2 Temmuz 1993’de Sivas’a düşen ateş yüreklerimizi dağlamaya devam ediyor. Pir Sultan Abdal Şenlikleri’ne katılmak için Sivas’a giden aralarında aydınlarımızın, ozanlarımızın, gençlerimizin olduğu ülkenin aydınlık yüzü 33 canımızı aramızdan koparan katliamın üzerinden 23 yıl geçti.
Daha önce 1 Mayıs 1977, Maraş, Çorum katliamlarına seyirci kalan, faillere kol kanat geren devlet 2 Temmuz 1993 Sivas Katliamında da aynı uğursuz rolünü oynamaktan geri durmamıştır. Madımak Otelinde kurtarılmayı bekleyenler, geçen her dakikada ölüme daha fazla yaklaşırken dönemin hükumeti katliamı izlemekle yetinmiş, mağdurların değil, faillerin yanında yer almıştır.
Dönemin Başbakanı Çiller katliamın ardından “Çok şükür, otel dışındaki halkımız bir zarar görmemiştir”derken, yine dönemin Cumhurbaşkanı Demirel “Olay münferittir. Ağır tahrik var. Bu tahrik sonucu halk galeyana gelmiş….Güvenlik kuvvetleri ellerinden geleni yapmışlardır…Karşılıklı gruplar arasında çatışma yoktur. Bir otelin yakılmasından dolayı can kaybı vardır” sözlerini sarf etmiştir.
13 Mart 2012’de faillerin bir bölümünün “zaman aşımı” gerekçesi ile ceza almaktan kurtarılmasını sağlayan mahkeme kararını değerlendiren dönemin Başbakanı Tayyip Erdoğan ise “Milletimiz için, ülkemiz için hayırlı olsun” demiştir.
En yetkili ağızlardan çıkan bu sözler devletin Sivas Katliamı karşısındaki tutumunu tüm açıklığı ile ortaya koymaktadır.
Nitekim devlet katliamın ardındaki güçlerin ortaya çıkmasını engellemek için adeta seferber olmuştur. Yıllarca süren dava sürecinde önce deliller karartılmış, faillerin kaçmasına göz yumulmuş, zaman aşımı kararıyla failler devlet eliyle korunmuştur. Adalet eski bakanı yargılanan faillerin avukatlığını yapmaktan geri durmamıştır.
Sanık avukatlarının çok büyük bir bölümü milletvekilliği, bakanlık, parti yöneticiliği ve yüksek yargı mensubu gibi payelerle ödüllendirilmiştir. Öyle ki son olarak Anayasa Mahkemesine (AYM) taşınan katliam davasına bakacak AYM üyelerinden birisinin de sanıkların avukatı olduğu ortaya çıkmıştır.
Aradan geçen 23 yıla rağmen aynı zihniyet devam ediyor!
Farklı dilleri, inançları ve kültürleri ‘tek dil, tek din, tek millet’ anlayışıyla baskılayanlar gerici zihniyetin kendisini yeniden yeniden üretmesi zeminini güçlendirmeye devam ediyor. Halkların barış içinde, kardeşçe bir arada yaşama zemini mezhepçi ve otoriter anlayışıyla her geçen gün daha fazla zehirleniyor.
Sivas utancıyla yüzleşmek yerine katillere kol kanat gerenler yeni katliamlara davetiye çıkarmaya devam ediyor.
Sivas, hatta daha öncesinde Maraş ve Çorum katliamlarının üzeri örtüldüğü için, 19 Aralık, Gazi, Roboski, Reyhanlı, Suruç olmak üzere pek çok katliam yaşadık. AKP’nin baskı ve zulmüne karşı birleşen milyonların eseri Gezi Direnişi’nde gençlerimiz sokak ortasında katledildi. Cumhuriyet tarihinin en büyük katliamı 10 Ekim Ankara Katliamı ile yüreğimize kapkara 100 bıçak daha saplandı. Ortaçağ karanlığı zihniyetinin ürünü yakarak katletme vahşeti Madımak’tan sonra Cizre’deki vahşet bodrumlarında yüzünü bir kez daha gösterdi.
