Sendikal hak ve özgürlükler gerek mevcut anayasamızın, gerek anayasanın 90. maddesi ile iç hukukun üzerinde olduğu kabul edilen Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) sözleşmeleri başta olmak üzere uluslar üstü anlaşma ve sözleşmelerin ve gerekse de yasalarımızın güvencesi altındadır.
Ancak özellikle OHAL süreciyle birlikte diğer temel hak ve özgürlükler gibi sendikal hak ve özgürlükler de ayaklar altına alınmış, KHK’lar ile keyfiyet ve hukuk dışılık yönetim biçimi halini almıştır.
Sendikal hak ve özgürlüklerin kullanılması fiilen “suç” olarak değerlendirilmekte, her türlü baskının gerekçesi haline getirilmektedir.
Sendikal faaliyetlerimizin adli ve idari soruşturma, ceza konusu yapılamayacağına dair sayısız mahkeme ve AİHM kararı olmasına karşın OHAL ile birlikte yargı kararları “yok” hükmünde görülmektedir. Ülkemiz, OHAL hukuku ile yönetilmeye çalışılmaktadır.
Bu uygulamalar açıkça faşizmdir, faşizan politikalardır.
AKP bayramdan hemen önce bir yandan yandaş konfederasyonla birlikte enflasyonun bile altında oranlarla kamu emekçilerini açlığa ve sefalete mahkûm ederken, 25 Ağustos 2017 tarihinde ise 693 ve 694 sayılı KHK’lar ile yaşamın her alanına ilişkin düzenlemeler yapmış, yüzlerce kamu emekçisini bayram öncesinde ihraç etmiştir.
Bunlar yetmezmiş gibi, hükümet bayramı kamu emekçilerine zehir etmeye yemin etmişçesine, resmi tatil başlamasına rağmen, 31 Ağustos 2017 Pazartesi günü, okulların açılmasına günler kala, sendikamız EĞİTİM SEN üyelerine yönelik büyük bir sürgün furyası başlatmıştır.
Urfa 367, Diyarbakır 264, Mardin 112, Elazığ 72, Tunceli 62, Muş 58, G. Antep 51, Van 51, Bitlis 24, Siirt 22, Kars 12, Artvin 8, Batman 6 olmak üzere 1109 EĞİTİM SEN’li eğitim emekçisi farklı illere sürgün edilmiştir.
12 Eylül’de ve 90’lı yıllarda uygulanan baskı rejimleri dönemlerinde bile bir seferde bu kadar kamu emekçisi sürgün edilmemiştir. AKP’nin 15 Temmuz darbe girişimi sonrası gerçekleştirdiği kendi darbesi tüm darbeleri aratır icraatlarına devam etmektedir.
Aile kavramını diline pelesenk eden AKP bu konudaki ikiyüzlülüğünü de bir kez daha ele vermiştir. Sürgün edilen arkadaşlarımız içinde kimi evli çiftlerden biri bir ile diğeri yüzlerce kilometre uzaklıkta olan başka ile sürgün edilmiştir.
Sürgünlerle sadece arkadaşlarımız değil öğrenciler de mağdur edilmiş, üyelerimizin çocuklarının eğitim hakları kesintiye uğratılmıştır.
Sürgünlerin gerekçesi olarak sendikal faaliyetlerimiz, eylem ve etkinliklerimiz gösterilmiştir. Oysa bu gerekçelerin suç olmadığa, başta 29 Aralık grevimize ilişkin olmak üzere, onlarca mahkeme kararı bulunmaktadır.
AKP ve MEB açıkça suç işlemektedir. Sendikal örgütlülük AKP saldırısı altındadır. On yılların kazanımları OHAL ve KHK’lar eliyle ortadan kaldırılmak istenmektedir. AKP’nin emek karşıtı politikalarına karşı fiili ve meşru mücadele yürüten Konfederasyonumuz ve bağlı sendikalarımız devlet kurumlarının hedefi haline getirilmiştir. AKP bu şekilde bir yandan da TİS’te teşhir olan, satış sözleşmesi nedeniyle üyelerinde istifa furyası başlayan yandaş Konfederasyona nefes aldırmak istemektedir.
KESK olarak kendini anayasanın, yasaların üzerinde gören kamu kurum yöneticilerini uyarıyoruz. Anayasa ve yasalarla güvence altına alınmış olan sendikal faaliyetlerimizi engellemek suçtur ve bu suçu işleyenler er ya da geç yargı karşısında bunun hesabını vereceklerdir. “Kandırıldık” demeleri de kendilerini kurtaramayacaktır.
Sürgünlere karşı gerekli hukuksal girişimlerde bulunacağımızın altını çiziyor, emek ve demokrasi mücadelemizi hedef alan her türlü baskıya karşı mücadelemizi sürdüreceğimizin bilinmesini istiyoruz.
İnsanlık suçu olan sürgünler derhal durdurulmalı, OHAL kaldırılmalı, KHK’lar geri çekilmeli, hukuksuz ihraç edilen kamu emekçileri görevlerine iade edilmelidir.