Anasayfa / MANŞET / Haklarımıza Sahip Çıkıyoruz!

Haklarımıza Sahip Çıkıyoruz!

Bugün saat 12.30’da Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı önünde çalışma hayatının güncel sorunları olan;

-Taşeron işçilerinin kadroya, -4/C’lilerin 4/B statüsüne alınması,

-Asgari Ücret

– OHAL-KHK’leri ile herhangi bir yargısal bir süreç işletilmeden görevinden ihraç edilen, açığa alınan kamu emekçilerinin iadesi –OHAL İnceleme Komisyonu

Temel başlıklarına ilişkin Eş Genel Başkanımız Aysun Gezen tarafından gerçekleştirilen basın açıklaması metni aşağıdadır..

Basın açıklamasından sonra Başbakanlığa gönderilmek üzere faks çekme eylemi gerçekleştirildi.

Kelimenin tam anlamı ile olağanüstü bir dönemden geçiyoruz. İlan edildiğinde ‘üç aylık süreye gerek yok, bir iki ay içinde kaldırırız” denilen OHAL yaklaşık 17 aydır sürüyor.

OHAL ile yönetilen bir ülkenin vatandaşları, emekçileri olarak yarına, geleceğe ilişkin umutlarımız hedef alınıyor. OHAL-KHK rejimine sırtını dayayan AKP iktidarı iğneden ipliğe her şeye zam yağdırıldığı, enflasyonun, işsizliğin rekor üstüne rekor kırdığı koşullarda büyüme masalları anlatmaya, tozpembe tablolar çizmeye devam ediyor.

Buradan soruyoruz; kim büyüyor? 

Teşvik üstüne teşvik verilen, vergi afları çıkarılan işverenler mi, yoksa 1.600 TL’ye dayanan açlık sınırının altına itilen milyonlar mı büyüyor?

Kim Büyüyor?

Çalıştırdığı asgari ücretliden bile daha düşük vergi ödeyenler mi? Yoksa Asgari Geçim İndirimi dahil 1.404 TL maaş alan, buna rağmen fedakârlık yapmasını beklediğiniz asgari ücretli mi büyüyor?

Kim Büyüyor?

‘Gemiciklerine’ yenilerini ekleyenler mi büyüyor? Yoksa insanca bir yaşam için ücretlerinin artırılmasını istediklerinde, ‘Hepimiz aynı gemideyiz. Sizin taleplerinizi karşılarsak gemi batar’ cevabı vermekten bıkmadığınız işçi mi, kamu emekçisi mi, emekli mi?

Kim büyüyor?

Yerlilik ve Millik nutukları atanların kazancını vergi cennetlerine transfer eden hısım, akraba, çoluk çocuğu mu büyüyor? Yoksa geçmediği köprünün, otoyolun, hizmet almadığı şehir hastanesinin maliyetini ödemek zorunda bırakılan, ücretinden maaşından peşin peşin kesilen gelir vergisi ve dünyanın en yüksek dolaylı vergileri ile kazancının yarısına el konulan, vergi cehennemi dayatılan milyonlar mı?

Kim büyüyor?

Milli gelirden sadece %3,5 pay alıp toplam verginin %21’ni ödeyen toplumun en fakir kesimi mi büyüyor? Yoksa milli gelirden %25 pay alıp toplam verginin sadece %20’sini ödeyen toplumun en zengin kesimi mi?

Kim Büyüyor!

Maaşlarında yapılacak ilave %1 artışın bütçeye yaklaşık 1.8 milyar TL liralık ‘yük’ getireceği iddia edilen, yandaş konfederasyon yönetimi ile yapılan danışıklı dövüşle maaşları binde beş artırılan 3 milyon kamu emekçisi mi büyüyor?  Yoksa toplanan vergilerin %12’sine tekabül eden 72 Milyar TL’nin faiz gideri olarak ödeneceği bir avuç rantiyeci mi?

