRIMCILIĞA UĞRADIĞINI DÜŞÜNÜYOR!

Cinsiyete dayalı ayrımcılık dendiğinde ilk aklımıza gelen kadınların yalnızca kadın oldukları için uğradıkları ayrımcılıktır ve en genel tanımı da bu ayrımcılıkla mücadeleyi hedefleyen CEDAW’ın (Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Uluslararası Sözleşmesi) 1.maddesinde şu şekilde yer almaktadır:  ”kadınların, medeni durumlarına bakılmaksızın ve kadın ile erkek eşitliğine dayalı olarak politik, ekonomik, sosyal, kültürel, medeni veya diğer sahalardaki insan hakları ve temel özgürlüklerinin tanınmasını, kullanılmasını ve bunlardan yararlanılmasını engelleyen veya ortadan kaldıran veya bunu amaçlayan ve cinsiyete bağlı olarak yapılan herhangi bir ayrım, mahrumiyet veya kısıtlama anlamına gelecektir.” Kadınların maruz bırakıldığı her tür ayrımcılık ve şiddeti görünür kılmak açısından bu tanım son derece önemlidir.

Kadınlara yönelik ayrımcılığın evde, işte, sokakta farklı boyutlarıyla yaşandığı bilinmektedir. Ataerkil toplum yapısı, son yıllarda ülkemizde ve dünyada hızla artan ve neoliberal politikaların meşruiyet   dayanağı olarak güçlendirilen muhafazakarlaşmayla birlikte özellikle çalışma yaşamında yaşanan cinsiyete dayalı ayrımcılık derinleştirmekte ve yaygınlaşmaktadır. İşe alımlardan, atama ve terfilere, cinsiyete dayalı iş bölümünden, ücret eşitsizliğine pek çok ayrımcılık biçimine maruz kalan kadınların ücretli istihdamda  ve kamusal alanda  var olması gittikçe zorlaşmaktadır. Aileyi kutsayan ve kadının yerinin evi olduğu algısıyla hareket eden siyasal iktidarın bunu bir devlet politikasına dönüştürmesi kamu kurumlarında da bu ayrımcılığın güçlenmesine neden olmaktadır.

Araştırmamıza katılanların yüzde 48′ i işyerlerinde cinsiyetlerinden dolayı ayrımcılığa maruz kaldıklarını düşünmektedir.

İşyerinde cinsiyetinizden dolayı ayrımcılığa maruz kaldığınızı düşünüyor musunuz?

Evet Diyenler HayırDiyenler Toplam Evet DiyenlerinOranı
Kadro Memur (657-4/a) 681 783 1.464 47%
Sözleşmeli (657- 4/b) 86 76 162 53%
Diğer 54 38 92 59%
İşçi (657- 4/d) 37 37 74 50%
Genel Toplam 858 934 1.792 48%
 
Eğitim Lisans 576 664 1.240 46%
Lisans üstü 166 129 295 56%
Lise altı 6 13 19 32%
Lise ve dengi 32 36 68 47%
Ön lisans 78 92 170 46%
Genel Toplam 858 934 1.792 48%
 
Medeni Durum Bekar 376 279 655 57%
Boşanmış 23 11 34 68%
Diğer 7 7 14 50%
Evli 452 637 1.089 42%
Genel Toplam 858 934 1.792 48%
 
Yaş Grubu 17-25 22 26 48 46%
26-35 280 273 553 51%
36-45 341 334 675 51%
46-55 193 276 469 41%
55 Üzeri 22 25 47 47%
Genel Toplam 858 934 1.792 48%

.

İşyerinde ayrımcılığa uğradığını düşünen kadın çalışanların kadro durumuna bakıldığında, iş güvencesi daha az olanlar arasında ayrımcılığa uğradığını düşünenler daha fazladır.

Eğitim düzeyi arttıkça, ayrımcılığa uğradığını düşünen kamu çalışanı sayısı artış göstermektedir. Başka bir ifade ile eğitim düzeyi arttıkça ayrımcılık konusundaki farkındalık da artmaktadır.