Öte yandan ölümü, katliamı sıradanlaştıran zihniyet bugün ülkenin bir bölgesinde tüm şiddeti ile sürüyor. Halk “sokağa çıkma yasakları” adı altında sıkıyönetim koşullarına terk ediliyor. Ülkenin yoksullaştırılmış halklarının çocukları adı konmamış bir savaşta bir kez daha karşı karşıya getiriliyor. Bir kişinin bitmez tükenmez başkanlık hayallerinin bedelini asker, polis, genç, yaşlı, çocuk demeden insanlarımız ödemeye devam ediyor. Cizre’de, Sur’da, Silopi’de, Nusaybin’de, Lice’de hala Madımak’ın dumanı tütüyor. Kültür varlıkları, kadim kentler yerle bir ediliyor. Başta Maraş olmak üzere Alevilerin yoğun yaşadığı bölgelere mülteci kampları kurulmasında ısrar ediliyor.
Katliamlarla savaş alanına çevrilmiş bir ülkede acıdan başka paylaşacak bir şeyin bırakılmak istenmediği bir karanlığa itiliyoruz.
Ülkenin üstüne çöken karanlık, farklı inanç ve kimliklere kin besleyen nesiller yetiştirmeye hizmet eden 4+4+4’lük ‘ileri demokrasi’ ile laikliğin hedefe konulması ile daha da zifiri bir hale getirilmek isteniyor.
Dün Sivas katliamında Madımak Oteli önündeki katliamcı güruhu “öfkeli vatandaş” olarak nitelendiren zihniyet bugün onlarca kanlı katliama imza atan IŞİD’i “öfkeli gençler” olarak tanımlıyor. “Onların savunduğu İslam ile bizim savunduğumuz arasında 360 derece fark var” diyerek IŞİD ile aynı noktada durduklarını itiraf ediyor.
Zulmün ve zorbalığın efendileri ‘Ya Başkanlık Ya Kaos’ dediği günden bugüne ardı arkası kesilmeyen, yüzlerce canımızı bizden koparan katliamlara alışmamızı bekliyor.
Oysa alışmanın, kanıksamanın kabullenmek olduğunu en iyi bizler biliyoruz. Adaletsizlik üzerine inşa edilen bu yağma ve sömürü düzenine alışmadık. Alışmayacağız. Katliamlara, ölümlere alışmayacağız. Bu karanlığa teslim olmayacağız.
Sivas’ta, Suruç’ta, Maraş’ta, Çorum’da, Gazi’de, Roboski’de, Gezi Direniş’inde, 10 Ekim Ankara katliamında yaşadığımız acıyı unutmamız elbette mümkün değil. Ancak acımızı azaltmanın tek bir yolu var. Bu yol katliamlarda kaybettiğimiz canlarımızın savunduğu değerlere, demokrasiye, emeğe, barışa sahip çıkmaktan geçiyor.
Bunun için yirmi üçüncü yıl dönümü vesilesiyle, Sivas katliamı nezdinde yaşadığımız tüm katliamları bir kez daha lanetleyip, yaşamını yitiren insanlarımızı saygıyla anarken;
İnsanca bir yaşam ve demokratik bir ülke isteyen herkesi hedef tahtasına koyanlara, halkların birlikte yaşama umudunu yok etmeye çalışanlara karşı ortak geleceğimizi kurmak için birbirimize daha fazla kenetleneceğiz.
“Ve dostluğu ve sevgiyi, onlarla birlikte büyüsün, bütün dünyayı sarsın diye yeni doğmuş tüm bebeklerin yüreğine yazmak” için mücadele edeceğiz.
Demokrasi için, barış ve kardeşlik için, adalet için mücadeleyi duraksamadan sürdürecek, yaşadığımız katliamların hesabını bir arada yaşam zeminlerini güçlendirerek, barış ve kardeşliğin ülkesini kurarak soracağız.