Mecliste görüşülmekte olan savaş, rant ve yağma bütçesi ile vergi cehennemi dayatılan halkın, emekçilerin geliri ve refahı değil,  yoksulluğu, borçları her geçen gün daha da büyümektedir.

 

Değerli Basın Emekçileri

AKP iktidarı döneminde artan, büyüyen en önemli şeylerden birisi de taşeron istihdamdır. Kamudaki taşeron işçi sayısı resmi rakamlara göre 2004 yılında sadece 3 bin183 iken 2014 yılında 781 bine, bugün ise 850 bine çıkmıştır.

Yani kamudaki taşeron istihdamı 2004 yılından bugüne tam 267 kat artıranlar ülkeyi adeta bir Taşeron Cumhuriyetine çevirmiştir. AKP hükümetleri yıllarca işçiler lehine verilen yüksek mahkeme kararlarını görmezden gelmekle kalmamış yasalarda taşeronun yaygınlaşmasını sağlayan değişiklikler yapmıştır.

En kötü çalışma koşullarında düşük ücretle çalıştırılan taşeron işçilerin sendikalara üye olması engellenmiş, sendikalı olma mücadelesi verenler işten atılmıştır. Taşeron işçilerin ötekileştirilmesi öylesine derinleşmiştir ki kadrolu işçilerle aynı servis aracına binmeleri,  aynı saatte çay molası vermelerinin bile yasaklandığı olmuştur. Tüm bunlara rağmen 15 yıldır iktidarda olanlar yüz binlerce taşeron işçisinin yaşadığı sorunları seçim dönemlerinde verilen kadro vaatleri ile geçiştirmiştir.

Ancak tüm olumsuzluklara karşı yılmayan taşeron işçileri ve sendikalar mücadeleyi sürdürmüş ve bu haklı mücadele tüm toplum nezdinde kabul görmüştür. Sonuçta hükümet yıllardır hukuka ve akıla aykırı bir şekilde inatla sürdürdüğü uygulamadan geri adım atmaya mecbur kalmıştır. 5 Aralık’ta Cumhurbaşkanı ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı kamuda çalışan 850 bin taşeron işçisinin kadroya alınacağını açıklamıştır. Ayrıca 4/C’lilerin 4/B statüsüne alınacağı kaydedilmiştir.

Üstüne basa basa tekrar vurguluyoruz ki bu adım ülkeyi taşeron cumhuriyetine çevirenlerin bir lütfu değil, taşeron işçilerinin, 4/C’lilerin ve sendikaların yıllardır sürdürdüğü kararlı mücadelenin sonucudur.

Ancak 5 Aralık’tan bugüne yaşanan gelişmeler bu adımın yarım bırakılması, hiçbir şart olmaksızın kadroya alınacağı açıklanan taşeron işçilerin önemli bir bölümünün kapsam dışında bırakılması tehlikesi olduğunu göstermektedir. Önce yerel yönetimlerdeki 400 bin taşeron işçinin kadroya alınmayacağı, kadrolu işçilere göre düşük ücret ve Belediye İktisadi Teşebbüslerinin işçisi yapılacağı açıklanmıştır. Hemen bir gün sonra Çalışma Bakanı kadroya alım için “prosedür gereği” sınav yapılacağını ayrıca 676 sayılı OHAL KHK’sı gereği güvenlik soruşturması yapılmasının şart olduğunu ifade etmiştir. Bunu KİT’lerdeki taşeron işçilerinin de kapsam dışında olacağı, en son ‘araçla personel çalıştırmaya dayalı hizmet alımı’ yoluyla istihdam edilen çağrı merkezi çalışanlarının da kapsam dışı bırakılacağı haberleri gelmiştir.