Kamu çalışanı kadınların ayrımcılık algısı ile ilgili dikkat çeken başka bir nokta ise sayısı az olmakla birlikte boşanmış olanlar arasında ayrımcılığa uğradığını düşünenlerin oranının, medeni durumu farklı olan diğer kamu çalışanlarına göre belirgin bir şekilde yüksek olmasıdır. Bu sonuç bize, geleneksel ahlak anlayışıyla hareket ederek, patriyarkal  aile yapısını sürekli olarak kutsayan, kadınları yalnızca aile içerisinde tanımlayan, boşanarak bağımsız ve kendi ayakları üzerinde durmayı seçen kadınları hedef gösteren erkek egemen aklın ve bu anlayışla kendini var eden siyasal iktidarın kamu kurumlarında ayrımcılığı nasıl beslediğini bir kez daha ortaya çıkarmaktadır.

Kadına yönelik ayrımcılığı ortadan kaldırmanın en önemli yolu toplumsal cinsiyet eşitliğini ana akımlaştıran politikaların ve uygulamaların bir an önce hayata geçirilmesidir. Ancak bildiğiniz gibi mevcut iktidar bu kavramı bir tehlike unsuru olarak sunmakta ve ”fırsat eşitliği” gibi kavramlarla çeşitli oyalama yöntemlerine başvurmaktadır. Toplumsal cinsiyet eşitliği kavramının son yıllarda MEB ve YÖK tarafından tutum belgelerinden ve yönetmeliklerden çıkarılması hangi zihniyetle yol alındığının bir göstergesidir. Eşitsizliği fıtrat olarak normalleştiren bu anlayıştaki ısrarın, çalışma yaşamında kadınların gün geçtikçe daha fazla ayrımcılığa maruz kalmasından başka bir sonuç doğurması mümkün değildir.

*Kamu emekçisi kadınlar, işyerinde şiddete maruz kaldığını düşünüyor! En büyük sorun mobbing ve yasal hakların kullanılmasının engellenmesi.

“İşyerinizde aşağıdaki durumlardan en az bir kere maruz kaldığınızı düşündüğünüz seçenekleri işaretleyiniz”

Araştırma kapsamında katılımcılara “Mobing, Fiziki-Cinsel-Sözlü taciz, Yasal hakların kullanımının engellenmesi ve Kariyer/yükselmede ayrımcılık” durumlarına maruz kalıp kalmadıkları sorulmuştur. Birden fazla şıkkın işaretlenebildiği bu soruda katılımcıların yüzde 92’si en az bir haksız duruma maruz kaldığını ifade etmiştir.

Kamu çalışanı kadınların yarısından fazlası (%59) işyerinde mobbinge uğradığını düşünüyor.  Mobbingi, izin, örgütlenme vb. gibi yasal haklarını kullanırken engellenme (%39);

 kariyer ve yükselmede ayrımcılık (%34);

 sözlü taciz %28 izliyor.

  1. MOBİNG
Sayı Oran
Mobbing 1.061 59%
Genel Toplam* 1.792 100%

Bilindiği üzere neoliberal politikalar doğrultusunda kamuda başlatılan dönüşüm sürecine AKP hükümetleri tarafından hız kazandırılmıştır. Kamudaki istihdam modeli bir yandan esnek ve güvencesiz bir yapıya dönüştürülürken, diğer yandan kamusal hizmetler piyasa koşullarına terk edilmiştir. Kamudaki bu planlı dönüşümün en önemli hedefi elbette ki, daha ucuz işgücüne imkân yaratmak ve kölece çalışmaya rıza üretmektir. İşsizlik oranlarının rekor seviyelere tırmandığı bugünlerde, işsiz kalma ve gelecek kaygısı eşitsizlik ve kölelik koşullarını dayatan önemli bir unsurdur.