KESK olarak en başından beri taşeron işçilerinin ve 4/C’lilerin haklı mücadelesinin yanında olduk. Bundan sonra da olmaya devam edeceğiz. Öncelikle sendikalardan, konfederasyonlardan adeta kaçırılarak hazırlanan, 12 maddeden oluştuğu söylenen yasa taslağı bir an önce kamuoyu ile paylaşılmalıdır. 5 Aralık’ta verilen “kamudaki 850 bin taşeron işçisine kadro” sözünün gereği yerine getirilmelidir.

Hükümet 5 Aralık’ta atılan adımı boşa çıkarmaya, taşeron işçiler arasında yeni yeni mağduriyetler yaratmaya hizmet edecek yarım, yamalak düzenlemelerden vazgeçmeli, kadroya alım süreci sendikalarla mutabakata varılarak yürütülmelidir. Tüm taşeron işçilerine amasız, fakatsız kadro verilmelidir. Devlet işçilerin emeğini sömüren taşeron firmaların yerini almamalı, kadroya alınan taşeron işçilerinin ücretleri ve diğer tüm hakları mevcut kadrolu olan işçilerle eşitlenmelidir.

Öte yandan bugün kamuda 4/A kadrosunda çalışanlarda dahil olmak üzere tüm kamu emekçilerinin iş güvencesi tehdit altındadır. Son iki yıldır neredeyse tüm kamu ve kuruluşlarında KPSS’yi işlevsizleştiren, kayırma ve torpile dayalı mülakat sistemi ile sözleşmeli personel (4/B) alımına geçilmiştir. Kamu emekçileri arasında mali, sosyal, özlük haklar bakımından farklılıklar yaratan 4/B dahil tüm istihdam biçimlerine son verilmelidir. Yıllardır pek çok haktan mahrum bırakılarak düşük maaşlarla çalıştırılan 4/C’liler son dönemde gittikçe şişirilen 4/B statüsüne değil, kendi taleplerine göre ya 4/D ya da 4/A kadrolarına alınmalıdır.

Değerli Basın Emekçileri,

Bilindiği üzere ilk toplantısını 1 Aralık’ta yapan Asgari Ücret Tespit Komisyonu yarın ikinci toplantısını yapacak. Ne yazık ki asgari ücretin ülkemizde sadece bu ücretle çalıştırılan işçileri ilgilendirdiğini düşüneler var. Oysa asgari ücret tüm çalışanları yakından ilgilendirmektedir.

Her şeyden önce asgari ücret bir ülkede emeğe, emekçilere verilen değerin göstergesi, ülkedeki refah düzeyinin, gelir dağılımının,  devletin yurttaşları için reva gördüğü yaşam seviyesinin en önemli ölçütüdür.

Asgari ücret sadece işçinin en az ücreti de değildir.  İşsizlik ödeneğinden, emekli aylıklarına, genel sağlık sigortasından yararlanmak için uygulanan yoksulluk testinden, engelli ve yaşlılık aylığına, genel ücret seviyesine kadar pek çok unsuru doğrudan etkileyen, dolayısıyla emeği ile geçim mücadelesi veren milyonları yakından ilgilendiren ücrettir.

İşte böylesine önemli bir ücret konusunda yapılan ilk toplantıda Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı işçilerden fedakârlık istemiştir.

Evet, yanlış duymadınız. Sendikacılık geçmişi olan Çalışma Bakanımız,  büyük bir bölümü sendikasız, toplu sözleşmesiz günlük 10-12 saatlik sürelerle çalıştırılan, her üçünden biri sosyal güvenceden yoksun bırakılan, üstelik büyümeden de pay verilmeyen milyonlardan fedakârlık beklemektedir.

Alım gücüne göre yapılan karşılaştırmalar Türkiye’nin Avrupa ülkeleri arasında asgari ücretin düşük ülkeler arasında yer aldığını ortaya koymaktadır.  Ayrıca kayıtlı her iki işçiden birinin asgari ücretle çalıştırıldığı Türkiye,  AB ülkeleri içinde asgari ücretle çalışanların toplam çalışan nüfusuna oranının en yüksek olduğu ülkedir.  Tüm bunlara ek olarak Asgari ücretin tespitine ilişkin 131 sayılı ILO sözleşmesi onaylamayanların,  Avrupa Sosyal Şartı’na asgari ücretle ilgili konan çekinceyi yıllardır kaldırmayanların işçilerden fedakârlık beklemesi kabul edilemez.

Açlık sınırının 1.600, yoksulluk sınırının 5.150 TL’ye dayandığı koşullarda devlet tarafından karşılanan Asgari Geçim İndirimi dahil aylık net 1.404 TL ücret verilen asgari ücretli zaten fedakârlığın azamisini yapmaktadır. 

  • Asgari ücrette uluslar arası standartlara uyum sağlanması için öncelikle sadece işçi değil, ailesi de dikkate alınmalıdır.
  • Yıllardır milli gelirden pay verilmeyen asgari ücretlilerin yaşadığı kayıplar karşılanmalıdır.
  • Asgari ücret tamamen vergi dışı bırakılarak, yoksulluğun değil, insanca yaşamın ücreti seviyesine çekilmelidir.

 

Değerli Basın Emekçileri

Sözlerimizin başında da ifade ettiğimiz üzere Türkiye’de yaklaşık 17 aydır OHAL hukuksuzluğu hakimdir. Bundan tam beş ay önce “OHAL’i biz iş dünyamız daha rahat çalışsın diye yapıyoruz. Grev tehdidi olan yere OHAL’den istifade ederek anında müdahale ediyoruz”  diyen Cumhurbaşkanı OHAL’in neden beş defa uzatılarak hala sürdürüldüğünü tüm açıklığı ile itiraf etmiştir. Bu açık itiraf ile Başbakanın “OHAL’i biz vatandaşa değil, kendimize ilan ediyoruz” iddiası da çürütülmüştür.

17 aydır süren OHAL düzeninde yasama işlevsizleştirilmiş, yürütme tek adamda toplanmış, yargı tamamen siyasi iktidarın önceliklerine ve gündemine uygun kararlar alır hale getirilmiştir. Türkiye Yoksulluk,  Yasaklar, Yolsuzluk ile birlikte anılan bir ülkeye dönüştürülmüştür.

OHAL ile FETÖ/PDY olarak adlandırılan yapıya karşı, birileri gibi 15 Temmuzdan itibaren değil, en başından beri mücadele ettiği tüm kamuoyunca bilinen KESK hedef tahtasına konulmuştur.

Anayasa ve yasalarla, başta Uluslararası Çalışma Örgütü sözleşmeleri olmak üzere ülkemizin onayladığı uluslar arası sözleşme ve anlaşmalarla güvence altına alınmış bulunan sendikal hak ve özgürlükleri kullanmanın, bunun önünde engel olanlara yönelik en küçük eleştirinin bile kolayca ‘terör torbasının’ içine atıldığı OHAL düzenini kendisine kalkan yapanlar 4.099 KESK’liyi işinden ekmeğinden etmiştir.

OHAL-KHK’leri ile toplamda 140 bin kamu çalışanı hakkında işlem yapılmıştır. Bunlardan 114 bine yakını her hangi bir yargı süreci işletilmeden, sorgusuz sualsiz ihraç edilmiştir.

Bugün geldiğimiz noktada KHK’lerle ihraç edilen, açığa alınan on binlerce kamu emekçisi aylardır yaşama tutunmak için büyük bir mücadele vermektedir.  Bağlı sendikamız EĞİTİM SEN üyeleri Nuriye Gülmen ve Semih Özakça işlerine geri dönme talebiyle yaptıkları açlık grevinde oldukça kritik bir aşamaya gelmiştir.