Mobbing ve ayrımcılığın tüm kamu emekçilerini olumsuz etkilediği gerçekliğiyle birlikte, ataerkinin yarattığı toplumsal cinsiyet eşitsizliğinden kaynaklı olarak kadın emekçiler, daha çok mobbing ve ayrımcılığa uğrarken, etkilerini de daha ağır yaşamaktadır. Günümüzde uygulanan kadın düşmanı, cinsiyetçi, muhafazakâr, milliyetçi söylem ve politikalar var olan cinsiyet eşitsizliğini çok daha derinleştirmektedir. Kadınlar; kimliğinin, bedeninin ve emeğinin değersizleştirilmesi, ayrımcılık, söz kesme, giyim ve görünüşle dalga geçme, cinsel içerikli şakalar, cinsel tacize uzanan çeşitli biçimlerde çok daha katmerli olarak mobbing ve şiddetle karşılaşmaktadır. Taşeron, sözleşmeli, hukuksuz keyfi işten atma gibi güvencesiz çalışma koşulları, mobbing ve ayrımcılığı sineye çekmek zorunda bırakmakta, şikâyetin, örgütlenmenin ve hak aramanın da önüne geçmekte, gelinen aşamada ölüme varan sonuçlar dahi yaratmaktadır. Son üç ay içerisinde biri sözleşmeli olarak öğretmenlik yapan, diğeri kültür bakanlığına bağlı bir kurumda çalışan iki kadın arkadaşımızın uğradıkları mobbinge dayanamayarak intihar etmesi mobbingin yarattığı korkunç tabloyu göz önüne sermektedir.

  1. YASAL HAKLARIN KULLLANIMININ ENGELLENMESİ
Sayı Oran
Yasal haklarını kullanırken engellenme (İzin, Örgütlenme, Vb.) 696 39%
Genel Toplam* 1.792 100%

SÖZLÜ TACİZ

Sayı Oran
Kariyer ve Yükselmede Ayrımcılık 617 34%
Genel Toplam* 1.792 100%
  1. FİZİKİ TACİZ
Sayı Oran
Fiziki Taciz 89 5%
Genel Toplam* 1.792 100%
  1. CİNSEL TACİZ
Sayı Oran
Cinsel Taciz 56 3%
Genel Toplam* 1.792 100%

Diğer yandan sistematik olarak artan kadına yönelik şiddetin ve kadın cinayetlerinin beslendiği cezasızlık politikası da tüm hızıyla devam etmektedir. İktidarın cinsiyetçi söylem ve politikalarından bağımsız olmayan eril yargı kararları, şiddeti ve istismarı meşrulaştıran yeni yasal düzenlemeler,  kadınların evde, sokakta, işte daha fazla şiddetle karşı karşıya kalmasına neden olmaktadır. Anket sonuçlarımıza da yansıdığı biçimiyle İşyerleri kadınlar için güvenli olmaktan çok uzaktadır. Başvuru mekanizmalarının yetersizliği, soruşturmaların çoğunun ataerkil cinsiyetçi yaklaşımla yürütülmesi ve cezasızlıkla sonuçlanması ve faillerin korunması gibi nedenlerden dolayı kadınların çoğunun uğradıkları şiddete karşı sessiz kalmayı tercih etmek zorunda kaldığı, şikayette bulunmaktan çekindiği bilinmektedir. Maalesef belirtmek gerekiyor ki, şiddetin asıl sonuçlarının tablolara yansıyandan çok daha fazla olduğu bir gerçeklikle karşı karşıyayız.

*Kamu işyerlerinde kreş yok denecek kadar az!

Araştırmamız kapsamında kadın çalışanlara; çalıştıkları işyerlerinde kreş olup olmadığı, yoksa kreş talep edip etmediklerini sorduk. Bu kapsamda kamu işyerlerinin yüzde 89’unde uygun bir kreş olmadığı ifade edilmiştir.

“İşyerinizde Kreş Var Mı?” Sorusuna Verilen Yanıtlar

Evet Diyenler Hayır Toplam Evet Diyenlerin Hayır  Diyenlerin
Diyenler Oranı Oranı
Kadro Memur (657-4/a) 141 1.323 1.464 10% 90%
Sözleşmeli (657- 4/b) 29 133 162 18% 82%
Diğer 18 74 92 20% 80%
İşçi (657- 4/d) 4 70 74 5% 95%
Genel Toplam 192 1.600 1.792 11% 89%
Eğitim Lisans 108 1132 1240 9% 91%
Lisans üstü 55 240 295 19% 81%
Lise altı 1 18 19 5% 95%
Lise ve dengi 8 60 68 12% 88%
Ön lisans 20 150 170 12% 88%
Genel Toplam 192 1.600 1.792 11% 89%
Medeni Durum Bekar 87 568 655 13%
Boşanmış 3 31 34 9% 91%
Diğer 1 13 14 7% 93%
Evli 101 988 1.089 9% 91%
Genel Toplam 192 1.600 1.792 11% 89%
Yaş Grubu 17-25 2 46 48 4% 96%
26-35 62 491 553 11% 89%
36-45 67 608 675 10% 90%
46-55 59 410 469 13% 87%
55 Üzeri 2 45 47 4% 96%
Genel Toplam 192 1.600 1.792 11% 89%

Ankete katılan kamu çalışanı her yüz kadından sadece 11’inin işyerinde kreş var.  Yüzde 5’lik oranla İşçi statüsünde çalışan kadınlar kreş hizmetinden en az faydalanan grup içerisinde yer alıyor. Eğitim durumuna göre bakıldığında, lisansüstü eğitim almış kamu çalışanı kadınların işyerlerinde, diğer kamu çalışanı kadınları göre biraz daha yüksek oranda kreş bulunduğu görünmektedir.

Bilindiği üzere erken çocukluk döneminde çocuklara sunulan bakım ve eğitim hizmetleri, çocuğun ileriki yaşlarda kazanacağı davranışsal ve bilişsel gelişimine temel oluşturmasına rağmen ülkemizde kamusal olması gereken bu hizmet yok denecek kadar azdır.

Neoliberal politikaların kamudaki yansımalarından birisi de kamu hizmetlerinin kar amaçlı bir bakışla ele alınması ve piyasalaştırılmasıyla birlikte, ek maliyet unsuru olarak görülen kamu kreşlerinin kapatılması  ya da  özel sektöre devri olmuştur. Halihazırda  kadınların istihdamda yer almalarının ve  istihdam içerisindeyken daha verimli çalışmalarının  önündeki en büyük engel  çocuk bakım hizmetlerinin yetersizliğidir. Devlet kendi sorumluluğundan kaçarak  ev ve bakım sorumluluklarını daha iyi yerine getirmesi için kadın emekçilere esnek ve yarı zamanlı çalışma seçeneği dayatmaktadır. Çocuk bakım hizmetleri ebeveynlerin ve devletin ortak sorumluluğunda yürütülmesi gerekirken yalnızca kadınların omzuna yüklenmek istenmektedir. Bakım hizmetlerini evde kendisi yapan kadınlara çok cüzi miktarlarda teşvik verilmesi, kreşlerle ilgili olarak özel sektörün önünün açılması politikasının istihdam strateji belgelerine girmesi gibi politika üretimleri de bu doğrultuda işlemektedir. Bugün çok büyük kısmı asgari ücret ve altında ve görece düşük gelir sahibi olan kadınların özel kreş ücretlerini karşılaması neredeyse imkansızdır. Bu durum birçok kadını da iş yaşamından koparak bakım yükünü karşılamak üzere eve dönmeye itmektedir.

KAMU ÇALIŞANI KADINLAR KREŞ TALEP EDİYOR!

İşyerinde Kreş Olmayanlara Sorulan “İşyerinizde Kreş Açılmasını İster Misiniz?” Sorusuna Verilen Yanıtlar

Evet Diyenler HayırDiyenler Toplam Evet DiyenlerinOranı
Kadro Memur (657-4/a) 1.412 63 1.475 96%
Sözleşmeli (657- 4/b) 127 17 144 88%
Diğer 69 11 80 86%
İşçi (657- 4/d) 57 15 72 79%
Genel Toplam 1.665 106 1.771 94%
Eğitim Lisans 1.183 62 1.245 95%
Lisans üstü 251 10 261 96%
Lise altı 18 3 21 86%
Lise ve dengi 55 15 70 79%
Ön lisans 158 16 174 91%
Genel Toplam 1.665 106 1.771 94%
Medeni Durum Bekar 556 46 602 92%
Boşanmış 29 2 31 94%
Diğer 11 2 13 85%
Evli 1.069 56 1.125 95%
Genel Toplam 1.665 106 1.771 94%
Yaş Grubu 17-25 31 18 49 63%
26-35 502 32 534 94%
36-45 634 25 659 96%
46-55 429 26 455 94%
55 Üzeri 69 5 74 93%
Genel Toplam 1.665 106 1.771 94%

*Kamu çalışanı kadınların yüzde 94’ü işyerlerinde kreş açılmasını talep ediyor. Kreş, her yaş grubundan, her statüden ve her meslek grubundan kamu çalışanı kadının ortak talebidir!