Ülkemiz temel hak ve özgürlüklerin, hukukun bu kadar ayaklar altına alınmasını, her şeyin üzerinde olan yaşam hakkına kayıtsızlığın daha fazla sürdürülmesini kaldıracak durumda değildir. Buna rağmen Adalet Bakanı adeta müjde verir gibi! iki KHK daha çıkarılacağını açıklamıştır. Ayrıca OHAL İnceleme Komisyonu’nun ilk raporlarını tamamladığını, söz konusu raporların bir iki hafta içinde paylaşacağını kaydetmiştir.

Değerli Basın Emekçileri,

KESK olarak en başından beri OHAL İnceleme Komisyonunun, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvuruların önünü tıkamaya dolayısıyla mevcut hukuksuzluk sürecini uzatmaya hizmet etmek için kurulan bir komisyon olduğuna dikkat çekiyoruz. Ne yazık ki şu ana kadar işleyen süreç bizi haklı çıkarmıştır. OHAL İnceleme Komisyonu’nun on binlerce kamu çalışanını oyalamaya hizmet ettiği ispatlanmıştır.

Kuruluşu 23 Ocak 2017 tarihi 685 dayılı KHK ile resmiyet kazanan komisyonun çalışma usul ve esaslarını belirleyen yönetmelik bile tam 7 ay sonra, 12 Temmuz 2017 tarihinde açıklanmıştır. Komisyon 14 Ağustos 2017 tarihi itibari ile yani 50 bin kamu çalışanının ihraç edildiği 1 Eylül 2016 KHK’sinden neredeyse 1 yıl sonra başvuru alabilmiştir. 25 Ekim’de görevden ayrılan komisyon başkanının yerine hala yeni bir üye atanmamıştır. İnceleme süresi için bir sınır getirilmeyen komisyonun yüz binden fazla başvuruyu ne zaman tamamlayacağı belirsizliğini korumaktadır.

Her şeyden önemlisi siyasi iktidarın hemen her kurum üzerinde baskısının zirve yaptığı bu dönemde OHAL İnceleme Komisyonun adil ve tarafsız karar vermesi çok zordur.

Üstelik Komisyonun vereceği olumsuz kararlar için sadece Ankara’da iki mahkeme belirlenmiştir. Böylece bir buçuk yıldır komisyonun kurulması, başvuru alması ile oyalanan on binlerce kamu emekçisine bir de yılları bulacak mahkeme süreçleri dayatılmaktadır.

Bu koşullarda OHAL İnceleme Komisyonun mağduriyetleri gidereceğine dair beklentimiz asgari düzeye indirilmiştir. Öte yandan komisyonun kararlarını bir an açıklaması en azından diğer süreçlerin başlaması için bir zorunluluktur.

Buradan bir kez daha sesleniyoruz;

  • OHAL kaldırılmalıdır.
  • Başta KESK üyeleri olmak üzere; haksız, hukuksuz, herhangi bir yargısal süreç işletilmeden ihraç edilen tüm kamu emekçileri görevlerine iade edilmelidir.
  • OHAL İşlemleri İnceleme Komisyonu derhal bunun kararını alarak kamuoyuna ilan etmelidir.
  • Başvuruları ret edilenler için başvuru yapılacak mahkeme sayısı artırılmalı, her ilde en azından birer mahkeme yetkilendirilmelidir.

 

KESK olarak OHAL kaldırılıp KHK’ler iptal edilinceye, haksız ve hukuksuz ihraç edilen tüm kamu emekçileri görevlerine dönünceye, tüm çalışanlara güvenceli iş insanca yaşam talebimiz hayat buluncaya kadar mücadeleye devam edeceğiz.

Yürütme Kurulu

Print Friendly, PDF & Email


İLİŞKİLİ YAZILAR

GAZETECİLİĞİN SORUNLARI CEMİYETLER, SENDİKALAR VE KONUNUN TARAFLARIYLA KONUŞULDU

Türkiye’de gazetecilik ciddi ve sıkıntılı bir dönemden geçmektedir. Medya sivil toplum kuruluşları, sendikalar, cemiyetler dayanışma ...

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

four − 2 =

Örnek Resim