KESK olarak yıllardır temel taleplerimizden biri olan kreş talebinin haklılığı bu anket sonuçlarıyla yeniden ortaya çıkmıştır. Kreşin ebeveyn ve çocuk hakkı olduğu gerçeğinden hareket edilerek yeni politika geliştirilmeli, kapatılan tüm kamu kreşleri yeniden açılmalı, İşyerlerindeki çalışma düzeni, kadınların ve erkeklerin çocuklarına bakma yükümlülüğüne uygun şekilde düzenlenmelidir.

*Ücretli doğum izni yetersiz görülüyor!

Çocuk bakım hizmetlerinin yetersizliğiyle birlikte düşünüldüğünde mevcut doğum öncesi 8 ve doğum sonrası 8 hafta olan yasal doğum izni, yeni doğum yapmış çalışan kadınlar için yeterli değildir. Birçok kamu emekçisi kadın için zorlu bir dönem olan doğum sonrasında bebek ve anne bakımı için ücretli doğum izni süresinin uzatılması gerekmektedir. Araştırmamıza katılan kadınların yüzde 51’i ücretli doğum izninin 32-44 hafta arasında olması gerektiğini, yüzde 28’i 16-31 hafta arasında olması gerektiğini, yüzde 21’i ise 45 hafta ve üzerinde olması gerektiğini ifade etmiştir.

Ücretli doğum izninin toplamda en az kaç hafta olması gerektiğini düşünüyorsunuz?

Önerilen Doğum İzni Süresi Öneren Kişi Sayısı Öneren Kişi Sayısının Toplama Oranı
16 Hafta 32 2%
20 Hafta 39 2%
24 Hafta 301 17%
26 Hafta 1 0%
30 Hafta 128 7%
32 Hafta 878 49%
36 Hafta 8 0%
40 Hafta 4 0%
42 Hafta 2 0%
45 Hafta 1 0%
48 Hafta 25 1%
52 Hafta 194 11%
52 Haftadan fazla 149 8,3 %
Diğer 5 0%
Fikrim yok 25 1%
Genel Toplam 1.792 100%

*Süt izni hakkı ihlal edilmektedir!

İşyerinizde doğum sonrası annelerin süt izni kullanımında sorun yaşanıyor mu?

Evet, Süt izni yasalara uygun kullandırılmıyor Hayır, Yasaya uygun isteyen her anneye süt izni kullandırılıyor Genel Toplam “Sorun Var” Diyenlerin Oranı
Kadro Memur (657-4/a) 376 713 1089 35%
Sözleşmeli (657- 4/b) 38 81 119 32%
Diğer 25 30 55 45%
İşçi (657- 4/d) 18 22 40 45%
Genel Toplam 457 846 1303 35%
Eğitim Lisans 322 565 887 36%
Lisans üstü 70 152 222 32%
Lise altı 5 7 12 42%
Lise ve dengi 15 35 50 30%
Ön lisans 45 87 132 34%
Genel Toplam 457 846 1303 35%
Medeni Durum Bekar 143 252 395 36%
Boşanmış 4 13 17 24%
Diğer 3 7 10 30%
Evli 307 574 881 35%
Genel Toplam 457 846 1303 35%
Yaş Grubu 17-25 11 7 18 61%
26-35 130 222 352 37%
36-45 190 342 532 36%
46-55 104 246 350 30%
55 Üzeri 22 29 51 43%
Genel Toplam 457 846 1303 35%

Araştırmamıza katılan her üç kadından birisi yasal olan süt izni kullanımında sorun ve engellemelerin olduğunu ifade etmiştir.

Ücretli doğum izni sonrası işine dönen annelerin bebeklerini emzirmek için ilk 6 ayda günlük 3 saat ikinci altı ayda ise günlük 1,5 saat olmak üzere kullanabileceği “süt hakkı” birçok işyerinde yasaya uygun kullandırılmamaktadır. Yasanın doğum yapan kadınlara tanıdığı bu hak, birçok işyerinde ya hiç kullandırılmamakta veya kullanılması durumunda çalışana yönelik dışlayıcı tutumlar sergilenebilmektedir.  “Kadrolu” memurlarda bu durum görece daha güvencesiz olanlara göre daha az yaşanmaktadır.

  

*Kadın Emekçiler 8 Mart’ın Resmî Tatil İlan Edilmesini İstiyor!

8 Mart, tüm dünyada, her coğrafyadan, her renkten, her dilden kadınların ataerkil kapitalizme ve yarattığı eşitsizlik, sömürü, yoksulluk ve şiddete karşı yürüttüğü mücadelenin simgesi olan ve Birleşmiş Milletler tarafından tanımlanmış uluslararası bir gündür.

 

Araştırmamız kapsamında katılımcı kadınların yüzde 86’sı uluslararası birlik, mücadele ve dayanışma günü olan ve dünyada 33 ülkede resmi tatil olan 8 Mart’ın ülkemizde de tatil ilan edilmesini ve günün kadınların eşitlik ve özgürlük taleplerinin dillendirileceği etkinliklerle doldurulmasını talep etmektedir.

8 Mart’ın resmi tatil edilmesini ister misiniz?

Evet Hayır Genel Toplam Evet Diyenlerin Oranı
Kadro Memur (657-4/a) 1239 210 1449 86%
Sözleşmeli (657- 4/b) 145 17 162 90%
Diğer 84 7 91 92%
İşçi (657- 4/d) 68 6 74 92%
Genel Toplam 1536 240 1776 86%
Eğitim Lisans 1051 177 1228 86%
Lisans üstü 250 42 292 86%
Lise altı 18 1 19 95%
Lise ve dengi 65 3 68 96%
Ön lisans 152 17 169 90%
Genel Toplam 1536 240 1776 86%
Medeni Durum Bekar 588 62 650 90%
Boşanmış 28 5 33 85%
Diğer 12 2 14 86%
Evli 908 171 1079 84%
Genel Toplam 1536 240 1776 86%
Yaş Grubu 17-25 42 6 48 88%
26-35 489 63 552 89%
36-45 571 97 668 85%
46-55 393 69 462 85%
55 Üzeri 41 5 46 89%
Genel Toplam 1536 240 1776 86%

Değerli Basın emekçileri,

Anket sonuçlarıyla da bir kez daha ortaya çıkmıştır ki kadın emekçiler, her biri yaşamsal değerde yığınla sorunla baş etmek durumunda kalmaktadır. Çok daha kapsamlı bir araştırma yapılması durumunda yaşanan sorunları daha derinlikli ve boyutlu ortaya çıkarmak mümkündür.

Bu çalışma aynı zamanda KESK olarak yıllardır dile getirdiğimiz sorunların, taleplerimizin, çözüm önerilerimizin ve yürüttüğümüz mücadelenin ne kadar haklı olduğunu bir kez daha ortaya çıkarmıştır.  Ortaya çıkan tespitlerden hareketle önümüzdeki dönem haklı mücadelemizi, kazanıncaya kadar ısrarla sürdüreceğimizi bir kez daha ifade etmek isteriz.

Çözümü erkek egemen sistemde ve bu sistemin temsilcisi olan iktidarlarda aramıyoruz. Biliyoruz ki çözüm bizim ellerimizde, çözüm biziz. Biz yaşamın yarısı, yaşamın öznesi milyonlarız, haklı olanlarız. Gelin her birimiz haklı taleplerimizi ve mücadelemizi sahiplenelim kazanalım.

Sömürüsüz, savaşsız, yaşanabilir, laik, eşit ve özgür bir ülke ve yaşamdan yana tüm kadınları 8 Mart’ta alanlarda buluşmaya davet ediyoruz.

YAŞASIN ÖRGÜTLÜ KADIN MÜCADELESİ!

YAŞASIN KESK!

Print Friendly, PDF & Email


İLİŞKİLİ YAZILAR

TÜRKİYE SPOR YAZARLARI DERNEĞİ’NE KAYYUM ATANMASINI ANTİDEMOKRATİK

Gazetecilik toplumun doğru bilgiyle donanabilmesi ve demokrasimizin denge içinde işleyebilmesi için vazgeçilmezdir. Gazetecilerin, bu önemli ...

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

twelve + nineteen =

Örnek Resim